14.3 C
İstanbul
Perşembe, May 9, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
ManşetKöşe & YazıTarih

Tarihe Yön Verenler 1

Simyacı

İki bin yılının başlarından sonra gündemimize giren ve çeşitli mecralarda sıkça telaffuz edilen “üst akıl” konusu da diğer bir çok mesele gibi dejenere olma yoluna gitmektedir. Konunun siyasi alana kaymasıyla süreç içerisinde sulandırılması da aslında bir bir şeylerin ya da “üst akıllıların” manipülasyon çabalarının bir sonucu olabilir mi?

Bilinen tarih bize gösteriyor ki akan tarih sürecinde akarın yönünün belirlenmesinde halklarla birlikte -belki de halkları da peşinden sürükler bir şekilde- belirleyen topluluklar ve işbirliği içerisinde hareket eden örgütlenmeler etkili roller üstleniyor. Kanımızca kişilerin bireysel gayretleri aslında hiçbir zaman fazla bir anlam ifade etmemektedir. Kişilerin düşünce ve eylemleri birilerinden destek bulduğu sürece görünür olmakta ve bir anlam ifade etmektedir. Bir buluş, fikir, farklı bir yaklaşım veya eylemin kabul görebilmesi için kişiler her zaman topluluklara, birliklere, toplumsal yapılanmalara hatta örgütlenmelere ihtiyaç duymaktadırlar. İşte insanların hayatlarını belirleyen siyaset kurumları da bu yapılanmalardan beslenmektedir. Kişi ve grupların işbirliği içerisinde hareket etmeleri bu kişi ve grupların istedikleri sonuçlara ulaşmalarında kaldıraç görevi üstlenebilmektedir.

Kadim Sümer, Mısır, Roma’dan günümüze kadar inançlar ekseni etrafında kümelenen kişi toplulukları neredeyse dünyanın bütün siyasi birliklerini bir şekilde etkilemişlerdir. Dini topluluklar bazen yerüstünde resmi siyasi erkin parçası olarak mabet veya kilise çatısı altında, bazen kamunun meşru gördüğü bir tarikat veya cemaat olarak, bazen bir okul/ekol çatısı altında bazen de yer altında gizemli bir örgütlenme yolunu seçerek toplum üzerine etki kurabilmektedirler.

Konumuz olan “ÜST AKIL” ise geçmiş ve yaşanılan tarihe etki edebilmek adına akla gelebilecek tüm alanlarda gizemli yolları da kullanarak yer altında çalışan, insanlığın kültürel birikimini işe yarar şekilde kullanabilme yeteneğine sahip olan ve işbirliği içerisinde hareket edebilen örgütlü olarak kendi emellerine ulaşabilmek için ortaya koydukları “ORTAK AKIL” olarak tanımlanabilir. Bu genel tanımlamayı derin bir kuyuya benzetecek olursak kuyu içerisine bir el feneri doğrulttuğumuzda gördüğümüz şey kolayca açıklanamayacak ve çok da iç açıcı olmayan görüntüler göze çarpacaktır. Gizli örgütler bugün dünyanın tüm ülkelerini ahtapot gibi sarmalamış, ilhamlarını inançlarından alan, çoğu zaman atik kaygıları olmayan, amaçlarına hizmet eden her yolu mubah gören, kendi dünya ve gelecek tasavvurlarına uygun bir dünya tasarlayan, kişilerden bağımsız ama kişilerin ortak amaçlarıyla hareket etmekte olan yapılanmalardır.

Kendi kıta ve coğrafyamıza odaklandığımızda ele alacağımız tarihsel veri ve bilgiler bu örgütlenmelerin nasıl devletlere, kültürlere ve insana temas eden şeylere –yani her şeye- etki ettiklerini görme imkânımız olacaktır. Bu makalemizde vereceğimiz aşağıdaki bilgi ve değerlendirmeler ile Batı imparatorlukları ve Osmanlı’nın son yüzyılında yaşadığı ve yukarıda söz ettiğimiz elle gösterilmesi güç olan örgütlenmelerin derin çalışmalarıyla neler yapabildiklerini veya yapabileceklerini, hareket tarzlarının nasıl olduğu ile ilgili fikir sahibi olmaya çalışacağız. Vereceğimiz bilgiler tarihsel vakalar olarak tarih bilimi kitaplarına kaydedilmiş ama insanlığın medeniyet serüvenini anlamaya çalışan pek çok insan tarafından göz ardı edilmiş veya da göz önüne koyulamamış ibretlik vaka ve olaylardır.

Yahudi toplumu orta doğunun en eski ve tüm coğrafyalarda her zaman azınlıkta kalmakla birlikte hayatta kalabilme kabiliyetleri sayesinde varlıklarını koruyabilmiş bir halktır. Tarih içerinde yaşadıkları onca kıyım ve sürgünlere rağmen dağılsalar da milliyetlerini unutmadan bu güne kadar gelebilmiş bir halktır. Bunu, dünyanın medeniyetin beşiği olarak bilinen Mısır ve Sümer medeniyetlerinin kesiştiği bir noktada yani Filistin çevresinde yaşamaları ve bu kadim medeniyetlerin mirasını üzerine almalarına borçlu olduklarını söyleyebiliriz. İşte bu mirası beraberlerinde sürüldükleri tüm corafyalara taşıyan Yahudi Milleti sahip oldukları medeniyet birikimiyle içlerine girdikleri tüm topluluklarda faklı olabilmiş hatta fark ortaya koyabilmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken husus Yahudi Milletinin azınlık olma dezavantajlarını egale edebilmek için her zaman bir adım önde olabilme içgüdüsüyle hareket ettikleri hesap edilmelidir. Sümerler ve Mısırdan el alan diğer Ortadoğu halkları varlıkları tehlikeye düştüğünde Yahudiler gibi refleksler geliştirememiş olmaları birçok Ortadoğu halkının belki de tarih sahnesinden silinmelerine yol açmış olabilir. Pers, Babil, Mısır, Roma, Haçlı ve Engizisyon, 15.16. ve17. Yy. Avrupa sürgünleri ve son olarak Alman Holokosk diasporası onları yok edememiştir. Her yeni duruma uyum sağlamayabilme yetenekleri onların tamamiyle yok olmaktan kurtaran ve bugün dünyada açıkça ve tartışmasız söz sahibi olan bir millet olmaları sonucunu ve gerçeğini doğurmuştur.

Peki Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Yahudi serüveni nasıldır? Kısaca değinelim. Sürgünler tarihi içerisinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde İspanyol katliamından kaçırılan Müslümanlarla birlikte Endülüs Yahudi’si olan Sefarat Yahudileri sanki gizli bir el tarafından Osmanlı şehri olan Selanik’e yerleştirilmişlerdir. Selanik’e gelen bu Yahudiler çok uzun süre İspanyolca konuşmuştur. Tarihin akışına gizli örgütlenmeler yoluyla etki eden Siyonizm fikri de aslında Selanik’te filizlenen bir akımdır. Örgütlenen Selanik Yahudileri aslında İspanya zamanlarından beri ezoterik -özelde Sabataist- bir karakter taşımaktadır. Bu örgütlenme Avrupa’da zamanla taban tutmuş ve Avrupa’daki Ezoterik yapılanmalara temel oluşturup onları arkalarına alarak devletlerin üst bürokrasisine demir atmışlardır. Aslında bu gizli ve üst makam seviyesinde örgütlenme yöntemi tarihin çok daha derinliklerine kadar dayanmaktadır. Gerek batılı devletlerde Endülüs Emevi, Fransız, İspanyol, İtalyan, Rus (Altın Odu/Tatar) gerekse Doğulu İslam ülkelerinde Emevi, Abbasi, Acem, Fatımi… ülkelerinde her zaman becerikli ve yaratıcı bir Yahudi kişi devletin köşelerini ellerinde tutmuşlardır. Aslında  Müslüman Türklerin kurdukları devletler içerisinde yaşayan Yahudi milleti genel olarak çok büyük yıkımlarla karşılaşmamıştır. Hatta yukarıda verilen sefarat sürgünü ve yakın tarihteki holokosk kıyımında Yahudiler için Türkler kurtarıcı roller üstlenmişlerdir.

İnsanlık tarihinde her zaman çoğunluğun –halkın- inandığı inançlar vardı. Sümer, Babil ve Mısır tanrıları, Ortadoğu Baal Kültü, Yunan Olimpos Tanrıları, Pers Mecusiliği, Hristiyalık, İslamiyet ve diğer kabul gören dinler… Bir de bu inançlarla paralel zamanlarda ve bulunduğu çağa göre deşmelere uğramış ama yer altında her zaman yaşamış gizem öğretileri vardır. Perslerde Mitra; Sümer ve Babilde  Oannes ve 7 Apkallu; Mısırdan Greko Romene geçen İsis Gizemleri; Roma da Kybele, Bacus ve Seres; Ortaçağ Avrupa’sında Gnostik Bogomil ve Mani; Fatımi ve Şia içerisinde örgütlenen Batıni hareketler… Bu ve buna benzer gizem ekolleri yer altında elit bir örgütlenme yöntemiyle yüzyıllar içerisinde birbirlerinden bilgi ve hikmet apararak hakikat bilgisine ulaşmayı ve bunu yaparken kendi özel fikir ve ritüellerini yaşatarak inançlarından ilham alan örgütlenmeler oldular. Bugün de bu gizem ekolleri değişik örgüt ve topluluklar olarak yine yer altında elit yapılarını sürdürmektedirler. Orta çağdan sonra kadim gizem okullarından el alan Tapınak Şovalyeleri, Gül-Haç örgütü, Mason Örgütlenmesi, Sabetaycılık, İslami Batıni tarikatlar halen Gnostik / Ezoterik örgütler olarak varlığını korumakta ve değişik isimler ve yeni dini akımlar olarak varlığını korumaktadırlar.

Kadim kültüre ve bilgiye sahip Yahudi milletinin içerisinden çıkan Sion Tarikatı dünya tarihinde her zaman var olmuş olan diğer gnostik ve gizem öğretileriyle işbirliğine gitmekte ve insanlığa kendi ideolojik düşünceleriyle yön vermeye çalışmaktadırlar. Aldıkları sonuçlar göz önüne alındığında çok da başarısız oldukları söylemez.

Bu Gnostik / Ezoterik işbirliklerinin Osmanlı İmparatorluğu içerisinde neler yaptığı dikkate değer ve doğrudan bizi ilgilendiren hususlar olarak karşımızda durmaktadır.  

İlgili Haberler

Bir Yazar Bir Eser: René Guénon / Modern Dünyanın Bunalımı

Leman ERGÜL KÜLEKÇİ

Orta Çağ Avrupa’sında Anne Olmak

okuryazarkitaplar

Tekirdağ’da Hera’ya Adanmış Bir Şehir, Heraion Teikhos

Çağlar Didman

1 Yorum

müge Mart 19, 2022 at 9:44 am

“Devletlerin üst bürokrasisine demir atmışlardır” çok doğru, teşekkürler.

Cevap Ver

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...