Havaların yazlara doyamadığı mevsimdeyim. Adına her ne kadar pastırma yazı deseler de, uzun süren sıcakların bu demini seviyorum. Deniz kıyısına inip, şöyle bir kitap okuyasım var, iyotu sindire sindire. Ya da yürüyesim var çarşı pazar. Bir de kek yapıp çocukları çaya davet edesim var… Sonra kelin üç tel saçı gibi “Bırak dağınık kalsın hayat” deyip, amaçsızca çıktığım sahil gezisinde bir masada buluveriyorum kendimi, kendime yakalanmış olmanın mahcubiyetiyle. Benim dışımda yaşanan hayatları fark ettiğimde yüzüm kızarıyor ama bir ben fark ediyorum nedense. Ortalık mahşer. Bir ben değil, sanki herkes gelişine yaşıyor hayatı. Çocuklar insanlara çarpa çarpa kahkaha atıyorlar. Gökkubbe çınlıyor. Düşen çocuk ağlıyor, annesi acıyan yerlerini öpüyor. Babalar uzaktan izlerken, yardım etmeyi reddediyorlar. Anlıyorum. Güçlü çocuklar istiyorlar. Çocuğu teselli etmenin güçsüzlük olduğunu sanıyorlar. Sonra “Türk toplumuna ne oldu” diye sorarken birisi yanıtını da kendisi veriyor yanındakine. “Aile kavramı yok oldu.” Şimdi beynimin içinde dönüp duruyor aile, ahlak, toplum, çocuk kelimeleri… Yaralıyım galiba. Hiç kabuk tutmayan yaram, azıcık da olsa kanıyor galiba… Yan masada dönen muhabbetin tam da içindeyim şimdi. Onlar farkında olmasalar bile kurdukları her cümle anarşist ruhumu kışkırtıyor. Bir an kendimden korkuyorum müdahil olurum diye, ama işte iyot. Sakinim sakin… Şimdi artık kulak misafiriyim. Mevzu derin. Yüzünde mutsuz bir ifadeyle
Bitti!… diyor kadın.
Bitti, dönüşü yok artık bunun.
……
Birlikte karar verdik. Yürütemiyoruz. Dostça, arkadaşça ayrılacağız. Artık herkes kendi hayatını yaşayacak.
Ya çocuklar? diye soruyor, ne söylese arkasında olacağına zerre kuşku duymadığım o can dostu.
Hepsini konuştuk. Kız bende, oğlan babasında. Sonrası yok. Koptum. Mal gibi paylaştılar çocukları. Mal gibi… Kendileri ayrıldılar ama çocukları da ayırdılar. O çocuklar hayatlarının hiçbir döneminde kardeş olamayacaklar. Çünkü birlikte değil bir sıcak yuvayı, bir anıyı bile paylaşamayacaklar. Çocuksu suçlarda birbirlerinin arkasında durmayacaklar. Ve ikisi de ayrı ayrı varsa kuzenlerinden kardeşlik umacaklar.
Anlaştık diyor, kız bende oğlanı babası alacak. Hafta sonları birlikte olacağız zaten çocuklarla. Onlara bizsizliği hissettirmemeye çalışacağız. “Aman ne büyük fedakarlık” diyor yüreğim alaycı bakışlarla ama kadın beni görmüyor. Evliliklerinde şiddet yokmuş. Fikirleri örtüşmüyormuş. Aynı şeylerden keyif almıyorlarmış. Ortak hiçbir noktaları yokmuş. Hayat gitgide monoton olmaya başlamış. 15 yıl böyle gitmiş. Daha gençmiş. Ve böyle ruhsuz bir hayatta kişiliğini kaybetmekten korkuyormuş. Ve en can alıcı cümlesi de, çocukların iyiliği için ayrılmak zorunda olmalarıymış. Çocukların iyiliği için… Yerimden kalktım. İzin istedim. Kulak misafiri olduğum için özür diledim. Ve haddim olmayarak dedim ki:
Çocuklar, hiçbir zaman iyi olmayacak. Hiç değilse bahaneniz bu olmasın.
Siz benim ne yaşadığımı bilmiyorsunuz?
Siz çocuklarınızın ne yaşadığını biliyor musunuz? Ya da ileride neler yaşayacaklarını? Anlatayım mı?
Oğlunuz arkadaşlarıyla top oynarken, içlerinden birisi her “anne” diye seslenip su istediğinde ar edecek “babaanne ya da anneanne” demeye. Susuzluktan boğazı kuruyacak, içi yana yana o topa bir tekme daha vuracak. Ya da babası ilk aşkı olmayacak kızınızın. Hayat arkadaşını seçerken ona benzemeyenini arayacak. Eksik yanları asla tamamlanmayacak. Ve siz ona o saatten sonra ömrünüzü adasanız nafile. Onlardan bir yaşam çalıyorsunuz. Onlarla bir aile olmanın hakkını elinden alıyorsunuz. Yanlış kararlarınızın bedelini bu çocuklar ödememeli. Hangi hayallerle kurdunuz bu yuvayı bilmiyorum ama kusuruma bakmayın, hayallerinizin peşinden koşmayı becerememişsiniz. Mutluluk emek ister, çaba ister. Öyle büyük kararlar alıp, iki de evlattan sonra “Çizdim oynamıyorum” mızıkçılığı şımarıklıktan başka bir şey değil. Bu bedel çocuklara ait değil. Bu bedel sizin ve siz ödeyeceksiniz… Dedim. İçimin rahatladığını hissettim. Sanki bütün yılların ve zamanların acısı ve yokluğu birden kayboldu içimde. Kadın ne alaka der gibi
Siz pedagog musunuz? cümlesini kuruverdi. Kabuk tutmayan yaramın acısıyla, tüm gücümü toplayarak haykırdım…
Hayır. Ben bedel ödeyen o çocuğum…