Pazar, Ara 21, 2025
Okuryazarkitaplar
EdebiyatManşetÖykü / Roman

Kemancı

Hamit Doğan

Bu yumuşak saçlı şarkıcı kimdi acaba? Keşke bana bu şarkıyı söylese de, ben de açıp dinlesem. O ne, öksürdü mü? Evet, evet, öksürdü galiba. Duvarın öbür tarafında biri varmış, tıkırtının sahibi varmış, şarkıyı da o söylemiş emindim. Daha çok merak ettim ama kısa kesti. Bıraktı. Tüh, keşke biraz daha devam etseydi. Ertesi gün kalktım, tıkırtı hiç yoktu. Belli ki çalışan biriydi. Acaba bu zengin iş adamının metresi miydi, yoksa karısı mı? Ya da üniversite okuyan genç bir kız mıydı? Belki de yeni ev sahibiydi. Ne güzel olurdu şarkı söyleyebilen bir yan komşu!

Çok uzun zamandır ses yok, iki hafta oldu herhalde. Ses geldi günler sonra, sessizlik oldu. Tıkırtılar vardı ama ses yoktu. Şimdi aklımda deli sorular. Galiba yan daireye anlık olarak gelmiş bir arkadaştı. Yumuşak saçlı, güzel sesli kadın. Tın tın… Tın melodileri aklımda kaldı. Yine kahvemi almış, beton manzarama bakarken, yağmurlu penceremden hayal kurmaya bile unutmuştum. Onun hayalini aklımda bulmaya çalışıyordum. Öyle bir zamanımda yalnızlık parmaklarımdan şıpır şıpır damlarken, bir daha o ses geldi. Bu sefer farklı bir şey mırıldanmaya başladı. Ne yapabilirdim? Devam etmesini istiyordum ama nasıl devam ettirebilirdim? Bir şeyler yapmalıydım.  Benim onu dinlediğimi, müziği sevdiğimi anlamalıydı. Ben de tıkırtılar yaptım. Kalkınca aniden sustu. Hemen aklıma bir fikir geldi. Onu korkutmuştum. Rahatsız etmemek için susmuştu. Kemanımı çıkarttım kutusundan, alelacele bir parça çaldım. Sadece onun duyabileceği bir yükseklikte. Keman sesinden sonra yalancı öksürdüm.Çalan dijital bir şey değildi, bendim bilsin istedim. Sonra kemanı bıraktım. Sonra tekrar kemanla davetkar birkaç melodi çalıp durdum. Arka taraftan ses gelmedi. Ben de kemanı bırakıp, kahvemi alarak pencerenin önüne oturdum. Yalnızca biz üçümüz vardık: Ben, kahvem ve yağmurlu pencere. Neredeyse kahvemi üstüme döküyordum. Yerimden sıçradım. Evet, şarkı söylemeye başlamıştı! Aman Allahım, bu ne güzel ses! Sanırım şarkı söyleyebilen bir arkadaşım vardı artık. İsmini bilmiyordum, genç mi yaşlı mı, güzel mi… Beni sever mi, yoksa bu şarkıları şu anda sevdiğine mi söyler? Salaklık benimki tabii ki. Bu kadar güzel bir şarkı söyleyen bir insanı erkekler görüp de aşık olmayacak kadar aptal değildi herhalde. İnsanlar aşık olmuştur ve gömülmüştür yumuşak saçlarının toprağına. İyice akşam oldu, balkona çıktım. Farklı sesler çıkardım belki o da yan balkona gelir de onu göreyim diye. Kimse çıkmadı. Şeytan diyor atla gir içeri. Tekrar içeri girdim. Dışarısı da bayağı soğukmuş. Görebilme heyecanı ile fark etmedim çıplak ayaklarımla ıslak zemine bastım. Ayaklarımın altı buz kesti ama inanın merakım, üşüme duygumu yenmişti. İçeri girdim. Halı kurulama işini yapmıştı zaten ama artık bu ayakların ısınması için birer çoraba ihtiyaç vardı. Bir dakika! Yine yan taraftan tıkırtı geldi. Tanıdık bir melodi şarkıya girdi. Sonra sustu, birkaç daha mırıldandı, bir daha sustu. Mesajı almıştım. Çorap falan hak getire, hemen koştum. Hazırda tuttuğum kemanım artık kutusunda değil, dik olarak fortmantoda beni bekliyordu. Başladım çalmaya, sadece onu duyabilecek şekilde. O da bana karşılık verdi. Ben çaldım, o söyledi; ben dinledim, o söyledi; ben hayal kurdum, o söyledi; ben korktum bir daha gitmesinden. Yumuşak saçlı kadın, güzel şarkılar söyledi. Haftalar geçti o akşamdan sonra. Bir daha ne bardak yıkama sesi, ne de tıkırtılar, ne de güzel sesi duymayalı. Üzgün zannediyorsunuz değil mi? Hayır, hiç de üzgün değilim. İnsan güzel bir şeyi görüp de nasıl üzgün olur. Özlemek sadece benimkisi. Ne zaman kemanımı elime alsam, güzel sesi hapis oldu içimde, şarkıları söyledi, dinledim içimde. Belki bir gün tekrar gelir ve şarkı söyleriz. Kutuda hapsettiğim bir anın bende kaldı. Özledikçe çıkarıyorum hayal kutumdan.

Konser dönüşü o kadar yorgundum ki, asansörle evin kapısı arasında çok uzun bir mesafe gibi geldi bana. İçeri girdim, duş aldım, ayaklarımı uzattım. Bu arada çorapsız dolaşmak çok hoşuma gidiyor demiş miydim? Dedim ama yine de söylemek istedim. Akşam saat ona gelmiş, kapı çaldı. Yine aidatı unuttum herhalde. Bankaları pek kullanmayı sevmiyorum, nakit çalışıyorum. Yine bu saatte geldim diye kapıcı, Rıfat Abi, yöneticinin asistanı, eski kapıcılar asistan oldu. O gelmiştir, muhtemelen. Yine de gayri ihtiyari “Kim o?” dedim. Ses gelmedi, ikinci defa “Kim o” dedim. Kapının arkasında ki yumuşak sesli kadındı. Çünkü o güzel sesiyle şarkı mırıldanmaya başladı. Oydu anladım, hemen açabilirdim yine de bir dakika kadar şarkısını dinledim. O da dinlediğimi anladı ki o susmadı. O susunca ben de uzanıp kapıyı açtım. Ona bir şiir yazmıştım; açar açmaz bu sefer kemanla değil, şiirle cevap verdim.

Bir şarkı dinliyorum.

Yumuşak saçlı bir kadın şarkı söylüyor.

Gözlerimi kapatıyorum,

Hâlâ görüyorum.

Yumuşak saçlı bir kadın şarkı söylüyor.

İçimde kaybolmuş mutlu anılar, sıraya girmişler.

Çocuklar gibi koşarak geliyor.

Hissediyorum.

Şu an ölmek yok bana.

İsyan değildir.

Aksine verdiği hayatımda,

Yaşamak aslında…

İsyan değil.

Tanımadığım bir kadına,

Bir şarkı da aşık olmak.

Yumuşak saçlı kadın,

Bembeyaz elbisesiyle şarkılar söylüyor.

Bilmediğim kelimelerle anladığım şarkılar.

Unutuyorum ölmeyi.

Ne çok istiyorum,

Aşık ölmeyi.

Yumuşak saçlı kadife kadın:

Sesinde sakla beni,

Sonsuza kadar…

İlgili Haberler

1948: Güç

Comcini

Yıldızlar’a göre 2024’te Bizi Neler Bekliyor?

okuryazarkitaplar

Lanetli Yüzük

Comcini

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...