Duygu Tanıdı
CEMİL MERİÇ GÜNÜMÜZE NE DEDİ?
Cemil Meriç; kaçtığı kitapların dünyasında varlık bulan bir hayalet, düşüncelerini yontan usta bir heykeltıraş, cevapsız sorularını kovalayan bir ebe, keskin zekasını zihinsel sancılarla törpüleyen bir kibar. Bu tanım, düşün çilecisinin kendisidir de ya bendeki etkisi ve yansısı? O da şöyle: Kitaplarıyla fikirsel dünyamı etkileyip kimliğimi düşündüren, kültürel kodlarımı ve coğrafyamın çelişkilerini ayan eden bir analist. Nakış nakış, emek emek yazdığı her satırdan entelektüel bir zevk aldığım, okurken derince dalgınlaştığım bir yazan. Beni rahatsız eden büyük sorularımın hacmini arttırarak çuvaldızı bana batıran o acımasız satırların ustası. Durum böyle olunca onu yazmak, cahilce bir hayal belki de ama onun amacına giden yola bir basamak döşeyebilmek ve onun dağıttığı zihnimi selamete erdirmek için gerekliydi. Böylece kalem harekete geçti.
Düşün çilecisine göre “Türk aydını, Tanzimattan beri sığınacak ada arayan bir garip sürgündür.” Düalite ve kimlik bunalımımız da bu noktadan başlıyor. Ekonomi ve siyasi erki elinde tutan Batı’nın Doğu’ya tahakkümü ile başlayan sürecin sonucu olan bu doğru tespit, bizi nereye getirdi? Yabancılaşmaya. Neye ve kime? En başta kendimize ve coğrafyamıza elbette. Yemek yiyişimiz, giyimimiz, konuşmamız, evlerimiz, sokaklarımız vesaire. Her şeyimiz başkalaştı ve bizi mutlu etmedi. Kendimiz olmadığız için kendimize katlanmak gerekti. Oysa bizzat Batı bizi uyarmıştı. Metternich şöyle diyordu “İmparatorluk günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamalı? Onu bu hale düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma zihniyeti gelir. Temellerini III. Selim’in attığı bu zihniyeti, derin cehaleti ve sonsuz hayalperestliği yüzünden II. Mahmut son haddine vardırır. Babıali’ye tavsiyemiz şudur: Hükümetinizi dini kanunlarınıza saygı esası üzerine kurunuz. Devlet olarak varlığınızın temeli, Padişah’la Müslüman tebaa arasındaki en kuvvetli bağ dindir. Zamana uyun, çağın ihtiyaçlarını dikkate alın. İdarenizi düzene sokun, ıslah edin. Ama yerine size hiç de uymayacak olan müesseseleri koymak için eskileri yıkmayın. Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları almayın. Batı kanunlarının temeli Hıristiyanlıktır. Türk kalınız. Tatbik edemeyeceğiniz kanunu çıkarmayın. Hak bellediğiniz yolda ilerleyin. Batı’nın sözlerine kulak asmayın. Siz ilerlemeye bakın. Adalet ve bilgiyi elden bırakmayın. Kısaca, biz Babıali’yi kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için giriştiği teşebbüslerden vazgeçirmek istemiyoruz. Ama, Avrupa’yı örnek olarak almamalıdır kendine. Avrupa’nın şartları başkadır, Türkiye’nin başka. Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve adetlerine taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat Müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler. Onlardan hayır gelmez sizlere.”
Metterinich haklıydı. Bu durum tecrübemizde zuhur etti. Şimdilerde farkına varılan hatalar yüksek sesle dile getirilip kadim geleneğe sağlam dönüşler başladı ki mutluluk vericidir. Ama hâlâ çok ihtiyacımız var tarihe, felsefeye, sosyolojiye ve daha birçok bilgi ile kalbin mezcedildiği değerimize. İlmek ilmek dokumak, nakış nakış işlemek gerek; bilincimizi, varlığımızı, kendimizi ve kendimizden yolu bildiğimizi sandığımız bir bilememe halini. Üstelik okul, akademi, vakıf vs. vs. her yerde. Bu da bilgi felsefesi yapmadığımız anlamına geliyor. Bilgi neden? Bilgi nasıl? Bilgi kim için, kime, kimden ve kime ne kadar? Küçücük aklımın yettiğince her şeyden önce insan olmak. Bilen olmaktan, okuyan, seven her neyse ne olmak olursa olsun önce beşerden insana geçebilmek müthiş bir devlet! Bir de üzerine bilen bir insan olursak ne ala! Alim bilir, arif anlar, aşık sever ya bu üç müşahhas şahsiyet önce insan olmuştu ki bildiği ile amel edebilme safhasına geçsin. Bilmek de yetmez. Diyelim ki bildik veya bilmeye başladık. Sonra da bildiğimiz ile amel etmemiz gerekir ki sağlıklı toplumlar böyle kişilerin çokluğu ile kurulabilir. Helak olmamak için de geçerli olan bu düsturdur. (Kuran Ayeti)
İnsan iddiasından sınandığından dolayı ve her kanaat önderi gibi kendisi olmuş ama hiçbir gruba ait hissedip davranmamış bu büyük beyin bireyseldir, bu yüzden yalnızdır ve acılıdır. Yalnız kaldıkça kitaplara yaklaşmış, kitaplara yaklaştıkça yalnız kalmıştır. Belki kibrinin sebebi de bu yalnızlığıdır. Otoriteye boyun eğmemiş, parasız ama onurlu yaşamış bir fikir kovalayıcısıdır. Dürüst, bir o kadar da velut yaşamayı bilmiştir. Kendisinden sonra hayırlı eserler bırakarak yaptığı tespitleri, fevkalade üslubu ve derin bilgisi ile bir âlim olmak sıfatıyla mevsuftur.