1. Yazan: Semra Gümüşoğlu
Şehrin en kalabalık caddelerinde yürürken insanların adımlarına karışmış minik gölgeler belirir. Kimi kirli bir duvar dibine sinmiştir, kimi köprü ayaklarının altında uyur, kimi insanların kalabalık bakışlarının arasında kaybolur. Onlar sokak çocuklarıdır; yüzleri çamura, gözleri hayata bulaşmış küçük bedenler. Her biri, bu büyük şehrin görünmeyen hikâyeleridir.
Sokakta büyümek, bir çocuğun kaderi olmamalıdır. Ama bazen hayat, bir çocuğu doğduğu andan itibaren yalnız bırakır. Yoksulluk, şiddet, aile içi sorunlar, savaş, göç… Hepsi bir çocuğu sokağa savurabilir. Ama hiçbir sebep, hiçbir şart, o küçücük bedeni soğuğa, korkuya ve açlığa mahkûm etmeyi haklı çıkarmaz.
Sabahın en erken saatlerinde, şehir henüz tam uyanmamışken sokak çocukları çoktan ayaktadır. Çoğu, gece yarısı buldukları kartonlara sarılı uyumuş, çoğu bir dükkânın tentesi altında yağmur damlalarının ritmine alışmıştır. Güne başlarken yanlarında ne okul çantası vardır ne beslenme kutusu; sadece kaybolmasın diye sıkıca tuttukları küçük umut kırıntıları…
Bir taksi durağının yanında ayakkabı boyayan, ışıklarda mendil satan, yol kenarında su şişesi taşıyan çocuklar… Kimi çok konuşur, kimi hiç konuşmaz; kimi gözünü kaçırır, kimi umutla bakar. Ama hepsinin içinde aynı soru dolaşır:
“Bugün daha iyi olacak mı?”
Çoğu zaman cevap gelmez. Ama yine de güne başlarlar, çünkü başka çareleri yoktur.
Öğle saatlerinde şehir hızlanır, insanlar telaşlanır. Herkes bir yere yetişmeye çalışır, herkes kendi hayatının yükünü taşır. İşte o sırada yol kenarında bekleyen bir çocuğun sessiz bakışı, insan kalabalığının içinde kaybolur. Belki birkaç kişi cebindeki bozukluğu uzatır; ama bir çocuğun hayatını değiştirmek için bozukluk değil, değerli bir bakış gerekir.
Sokak çocukları çoğu zaman görülmez. Görülmek istemeyen insanlar tarafından görünmez yapılırlar. Çünkü insanın vicdanı, en kırılgan anlarda gözlerini kaçırarak kendini korur. Oysa o küçük bakışların ardında, yıllarca anlatılacak bir hikâye saklıdır.
Soğuk, sokak çocuklarının en acımasız düşmanıdır. Bir çocuğun eli zaten küçüktür; soğukla birleştiğinde daha da küçülür, daha da çaresizleşir. Üşümek onlar için bir mevsim değil, bir alışkanlıktır artık.
Bir köprü altından geçen soğuk rüzgârın içinde, dizlerine kadar çekilmiş ince bir montun altında titreyen bir çocuk düşünün. Yüzünü kapatmaya çalışırken yalnızca soğuktan değil, hayattan saklanıyordur belki de. İnsanların pencerelerinden sızan sarı ışıklar, onun için erişilemeyecek bir sıcaklık gibidir. Her ışık, başka bir ev, başka bir yuva… Onunsa yuvası, beton zemin ile gökyüzü arasına sıkışmış karanlık…
Güneş battığında sokak çocuklarının korkuları artar. Çünkü karanlık, yetişkinler için bile tehlikeliyken bir çocuk için dünyanın en ürkütücü yüzüdür. Gürültüler azalır, ama tehlikeler çoğalır.
Karanlık sokaklar, yalnız bir çocuğun nefes sesini bile duyamayacak kadar soğuklaşır.
Bazıları geceleri bir araya gelir; güvenlik için birbirlerine yaslanırlar. En küçüğü ortada uyur, büyük olanlar kenarda bekler. Bir aile gibi görünürler belki, ama bu hayatta kalmak için kurulmuş geçici bir aile… Her sabah aynı yerde uyanamayabilirler. Çünkü sokakta her gün yeni bir sınavdır.
Sokağın kenarında, köşesinde, ışığında, gölgesinde… Nerede olursa olsun unutmamamız gereken bir gerçek var:
Onlar çocuk.
Koşması, oynaması, öğrenmesi, büyümesi gereken yaşta; hayatta kalmaya çalışan küçük insanlar.
İçlerindeki çocukluk, sokağın sertliğiyle törpülenir, ama tamamen kaybolmaz. Bir oyuncak arabayı görünce gözlerinin parlaması, bir balon uçunca başını kaldırması, bir simidin kokusuyla gülümsemesi… Hâlâ çocuk olduklarının en sessiz kanıtlarıdır.
Bir sokak çocuğunun gülüşü, dünyayı güzelleştirecek kadar değerlidir.
Bir sokak çocuğunun ağlayışı ise insanlığın yüreğini sınayacak kadar ağırdır.
Sokak çocuklarının varlığı sadece bireysel bir dram değil; toplumsal bir yaradır. Yoksulluğu derinleştiren, eğitimi kesintiye uğratan, suça yönelme riskini artıran, geleceği karartan bir gerçektir. Bugün sokakta uyuyan bir çocuk, yarın kendini toplum dışında hissetmeye mahkûm olabilir. Ve bir toplumun geleceği, çocuklarının umuduyla ölçülür.
Bu yüzden çözüm, merhamet kadar sistemli bir destek gerektirir:
- Güvenli barınma alanları,
- Okula erişim,
- Psikolojik destek,
- Aile bağlarının güçlendirilmesi,
- Rehberlik programları…
Bunlar bir lütuf değil, her çocuğun doğuştan hakkıdır.
Belki bir insan, bir çocuğun kaderini tamamen değiştiremez. Ama bir başlangıç olabilir. Bir sıcak çorba, bir mont, bir kitap, bir tebessüm, bir merhamet… Küçük dokunuşların büyük etkileri olur. Çünkü sokakta yaşayan her çocuk, aslında “görülmeyi” bekler.
Yalnızlıklarını kıracak bir ses,
Güvensizliklerini dindirecek bir el,
Kaderlerini yeniden kuracak bir umut…
Belki de hepsi bir adımla başlar.
Sokak çocuklarının dramı, sokakların değil; bizim dramımızdır.
Biz görmezsek, onlar görünmez olurlar.
Biz duymadıkça, çığlıkları sessizleşir.
Biz yaklaşmadıkça, kaderleri değişmez.
Bir sokak çocuğunun üşüyen küçük elleri, hepimize uzatılmış bir vicdan çağrısıdır.
Ve unutmayalım:
Bir çocuğu kurtarmak, bir geleceği kurtarmaktır.
Editör: Fatma Karataş


