2.4 C
İstanbul
Cumartesi, Şub 8, 2025
okuryazarkitaplar
Image default
EdebiyatEleştiri / YorumKitap / HaberKöşe & YazıManşetOkur Köşesi

Ölüm Yıldönümünde Fetihler Ufkunda Bir Kemal…

Mehmet Emin AĞARAN

Yahya Kemal Beyatlı, gerek edebiyatımızın gerek tarihimizin önemli ve büyük şahsiyetlerinden birisidir. Yine bir yönüyle hemşehrimiz olan Nihad Sami Banarlı’nın ifadesiyle “Kültür pınarımızın önemli kaynaklarından biridir.”

Cumhuriyet devrinde iki dönem Tekirdağ milletvekilliği (1 Mart 1935’te V.Dönem ve 3 Nisan 1939’da VI.Dönem) de yapmış olan Yahya Kemal BEYATLI “Yol Düşüncesi” adlı şiirinde Tekirdağımız için “Fetihler Ufku” ifadesini kullanıyor:

“Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir;

Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir;”

1940 yılında Ahmet Emin Yalman’a Namık Kemal’in doğumunun 100.yılı münasebetiyle verdiği mülakatta, Tekirdağ’a gelişinde, bugün Süleymanpaşa Belediye binası olarak hizmet veren tarihî belediye binasının penceresinden Namık Kemal’in doğduğu eve bakarken hissettiklerini şöyle dile getiriyor:

“Namık Kemal, Tekirdağ’da doğdu ve Gelibolu’da toprağa gömüldü. Kâinata bakışı o sahilin adresindendir. Bazı şahsiyetler, hayata, vatana ve tarihe, bütün ömürlerinde doğdukları toprağın dairesinden bakarlar. Bir milletin büyük işler gördüğü devirler, o maceraların geçtiği iklime ebedî bir rüya gibi nakşolunuyor. Trakya’da dolaşan bir Türk 1350 ile 1400 arasında Türklüğün yaşamış olduğu o destanları, o kahramanlık havasını, o şan ve şeref velvelesini her küçük şehirde, her ovada, her yolda mutlaka hissediyor. Şimdi o mübarek iklimde vatanın müdafaasını deruhte ederek (koruyarak) bekleyen mübarek ordumuzun ne sağlam bir tarih havası teneffüs ettiğini düşünüyorum. Namık Kemal o hava içinde doğmuştu.”

Bizim böylesi büyük tarihî ve edebî şahsiyetleri anmamız, unutmayışlarımız millî duyarlılığı müjdeleyip millet olarak büyük bir geleceğe doğru sağlam ve vefalı adımlarla ilerlediğimizi bizlere haber verir. İşte Yahya Kemal BEYATLI bizim böyle büyük tarihî ve edebî kahramanlarımızdandır.

ÜSKÜP

2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğan ve asıl adı Ahmet Agâh olan Yahya Kemal BEYATLI “Ağzımda annemin ak sütü gibidir.” dediği Türkçemizin büyük ediplerinden, klasik şiirimizin büyük şairlerinden biridir.

Yahya Kemal, Üsküp için yazdığı ‘Kaybolan Şehir’ şiirinde şöyle diyor:

“Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;

Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.”

Bu yaz Üsküp’ü gidip görme fırsatım oldu. Yahya Kemal’in dediklerini tekrarlamaktan alamadım kendimi. Üsküp gerçekten bizim, gerçekten bizden, gerçekten biz…

“Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin

Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.” mısralarını tekrarlamaktan da elbette…

VATAN

Yahya Kemal, Namık Kemal’den beri edebiyatımızda hasreti çekilen vatan aşkını ve bu aşkı haykıran o gür sesi, bize en ihtiyaç duyulan bir dönemde tekrar duyuran ve yaşatan bir şair olmuştur. Diyebiliriz ki, “O, bir vatan şairidir.”

O’na göre vatan, belirli sınırlar içinde kalan bir toprak parçasından çok başka bir değere sahiptir. Yahya Kemal, Türk kültürünün yaşandığı her yeri vatan olarak kabul eder. Ayrıca vatanın vatan olabilmesi için bazı değerlere sahip olması gerekir. Buna göre bir toprağın vatan olabilmesi, bir milletin o topraklar üzerinde yaşadığı maceraya ve özellikle tarihin şâhidi olan şehitlere bağlıdır.

O’na göre “Vatan bir mefhum değil, doğrudan doğruya cedlerimizin doğduğu, bizim doğduğumuz, evlatlarımızın doğacağı topraktır. Toprağın bir rengi, bir milliyeti vardır. Milletler büyük muhaceretlerden sonra yerleştikleri toprakları kendi öz şahsiyetleri ile temsil etmişlerdir; İtalya toprağı İtalyan, Fransa toprağı Fransız, Almanya toprağı Alman olduğu gibi Türkiye toprağı da Türk’tür”.

O’na göre Türkiye toprağı bir beden, Türklük ise bir ruhtur. Ruhsuz bir beden nasıl ceset gibi olursa, bedensiz bir ruh da hayalet gibi olur. O hâlde vatan ve millet birbirini tamamlayıcı iki değerdir. “Türk vatanı, cedlerimizin yattığı, yeni nesillerimizin doğduğu, topraklarında gezdiğimiz, çift sürdüğümüz, ekmeğini yediğimiz topraklardır. Bu vatan toprağı saha saha, millî azmin, millî hayatın, millî mefkûrenin birer tecellisiyle tekevvün etmiştir.”

“Bu toprak, cedlerin mezarlarının bulunduğu, camilerin kurulduğu yerdir. Sanayi-i nefise namına ne yapılmışsa onun sergisidir.”

“Kökü mazide olan bir atiyim.” diyen Yahya Kemal’e göre vatan toprakları üzerinde yükselen büyük Türk medeniyeti ve millî karakterimiz, geçmişten geleceğe yine bu vatan toprakları üzerinde yükselecektir. İşte onun şiirlerinde ve nesirlerinde nakış nakış ördüğü vatan fikri budur. “Tâ Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu”, yaşadığımız ve kaybettiğimiz topraklar üzerinde, dokuz yüz yıldan beri bir coğrafyayı, bir vatan hâline koymuştur.

Yahya Kemal’in vatan anlayışında diğer önemli unsur da dindir. Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın da belirttiği gibi, Yahya Kemal, din duygusuna yeni mana ve şekil veren sanatkârlardandır. O, milliyetini dininden ayırmaz, Yahya Kemal’in “Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını” mısraında işaret ettiği gibi, büyük bir imanla kendi ahengini bulan Türk milleti, Türk vatanı üzerinde din ile birleşir.

Vatanın hürriyeti ve istiklâli, ferdin hürriyeti demektir. Yahya Kemal’e göre hürriyeti olmayan insanlar, bir vatan sahibi olduklarını er geç unuturlar. Yahya Kemal’e göre Türk vatanı, ne bir feylesofun ne de bir teorisyenin fikrine sığmaz: “bereket versin ki Türk vatanı, hiçbir nazariyecinin, hiçbir feylesofun, hiçbir vaizin tefsirine sığmayan ve yalnız kaderin, yalnız onu kuran müminlerin, onun uğrunda ölenlerin ve ıstırap çekenlerin; onun havasında yaşayan, onun toprağında çift sürenlerin; onun sinesinde nişanlanan, evlenen ve nesiller yetiştirenlerin; yalnız ve yalnız onun havasını, iklimini, hâtıralarını edinmiş olanların; onda yetişmiş olan her kahraman, şair, bestekâr, hâsılı mütehassis, mütefekkir, bütün vatandaşların üzerinde yaşadıkları topraktır.”

Türkçenin Çekilmediği Yer Vatandır

Yahya Kemal, dil meselesi hakkında şunları ifade etmektedir: “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar. Vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir.”

Yahya Kemal, millî ve manevi değerlere sahip bir şairdir. Bu sebepten millî benliğinin farkındadır. Millî benliğini unutanlara “Acaba, bizim vatanımız gibi, geniş bir memleketi olup da onu asla görmeyen, edebiyatta, gözleri ecnebi bir âleme dalmış ve yalnız o âlemden bahseden başka bir millet var mıdır?”, şeklinde sitem dolu sözlerle haykırır.

Türkçe… Ses Bayrağımız! Varlık sebebimiz! Yahya Kemal’in ne kadar haklı olduğu, “Ağzımda anamın ak sütü gibi” dediği Türkçemizin çekilmediği yerlerin vatan olduğu bugün de dimdik ayakta duran bir gerçektir. Bunu Balkanlar’da, Yahya Kemal’in kendi memleketi Üsküp’te açık açık gördük. Türkçe orada türkülerimizde, insanlarımızda en arı hâliyle konuşulmaktadır. Ses bayrağımız Türkçemiz, orada aynı ay yıldızlı al bayrağımız gibi şanla, şerefle dalgalanmaktadır.

Ama bugünde önemini koruyan ve unutulmaması gereken bir gerçektir ki, Türkçe giderse Türkiye gider! Bizler o sebeptendir ki varlık sebebimize sıkı sıkı sarılmalı, onu korumalı ve yüceltmeliyiz.

GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA!

“Eğil Dağlar” başlığıyla yayımlanan İstiklâl Harbi yazılarında Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK için şunları söylüyor:

“İki sene evveline kadar yaşamak hakkını ancak maziye ait eserlerle talep ediyorduk. Bugüne göre bir millet olduğumuzu ispat lâzımdı. İşte millî hareket bir sene içinde bu hakikati ortaya koydu, bir sene içinde Mustafa Kemal’i milletin timsali olarak yarattı. Bir sene içinde bütün sütü temiz Türkler o timsalin etrafında bir kütle oldular.”

“Mustafa Kemal’i bir şahıs zannedenler aldanıyorlar. Mustafa Kemal İzmir’e efsunlar çıktığı günden evvel bir fertti. O günden beri artık bir fert değil bir timsaldir.”

“Bir milletin başına gelebilecek ne kadar felâket varsa hepsiyle haşır neşir olduğumuz bu senelerde önümüze düşüp bizi tekrar hayata çıkaran Mustafa Kemal Paşa’nın simasını ileride tahattur edecek her Türk Abdüihak Hâmid’in bu mısraındaki çerçeve içinde görecek:

Akardı payına mahşer-misal bir millet!

Çoktan, pek çoktan beri bu millet bir oğlunun şahsında böyle temessül etmemişti. Milletlerin asırlarda bir doğurduğu büyük insanlar henüz eser­lerini ikmal etmemişken bile gözleri kamaştırırlar, bize de bugün bu vaki oluyor.”

“26 AĞUSTOS 1922” başlığını verdiği şiirinde de Millî Mücadele’nin, Mehmetçiğin, İslam’ın zaferi için şöyle dua ediyor:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

AZİZ İSTANBUL…

Aziz İstanbul, Yahya Kemal’in 1913’den 1954‘e kadar geçen 41 yıl içinde, İstanbul’a ve İstanbul’un fethine dair yazdığı yazıların, verdiği konferansların bir arada toplandığı kitaptır.

Bir Başka Tepeden ve Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı şiirlerinde de O’ndaki İstanbul sevgisini, zevk, anlayış ve manasını görmemiz mümkündür. Her şiirinde ayrı bir his, hatıra, yaşantı, zaman ve mekân vardır. Gurbetteyken İstanbul’u özler, onunla ilgili hayaller kurar. İstanbul, Yahya Kemal için yaşam kaynağıdır, abı hayattır.

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.“

Hatta, Yahya Kemal’e bir gün sorarlar:

“- Ankara’nın nesini seviyorsunuz?

Üstat cevap verir:

– İstanbul’a dönüşünü.”

DİPLOMATİK YILLARI

1922’de Ankara’ya gelen Yahya Kemal, o yıl, Lozan görüşmelerinde Türk heyetine danışman atandı. 1923’te Lozan’dan döndükten sonra II. Dönem TBMM’ye Urfa milletvekili olarak seçildi. Milletvekilliği 1926’ya kadar devam etti. 1926’da İbrahim Tali Öngören’in yerine Varşova’ya elçi olarak atandı. 1930’da Lizbon büyükelçisi olarak Portekiz’e gitti. İspanya orta elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrid’de görev yapan ikinci edebiyatçı sefir oldu. İlki Samipaşazade Sezai’dir. İspanya Kralı XIII. Alfonso ile yakın dostluk kurdu. 1932’de Madrid elçiliğindeki görevine son verildi.

1933 yılında Madrid’deki diplomatik görevinden döndükten sonra milletvekili seçimlerinde 1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. O yıl çıkan soyadı kanunundan sonra Beyatlı soyadını aldı. Ertesi seçim döneminde Tekirdağ milletvekili olarak meclise girdi. 1943’te İstanbul’dan milletvekili seçildi. Milletvekilliği döneminde Ankara Palas’ta yaşadı. Yahya Kemal, 1946 seçimlerinde meclise giremedi ve bağımsızlığını yeni ilan etmiş Pakistan’a 1947’de büyükelçi olarak atandı. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar Karaçi’de elçilik görevini sürdürdü. 1949’da yurda döndü.

VEFATI

Şair, yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957’de Paris’e gider. Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 Cumartesi günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde vefat eder.

Büyük şairin kabri Aşiyan Mezarlığı’ndadır. Sevdalısı olduğu ‘Aziz İstanbul’un koynunda ebedî istirahate çekilmiştir.

Büyük şairin sağlığında hiçbir eseri kitap hâlinde basılmamıştır. Çünkü şair, şiirlerini mükemmel hâle getirmediğini gerekçe göstererek sağlığında kitaplaştırmak istememiştir. Vefatından sonra sevenleri tarafından kurulan Yahya Kemal Enstitüsünün yayımlamaya başladığı Yahya Kemal Külliyatı’nda şairin ilk üçü şiirlerini; diğeri makale, deneme ve anılarını derleyen şu eserleri çıktı:

Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgâriyle (1962), Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963), Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Siyâsî Hikâyeler (1968), Siyâsî ve Edebî Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hatıralarım (1973), Tarih Musâhabeleri (1975), Bitmemiş Şiirler (1976), Mektuplar-Makaleler (1977).

Yahya Kemal BEYATLI, bizim gerek millî, gerek edebî, gerekse tarihî geçmişimizin ve aynı zamanda devamlılığımızın şüphesiz sarsılmaz yapı taşlarından biridir. O’nun millet, tarih, edebiyat ve dil şuuruna sahip çıkmak, anlamak bize düşen vazifelerin başında gelmektedir.

Şehrimizin Üç Kemalinden biri olan, milletvekilimiz ve Türkçemizin büyük şairi ve edibi Yahya Kemal BEYATLI’yı vefatının 65.yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

AKINCILAR

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…

Cennette bugün gülleri açmış görürüz de

Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!

İlgili Haberler

Antik Dünyanın İlk Kadın Doktoru

okuryazarkitaplar

Anne Katili Orestes

okuryazarkitaplar

Bazı Çocukluklar

Hüseyin Çağrı Topaloğlu

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...