Yazar-Mehmet Yılmaz
Güneş, ormanın yaprakları arasından altın renkli ışıklarını süzüyor, kuşlar dalların ucunda şarkı söylüyordu. Çimenlerin üzerinde çiğ damlaları pırıl pırıl parlıyor, dere ise berrak sesiyle şırıldayarak akıyordu. İşte bu huzurlu ormanda, minik tavşan ile koca ayı dostça yaşıyordu.
Tavşan her sabah zıplayarak taze otların tadına bakar, ayı ise meyve ağaçlarının altına oturup tatlı meyveler toplardı. Orman onların evi, dostları ise kuşlar, sincaplar, kelebeklerdi.
Bir gün, ormana bir grup insan geldi. Yanlarında kocaman sepetler, rengârenk örtüler vardı. Çimenlerin üzerine oturdular, yiyeceklerini çıkardılar. Kahkahalarla sohbet ettiler, çocuklar koşturdu. Orman ilk başta bu neşeyi hoş karşıladı. Ama işler kısa sürede değişti.
İnsanlar, yemeklerini yedikten sonra plastik şişeleri, kağıt parçalarını ve yiyecek artıklarını yerlere atmaya başladılar. Çimenlerin üzerine saçılan çöpler, minik böceklere ve kuşlara zarar veriyordu. Yetmezmiş gibi, kurumuş dalları toplayıp büyükçe bir ateş yaktılar.
Minik tavşan, titreyen bıyıklarını oynatarak ayıya koştu:
— Ayı kardeş, bak! Çöpler her yeri kirletiyor. Üstelik ateş çok büyürse orman yanabilir.
Ayı derin bir iç çekti, koca patilerini yere vurdu:
— Bu orman bizim evimiz. Kimse onu yakmaya ya da kirletmeye hakkı yok. Onlara ders vermeliyiz.
İkisi hemen bir plan yaptı. Ayı, insanların arkasına gizlice geçti. Gövdesiyle dalları salladı, koca gövdesinden çıkan uğultu, rüzgârın sesine karıştı. Ardından öyle güçlü bir kükreme savurdu ki, ağaçların yaprakları titreşti.
O sırada tavşan, çalıların arasına girip hızlı hızlı dalları oynattı, ince tiz sesler çıkardı. Birden her yerden garip sesler geliyordu. İnsanlar başlarını sağa sola çevirdi, gözleri korkuyla büyüdü. Korkuyla birbirlerine seslenmeye başladılar:
— Bu da ne?!
— Ormanda canavar mı var?
Ayının kükremesi bir kez daha yankılanınca, piknikçiler paniğe kapılıp bağırarak kaçtılar. Arkalarında örtülerini, çöplerini ve ateşi bıraktılar.
Onlar uzaklaşır uzaklaşmaz tavşan ve ayı hemen işe koyuldu. Ayı, kalın bir dal ile ateşi karıştırıp üzerine toprak attı. Tavşan ise çevresine koşup rüzgârın kıvılcımı büyütmediğinden emin oldu. Ateş söndürülünce ikisi de derin bir nefes aldı. Sonra birlikte çöpleri topladılar, doğayı eski haline döndürdüler.
Ertesi gün, aynı insanlar ormana geri döndü. Ama bu defa farklılardı. Yanlarında çöp torbaları getirmişlerdi. Pikniklerini bitirdikten sonra tüm çöplerini topladılar, ateş yakmak yerine yanlarında getirdikleri küçük lambalarla oturdular. Çocuklara, “Orman bizim misafir olduğumuz yerdir, kirletmemeliyiz,” dediler.
Tavşan ve ayı, ağaçların arasından onları izledi. Tavşan sevinçle fısıldadı:
— Gördün mü? Derslerini aldılar.
Ayı gülümseyerek başını salladı:
— Bazen ormanı korumak için küçük bir korku yeter. Ama en önemlisi, insanlar artık doğanın değerini bilmeli.
O günden sonra ormana gelen herkes daha dikkatli oldu. Çöplerini topladı, ateş yakmadı. Çünkü herkes bilirdi ki tavşan ile ayı, ormanın sessiz koruyucularıydı.


