Yazar Ümmügülsüm Hasyıldırım
Gecenin ıslak yüzü sabaha damga vurmuştu. Sis semaya perde çekmiş ama heyecana gölge edememişti. Yürek çarpıntısı uykuya mola verdirince teheccüd gerekti. Heyecan fırtınası beden hanesini tarumar edince uykuya veda farz oldu. Saat sabahın beşiydi ve biz ayaktaydık. Ruhumuzun açlığını dindirip çayı koydum ocağa. Bu arada hazırlıklar tamamlandı, sofra kuruldu, çay demini aldı. Sonuçta kahvaltıya gideceğiz ama ilaçların alınması gerektiği için aperatif yapmak şart. Çay, yol arkadaşımız. Olmazsa olmaz.
Oğlan çok erken dese de saat yedi otuzu zor buldu sabırsız yüreğimizde. Yola revan olup Gebze’ye doğru yola çıktık. Hava yağdı yağacak. Arada bir çiseliyor heyecanı bastırmak için. Pazar olması ve erken saatler olması hasebiyle yollar sessiz, sakin. Bir saat on beş dakika sonra doğa çiftlik evinin önündeyiz.
Yeşilin en güzel hâli karşılıyordu bizi. Arayan gözlerle ilerledik. Kapıda bir görevli Kadir Temür’ü işaret edip çağırdı. Sıcak tebessümü ve samimi sözleriyle bizi restorana yönlendirdi Kadir Temür. Biz bu güzel bahçenin çağrısına dayanamayıp çevreyi dolaşmaya başladık. Tarihin o muhteşem kokusu bahçeye kadar yayılmış. Murat 131, veda etmeyi kendine yediremeyen traktör ve patoz bizi otuz kırk yıl geriye götürdü. Dekor olur da fotoğraf olmaz mı? Bir sürü resim çekildikten sonra restorana ilerledik. Oğlum Davud, Selim Hoca’nın o güler yüzlü sıcacık karşılaşmasından sonra hazırlıklar için yanımızdan ayrılınca biz içeriye doğru ilerledik. Mekânın girişini karşılayan, tam ortasına kurulan kitap standı tamda fuar alanını andırıyordu. Tam bir fuar şöleni gibi heyecanla bakınırken; nezihliğine renk katan, tarihin kokusunu dışarılara kadar gönderen dekorlar standı tamamlamıştı. Çocukluğumun bakır kapları, şilteler ve diğerlerine takılı kaldı gözlerim.
İkram edilen çaylar eşliğinde yavaş yavaş gelen konukların güler yüzü, sanki yıllar önce ayrılmışız da bugün hasret gideriyormuşuz gibi hissettirdi. Selim Hocanın muhteşem sunumuyla kahvaltı başlayınca damak tadı sohbet tadına karıştı. Herkes birbirini yıllardır tanıyor gibiydi. Mütevazı, candan, samimi bir topluluk büyülüyordu her birimizi. Kadir Temür’ün her fırsatta dile getirdiği “Burası bir aile” sözü hayat buluyordu.
Masada sımsıcak gülümsemesiyle boynuma sarılan Nurdan Günay’ın samimiyeti içimi ısıttı. Ardında Kübra Çakar pozitif enerjisiyle kollarımın arasındaydı. Nuray Balcı, Medine Mehtap Uzun, Perihan Koçyiğit, Banu hanım, Nilüfer Hanım, Semra Hanım ve diğer tüm yazar arkadaşların gülen yüzlerindeki enerji iliklerimize kadar işledi. Elbette şarkılarıyla kulaklarımızın pasını silen Pınar Yener Balkan ve ekibi doyumsuz dakikalara damga vurdular.
Gelenler arasında olmasını çok arzu ettiğimiz, ancak sağlık problemi yüzünden gelemeyen, vazgeçilmezimiz genel yayın yönetmenimiz Ayfer Güney’in sıcak bakışı, yağmur taneleri gibi manen düşüyordu üzerimize. Buruk bir hüzünle geçmiş olsun derken selamlarımız, evrenden ulaşıyordur umarım kendisine.
Kahvaltı sonrasında oğlum Davut Hasyıldırım’ın konuklarla yaptığı röportajın ardından, Selim Öztürk’ün o muhteşem sunumuyla program başladı. İlk başta ödüllerle başlayan program nefes kesiciydi. Atölyelerin yıldızı Elif Ece Kırımlı gibi duayen bir hocamızın ödülünü vermek, benim için onurdu. Müziğin, sazın, sözün, stend up gösterilerinin, tiyatroların yer aldığı programın sürprizleri bitmek bilmedi. Elif Hoca’nın yazarların öykülerinden pasajlar okuduğu anları küçük oyunlar takip etti. Top atma oyunuyla herkes birkaç cümleyle hem kendini hem kitaplarını tanıttı. Ardından herkesin sırtına bantlanan kâğıt tabaklara, yanındaki kişi kendisinin en çok sevdiği şair ismini yazdı. Sırtına yazılan şairin en çok sevilen şiirlerinden birer kuple okunması sanırım programın en eğlenceli yanlarından biriydi. Hamit Hoca’nın koreografisi, Sefer Hoca’nın müzik ziyafeti ve daha nice gösteri iz bıraktı geceye.
Her yazar kendi kitabına attığı imzayı, yüreğinin sesiyle attı. Yüzlerde ki tebessüm mekânı aydınlatan ışık oldu. Kalp atışlarının sesi şarkıların melodisi oldu. Bakışlar birbirimizin yüzüne değil, yüreğine doldu. O imzalar kitaplara değil orada bulunan her bireyin yüreğindeki dostluğa atıldı.
Kadir Temür’ün, Dede Korkut’tan aldığı pasaj ve şiiri gönlümüzün bam telini titretirken Davut Hasyıldırım’ın özlem dolu hasret şiiri duygulandırdı. Bir de son nokta atışı vardı ki büyük sürpriz. Selim Öztürk’ün yaşayarak tüm hücreleriyle söylediği şarkı enfesti. Günün noktasını koyan o muhteşem performans, nokta atışı bir bitiş yaşattı tüm konuklara.
Hiç kimsenin ayrılmak istemediği bu anlar, ilk program olmasına rağmen son derece profesyonel bir etkinlikti. Her detay nakış nakış işlenmiş, harika bir program sonrası, bir sonraki programın özlemiyle son buldu. Bu güzel organizasyon için başta Kadir Temür ve Selim Öztürk’e ve emeği geçen tüm ekibe çok teşekkür ederiz.
Editör-Fatma Karataş
