İnsana dair yaşanmışlıkları; içinde insan olan her öyküyü, romanı, hikâyeyi, şiiri ve resmi seviyorum. Bu tür eserler ne zaman ve nerede karşıma çıkarsa çıksın gözüm ve kulağım hep öznesi insanda, bu yüzden değerli bende. Birkaç hayat hikâyesi irdeledim yine. Yaşanmışlıklar, en az 40 senelik. Elimde de Anna Karenina var bu aralar. Hani şu Tolstoy’un “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir,” giriş cümlesiyle başlayan ve üzerine 1064 sayfa roman bina edilen eseri. Bu cümleyi her ne kadar “Mutlu olan emeline ermiş, mutluluğun daha ötesi yok, mutsuz olansa ona ulaşmak adına sürekli yollar aramakta” diyerek özetlesem de içime sinmiyor kelimelerin kifayetsizliği. Mutsuzluk öyle çok ki…
Adam yıllarca eziyet etmiş, dövmüş, aç bırakmış. Kadın çocuklarıyla her şeye rağmen ayakta kalabilmeyi başarmış. Adam sona yaklaşınca sakinleşmeye başlamış. İkisi yan yana oturuyorlar. Kadın çekinmeden anlatıyor. Sanırım adam “beni çekme” demiş ki, görüntüde yok. Kadın en sonunda dudaklarındaki küçümseyici kıvrımlara gülümseme süsü vererek, “Onu affettim,” diyor. Ben algı zaafı yaşıyorum. Kadın yine de gülümsüyor. “Olamaz,” diyorum, “olmamalı,” diyorum. Görüntü donuyor. Aşağılarda bir yorum dikkatimi çekiyor. Gözlerim doluyor. “Helalleştik diyerek kapanmıyor bu hesap, canın sahibi alır hakkını.” İşte şimdi yüreğim ferahlıyor. Aklıma geliyor canın bize ait olmadığı, emanet olduğu. Kadın da emanete ihanet mi etti şimdi? Yorumu yazan kadını mı suçladı, adama gözdağı mı verdi? Ben kendi payıma düşeni aldım buradan, herkesin ne hissettiğine vakit harcamadan.
Başka bir hikâye var sırada. Adam ömrünün son deminde. Göz bebeklerinin etrafında beyaz halkalar oluşacak kadar zaman geçirmiş bu dünyada. Saçları, gür kalın kaşları bembeyaz. Elinde mendil. Günleri saymış eşi öldükten sonra. “Keşke ben öleydim de onun öldüğünü görmeyeydim,” diyerek gözyaşlarını siliyor. “Mutlu insanların hikâyesi olmaz,” diyen Umberto Eco, Tolstoy’a atıf yapmış olmalı ki yaşlı adam acısıyla öyküde yer buluyor kendine. Mutlu insanın mutsuz acısı bir başka yaşanmışlıkta kısa kesilmiş. Seçkin Erdoğan’dan bir dize düşmüş sadece gözyaşı niyetine, “İkimiz de öldük ama onu gömdüler.” Hayat uzun, ömür kısa. Bitmez mutsuz insanların hikâyesi bu yolda.