Tını

Çiçek Apartmanı B blok 3. kata çıkınca karşıda sağdaki o şen kahkahalı ev… İki kız çocuğu, beyi ile pek keyifli Hüsniye Hanım… Kavgasız gürültüsüz, telaşı bile hoşgörülü, sarıp sarmaladığı evinde yaşıyordu. Bulaşık yıkarken şıkırtıları, yemek yaparken şakırtıları ve çamaşır asarken ki şıngırtıları arasından her mevsim sanki o ince keman sesi ile yüzlerimize bir gülücük kondururdu o zamanlar.

Bir üst kattaki bizde de ses vardı elbet. Ritmi kulağa; kapı gıcırtısı, sandalye kımıltısı ve tebeşir gıcırtısı gibi gelen ev… Dışarda ilkbaharın çimen kokularında kah yükselen bir bandonun miladı; uzun nemli kış gecelerinde ise kah uzun bir es. Anonim bir eserdi bizim Çiçek Apartmanı B bloğun tınısı, şimdilerde yılların yaşlandırdığı.

Zaman geçti, tohumlarını ayrı bir yana savurdu. Benden ise Çiçek Apartmanı B blok 3. katın kulağımda anarşist ahengini ve kalbim damıttığım sedasını savuramadı. Hüsniye Hanım’ın kendi halindeki saadetini kıskanıp ben de müziğe merak salmıştım.

Dinledim, söyledim ve çaldım. Bizden anlamlı bir ses çıkarmaktı duygu düzlemimde maksadım. Kısmen başardım da. Sevildim, şehrin musiki cemiyetinde henüz solist olamasam da saz ekibinde kabul gördüm.

İlk gerçek sahne prova deneyimimle tellere ve heyecanıma anlamlı dalgalanmalar salabilsinler diye çabalarken ruhumun o karanlık dehlizlerinden gelen şen  sesimle irkildim, “Dertli ne ağlarsın, gezersin burada…”

Hüsniye Hanım savrulduğu Çiçek Apartmanı B blok 3. kat sağdaki daireden -her nasılsa- çıkagelmiş ‘kendi’ saadetimin akortunu bozmuştu.

“Ağlatırsa Mevla’m yine güldürür…”

Seray ÜLGER

Related posts

İz Bırakmak, Unutulmamak…

Antakya’nın Kadim Tarihini Ne Yazık ki Pek Bilmiyoruz

Venedik Bienali Türkiye Pavyonu Açıldı