Her zaman iyi bir sonucu vardır. Gerçek acı, dışa vurulmayan acıdır hep. Yerleşik düşünceler sözlüğünün ilk kelimesi. Acının iyi bir sonucu olabilir mi diye şaşırıyorum önce. Fakat gerçek acıyı algılamam lâzım. Yediğim biber gibi önce dilimi sonra damağımı yakıp ağzımda bıraktığı inanılmaz lezzetine duyduğum mutluluk adına olmamalı, o iyi sonuç, çünkü Flaubert bir Fransız. Bu şıkkı eliyorum.
Ruhumuzu karanlık dehlizlerde sıkışmış hissettiren duyguyu düşünüyorum. Tüm olumsuz kelimeler şimdi hızla geçiyor gözümün önünden. Sıkıntı, flamayı taşıyor. Dünya nefes alınmayacak kadar küçülüyor. Ardına dizilmiş huzursuzluk, vesvese… Sonbaharda ağacın dalından düşmekte kararsız kalmış yaprak gibi ikilemde yürek, ölmekle kalmak arasında gidip gelmekte. Cennetle cehenneme sırat köprüsü gibi. Belirsizlik değil mi aslında bu denli acıtan? Bilse, gerçekten bilse çare üretecek insan.
İnsan… Yine de güçlü varlık vesselam. Peki, Flaubert nasıl bir acı yaşamış olabilir ki dışa vurulmayanından bahsetmiş? Oysa dünyanın en zengin üçüncü diline sahip, yine de anlatmakta kifayetsizlik yaşıyor. Bazı duygular demek ki anlatılmıyor, yaşanıyor. Bazen de insan içine içine ağlıyor. Sır gibi sakladıkları yüreğini dağlıyor. “Hafif acılar konuşabilir, ama derin acılar dilsizdir,” derken Seneca aynı duygudan bahsediyor olmalı. İşte anlamaya çalıştığım o derin acı. Üzerine kaç gün düşündüğümü söylesem gülersiniz. Anlamak hâlâ zor o cümleyi.
Honore de Balzac yetişiyor imdadıma. “Acıların en gizlileri dayanılması en zor olanlardır,” diyor.
Dostoyevski de tamamlıyor, “Büyük insanlar, şu dünyada büyük acılar çekmek zorundadır.” Sonra devam ediyor, “Acıda hazların en tatlısı saklıdır!”
Mırıldanmaya başlıyorum, geçmişten takılıp kalmış bir besteyi. “Dertleri zevk edindim bende neşe ne arar, elem dolu kalbimden gitmiyor hatıralar. Maziden kalan her iz beni içten yaralar…” Bunlar hep derin yaralar. Bazı acılar ilaç yerine geçermiş. Sanırım ilk cümleyi de Shakespeare açıklıyor böylelikle. Yani öldürmeyen güçlendiriyor. Bu, gerçek. Büyük zorluklar yaşayıp büyük acıları atlatanlar buna en güzel örnek. Onlar hep derler ki, “Bundan sonra hayatım asla eskisi gibi olmayacak.”
Son söz de benden: Eee? Haydi o zaman büyük acılarla sınanmadan, ne varsa hayatımızda bizi dibe vurduran, hepsini bir güncelleyelim mi?


