Pazartesi, Nis 28, 2025
okuryazarkitaplar
EdebiyatKöşe & YazıManşet

Âkif

Mehmet Emin Ağaran

TÜRK’ÜN BÜYÜK EVLÂDI


Bu isimler sadece devlet adamı ve askerler değildir. Kalemiyle, yazdıklarıyla bu millete ilham olmuş, maneviyatına güç katmış isimlerdir; edebî cephenin kahramanlarıdır. Namık Kemal ve Mehmet Âkif bu kahramanların başında gelir.
Nasıl ki Namık Kemal imparatorluğun en uzun yüzyılında kendi nesline ve sonraki nesle vatan ve hürriyet fikrini, duygusunu bir iman derecesine aşılamışsa Mehmet Âkif de devrinde, cephede istiklâl için çarpışan askere, boğazında işgal bıçağı dayanan milletimize yazdıklarıyla, yaptıklarıyla, imanıyla bir ruh olmuştur. O Millî Mücadele’nin edebî ve manevi cephesinin muzaffer komutanıdır.


Onu anmak için sadece bir sebebe ihtiyacımız olsa Millî Mücadele sırasında yaptıkları, yazdığı İstiklâl Marşı kafidir. Fakat onun yaptıkları çok, çok daha fazladır. Ki Nihâl Atsız da Çanakkale Şehitlerine şiiri ve Âkif için: “Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kafidir. Başka söz istemez…” der. Yine Çanakkale Şehitlerine şiiri için Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Peygamber sözü değil ama bana göre beşer sözü de değil” der, Âkif içinse “Kur’an vicdanı, Muhammedî vicdan” ifadesini kullanır.


Çanakkale’deki şehit Mehmetçiklerimizin namlarına dikilen en yüce ve en sağlam anıt Âkif’in yarattığıdır. Âkif âdeta bir âbide, bir anıt olan ‘’Çanakkale Şehitlerine’’ şiirini öyle bir ruh ile yazmıştır ki hiçbir mütefekkirimiz, hiçbir edibimiz, hiçbir şairimiz o büyük harbi, o büyük zaferi onun gibi şiirleştirememiştir. O bu şiiriyle Çanakkale’yi âdeta unutulmaktan, dilsiz kalmaktan kurtarmıştır. Âkif, milletimizin millî destanını, millî marşını yazan istiklâl şairimizdir. Onun Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir de yazdığı İstiklâl Marşı da Safahat’ı da birer anıt ve âbide niteliğindedir. O, Türk sanat dehasında bir burçtur.


Bugün bakıldığında uyuşmadıklarını düşündüğümüz, zannettiğimiz Nazım Hikmet onun için Kuva-yı Milliye Destanı’nda “Âkif büyük şair, inanmış adam” der.
Âkif, büyük bir kitle tarafından İslamcı bir şair olarak bilinir, doğrudur. O’nun İslâmcılığı diğer İslâmcı şairlerden çok başkadır. O İslâm’ın ruhunu birtakım softalar gibi sarıktan, cüppeden, sakaldan ibaret tutmaz. İlme ve fenne hayrandır. Garb’ın fenni, İslâm’ın ahlâkı… Fakat o İslâmcı olduğu kadar Türkçüdür. Hasan Basri Çantay’ın söyledikleri bunu doğrular niteliktedir:
“Mehmet Âkif üslûbuyla lisanda Türkçü, hayat görüşü ve maşeri dertleri ve kahramanlıkları ifade kudretiyle cemiyetçi ve aynı zamanda aldığı gedikli medrese tahsili ve ailevî vaziyetiyle İslâmcı idi. Bu üç ayrı taraf Mehmet Âkif in şahsiyetinde üç mühim köşe olarak yükseldi. Onu, büyük bir Türk şairi, kuvvetli ve millî bir yazıcı ve Müslümanlığın müdafii hâlinde memlekete tanıttı.”


Yine Çantay, şöyle anlatır Türk’ün büyük şairini:
“Evet,¬ ona¬ tam¬ bir ¬İslâm¬ şairi diyebiliriz. ¬Kuvvetli, imanlı, ateşli¬ bir¬ İslâm ¬şairi!¬ Fakat,¬ Türk daima başta ¬kalmak¬ şartıyla. Dört¬ lisanı¬ edebiyatıyla ¬bilen ¬Âkif, ¬Türk¬ olarak¬ yazdı, ¬Türk¬ olarak¬ düşündü,¬ Türk -olarak¬ yaşadı ¬ve¬ nihâyet¬ Türk¬ olarak¬ öldü.” (…)¬ İlk¬ millî¬ kaynaşma¬ ve¬ savaşlarda¬ üstad¬ Balıkesir’e gelmişti.¬ O’nun¬ samimi¬ arkadaşlarından ¬biri¬ Gönen’e ¬teşkilat kurmaya ¬gitmişti.¬ Dönüşünde¬ o¬ arkadaş¬ dedi¬ ki:
–¬(¬..)’ler ¬Türklere ¬cef⬠ediyorlar¬ millî¬ teşkîlâtı¬ boğmaya¬ çalışıyorlar. Âkif’in ¬o ¬zaman ¬hiç¬ düşünmeden,¬ kükreyerek¬ verdiği¬ cevap şudur:
–Orada¬ bir¬ Türk¬ Ocağı¬ açınız¬ ve ¬mücadele¬ ediniz!¬
Mehmet Âkif¬ Ersoy’un¬ Kurtuluş¬ Savaşı’nı¬ teşkilatlandırma¬ çalışması¬ için ortaya¬ koyduğu¬ gayretlerinden ¬dolayı¬ tanıdık¬ birisi¬ o’na,¬ ‘Üstad, sizi¬ Türkçü¬ görüyorum’¬ deyince, ¬Âkif’in ¬ağzından¬ alev¬ gibi¬ şu kelimeler¬ çıktı:
–¬Ya ¬ne¬ zannediyorsun?¬ Türk’e¬ hiçbir¬ kavmin ¬horoz¬ olmasına¬ tahammül edemem!”
(Balıkesirli¬ Hasan ¬Basri¬ Çantay,¬ Âkifname,¬ İstanbul, ¬s.¬225)
“Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem” diyen Âkif’e, yakın arkadaşı Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der: “Türk’ü ikaz; Türk’ü i’la için ancak yazdın, yüce Türklük yaşadıkça yaşar elbet adın.” Türklük de Âkif’in adı da yaşayacaktır.
Âkif bugün ölüdür, fakat yaşayacak bir ölüdür. Faniler arasında tertemiz eteklerini toplayıp giden lâyemut bir Türk’tür o. Böylesi büyük şairler, adamlar ölmezler, unutulmazlar. Asıl unutulurlarsa ölürler. Âkif bu milletin yâr-ı kadimidir. Âkif, Türk’ün büyük evlâdıdır. Unutursak mahşerde millet olarak Âkif’in önünden ancak boynu bükük geçeriz. Âkif’siz bir millet, bir nesil, bir edebiyat teselliye muhtaçtır. Âkif bizim evimizin derdidir.
Âkif’in Mısır’da olduğu yıllar, ne acı yıllardır… Vatanından, topraklarından uzakta. Bir başına. Yine bu yıllarda 1926 Temmuz’unda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Edremidli Ruhi Naci tarafından bir önerge sunulur. Ne kadar da haklı bir isyandır:
“Tarih-i cihana açılan şu yeni devrenin şiir ve edebiyatı coşup kaynamalı idi… Hani? Asrımızın şuarası niçin susuyor? Söylemek istediler de kudretleri mi yetmedi? Yüreğim sızlıyor ki, milletin ihtiyaç-ı edebisini duyuran ve duyuracak olan Âkif bir lokma ekmek için uzak bir sofraya sığınmıştır…”
O, sırf milleti için yaşamış, milleti için yazmış ve nihayetinde tıpkı çok sevdiği Peygamber Efendimiz (s.a.v) gibi 63 yaşında vefat etmiştir.
27 Kasım 1936’da vefat eden şairin ardından Peyami Safa’nın, 30 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki tespiti ve isyanı ne kadar da yerindedir:
“Tesadüfle izah olunamayacak kadar muayyen, tek bir sebepten ileri geliyormuş gibi sabit bir kader, vatan şairlerimizin hepsini ya sürgünlerde yahut zaruret, hüsran ve muhitin tüyler ürpertici tasasızlığı içinde öldürdü. Mehmed Âkif de bu korkunç ananeden kurtulmuş değildir. Son defa Mısır’dan İstanbul’a geldiği zaman, Fransızların Marseyyez’ini yazan Rouget de Lile’in yüzüncü yıldönümüydü. Sosyalist, komünist, nasyonalist, ruvayalist bütün Fransa onun mezarına diz çöküyordu; bütün Fransa yüz sene sonra Marseyyez şairini ve bestekârını anarken, Türkiye, on sene içinde, İstiklâl şairini unutmuştu. Akıbeti göz önünde olan hastalığında bir Mısırlıdan başka ona tek bir Türkün yardım eli uzanmadı, bilâkis bazı gazetelerde, aleyhine yazılar çıktı.
“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda“
Bugün Âkif de o toprağın içindedir ve o şüheda arasındadır. Bütün ömrünü Türk bayrağındaki hilâlin şerefini müdafaaya tahsis eden şairin arkasından kendi mısraı tekrar edilebilir:
“Bir hilâl uğruna Ya Rab, ne güneşler batıyor!”
Türk milletinin büyük evlâdı, Millî Mücadelemizin manevi cephesinin kahraman komutanı, İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif ERSOY’u vefatının 87.yılında rahmet ve minnetle anıyorum.

Related posts

MERKÜR

okuryazarkitaplar

Ailede İletişim ve Çocuk İçin Oyun

okuryazarkitaplar

Diyabet’i Fark Eden Kapadokyalı Aretaeus

okuryazarkitaplar

Leave a Comment

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...