Yazan Nurhan Habibe
2026’nın eşiğine varırken beş yılın ağırlığı sinmiş zamanın sinesine ne gürültüyle aktı bu devran ne bir anda ne de hoyratça her şey usul usul değişti sanki kader ince bir nakkaş gibi her gün ruhumuzun bir köşesine görünmez bir çizik işledi.
Zannettik ki bazı insanlar ömürlük bazı bağlar kopmaz bazı hikâyeler yarım kalmaz oysa hepsi birer misafirmiş dünyamıza ve bir bir çekilip gittiler geride sessizce tüten bir özlem bırakarak.
Bitmeyecek sandığımız sevdaların dağılmaz sandığımız hayallerin bir gün bir sabah rüzgârıyla dağılışını seyrettik meğer bazı vakitlerin hükmü yazgının kaleminden düşmüşmüş biz de boyun eğmeyi öğrendik cevabı olmayan soruların ağırlığıyla yaşamayı da.
Zaman ne durdu ne de halimizi sordu o kendi yolunda yürüdü biz de bazen dizimiz çözüle çözüle bazen yüreğimiz darala darala o yürüyüşe eşlik etmek zorunda kaldık kimi insanlar gönlümüzde kefensiz yaralar açtı kimi ise yıkılan yerlerimize ümitten bir duvar ördü kimi bir anda kapı oldu ruhumuza kimi pencere.
Her biri bir şekilde hâlimizi yoğurdu bizi bugünkü suretimize büründürdü belki de öğrendiğimiz hakikat şudur hayat ne gidenlerin ardından ağıt tutarak durur ne de gelenler için davul zurna çalarak acele eder o kendi ırmağıyla akar ve biz o akışın içinde…
Kimimiz savrularak kimimiz tutunarak kendi rengimizi kendi nefesimizi kendi hikâyemizi ararız.
Edit: Orhan Özer


