Bugün dışarıda işlerim çoktu. Koştura koştura işlerimi bitirip akşam olmadan eve yetişmek için acele ederken bazı alacaklarımı unutmuşum. Hemen bir çay demleyip yemek yapmaya başladım. Kadınların en büyük derdidir: Bugün ne yemek pişirsem? Bu soruyu kimi çokluktan sorar kimi yokluktan.
Demlenen, dinlenen çayımı alıp balkonda kuş seslerini dinlerim biraz, yeni açan karanfilleri koklarım, demeye kalmadı; yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Kırkikindi yağmurlarıyla buluşan toprak tüm güzelliğiyle selamını gönderdi.
Ahmakıslatan der şimdi bir gören olsa, içeri gireyim en iyisi. Daha dün sildiğim tertemiz camlara tık tık vuran yağmur sanki içime akıyor, canımı yakıyor. Ne zaman cam silsem yağmur yağıyor.
Bir de bu çıktı diye düşündüm, şeffaf şemsiyeli kadın koşarken. Her kıyafete uygun şemsiye dönemi bitti, şeffaf şemsiye dönemi başladı. Şeffaf şemsiye kullanınca kadınların “Bugün ne giysem?” derdi de kalmadı. Kimi çokluktan soruyor bu soruyu kimi yokluktan. Şeffaf şemsiye kullanınca etraf görünüyormuş, hatta vakti olan bir yerde oturup yağmur yağarken ıslanmadan gökkuşağının açılmasını bekliyormuş.
Bence bıktı herkes birbiriyle yarışmaktan. Benim şemsiyem şu marka diye etiketi gösterme gayreti yordu insanları. Etiketi görünmese bile her markanın modeli zaten hangi marka olduğunu söylüyor gizliden gizliye.
Her markanın belirlediği şemsiye fiyatı başka, herkesin statü yarışı başka. Her markanın modeli ayrı bir zevke hitap ediyor. Herkesin en iyi ben bilirim anlayışı başka. En iyi olmaktan, en iyiyi satın alma gayretinden yoruldu insanlar. Ağız birliği etmiş gibi şeffaf şemsiyede karar kıldılar artık, şeffaf olamadıklarından şeffaf görünme isteği de ağır basıyor tabii…
Herkes net olmaktan bahsediyor, herkes her şey şeffaf olsun istiyor, ama iş kendine gelince vazgeçiyor. Gerçekten şeffaf birini görünce de sakladığı sırlar vicdanını rahatsız ediyor. Şeffaf birinin her sözü ona söylediği yalanları hatırlatıyor; kimse bilmese de doğrularını kendi biliyor ya! Şeffaf olduğunu söyleyen, gerçek şeffafı bir kötülük yapmasa da kötü biliyor, kötülüyor.
Her söz ayna tutuyor kişinin kalbine, oysa herkes aynaya kendi güzelliğini görmek için bakar; gerçek şeffaf insanı gören de kendi içinin çirkinliğini görür aynada. Belki de birine yapılacak en büyük kötülük budur; karşısındaki bir kötülük yapmasa da kalbinde sakladığını daha kendi görmeden başkasına göstermek.
Ah, yağmurda koşan şeffaf şemsiyeli kadını görünce neler geldi aklıma! İçim gidiyor, daha dün silip ayna gibi parlattığım ama yağmur tanesi değdikçe tozların çamurlaştığı camlarıma baktıkça!
Ah, camlarım ayna gibi parlasın istiyorum. Bunu çok istiyorum dostlarım. Aynaya bakan huzur bulsun, bu bir güzellik yarışı değil de insanlık yarışı olsun. İstiyorum ki saçımız-başımız, kaşımız-gözümüz yerine aslını bilmediğimiz konularda çenemizi kapatmada, dillerimizi tutmada, sözlerimizi tartmada, üsluplarımızı ayarlamada yarışalım.
Ah, camlarım ayna gibi parlasın istiyorum! Camları kırıyorlar, farkındayım. Yüzünün rabbiyesi silinmişler sevmiyor ayna gibi silinen camları. Yüzlerini göstermesin diye parçalıyorlar aynaları, canlarını yaktığı için kırıyorlar camları. O yüzden kesiyorlar ağaçları. O yüzden buduyorlar çınarları. O yüzden koparıyorlar dalından gülleri. O yüzden besliyorlar dikenleri.
O yüzden tükürüyor bulut toprağın yüzüne. O yüzden toprak sineye çekiyor, içine hapsediyor her şeyi. O yüzden utancından kokuyor.
O yüzden acı acı ağlıyor kırmızı karanfiller…
Şeffaf şemsiye kullansa da herkes alamıyor karanfilin burun yakan kokusunu.