14.3 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
EdebiyatKitapKlasiklerManşetÖykü / Roman

Türk Edebiyatı Klasiklerinden 9 Öneri

Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Ahmet Hamdi TANPINAR
İmparatorluktan cumhuriyete geçiş döneminde Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük şair ve yazarlardan olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eseri, modern Türk romanının kilometre taşları arasında yer alıyor. Yazarın büyük ses getiren Huzur adlı yapıtından sonra ikinci romanı olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, dönem Türkiye’sinin bir yansıması olarak günümüzde de edebi ve tarihi değerini koruyor.
Tanpınar’ın Edebi Dehasının Bir Yansıması
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında sıklıkla ele alınan Doğu – Batı kültür çatışmasını işleyen Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın usta kalemiyle benzersiz bir değer kazanıyor. Modern Türk edebiyatının en güçlü örneklerinden olan eser, ilk yayımlandığı 1961 yılından günümüze pek çok baskısıyla geniş bir kitleye ulaşıyor. Eleştirel bağlamda güncelliğini bugün de koruyan Saatleri Ayarlama Enstitüsü; ışık tuttuğu toplumsal sorunlarla ülkemizde sadece Türk edebiyatına değil, sosyal bilimlerin birçok dalına da kaynak oluşturuyor.
Bir Hayat Hikayesiyle Temsil Edilen Toplum Tarihi
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün olay örgüsü, fakir bir ailede büyüyen ve saatlere büyük bir ilgi duyan Hayri İrdal adlı genç bir adamın çevresinde şekilleniyor. Kalabalık bir şahıs kadrosuna sahip olan romanda, başkahraman Hayri İrdal’dan sonra en baskın karakteri ise Halit Ayarcı oluşturuyor. Öyle ki başkahraman da kendi yaşamını, Halit Ayarcı ile tanışmadan öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı şekilde değerlendiriyor. 
“Büyük Ümitler”, “Küçük Hakikatler”, “Sabaha Doğru” ve “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” adlı dört bölümden oluşan romanın ilk kısmında Hayri İrdal, çocukluğundan başlayarak yaşamını ayrıntılı bir şekilde okurla paylaşıyor. Halit Ayarcı ile eserin ikinci bölümünde tanışan başkahraman, sonrasında onunla birlikte Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün temellerini atıyor. Eserin son bölümünde ise enstitünün beklenmedik akıbeti, o dönemden günümüze devam eden sorunların bir habercisi olarak okurlarını düşünmeye sevk ediyor. 
Kara Kitap
Orhan PAMUK
Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk’un 1990 yılında yayınlanmış kitabı birçok dile çevrilmiş ve yazarın uluslararası boyuttaki ününü arttırmıştır.

Roman, bireyin kimlik sorununu ele almasının yanında batı ve doğu arasında kalan İstanbul’un ve doğal olarak Türkiye’nin de kimlik sorununa değinmektedir.
okuryazar kitaplar her ay Türk Edebiyatı Klasiklerinden seçmeleri tavsiye olarak sunmaya devam edecek.
Huzur
Ahmet Hamdi TANPINAR
Türk edebiyatının usta yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz eseri Huzur, yayımlandığı 1948 yılından bu yana ulusal edebiyatın sarsılmaz mihenk taşları arasında yer alıyor. İlk olarak 22 Şubat ila 2 Haziran 1948 tarihlerinde gazetede tefrika edilen ve bir yıl sonrasında kitap olarak okurlarıyla buluşan eser, dönemine ışık tutması bakımından hem edebiyat hem de tarih alanında çok önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor.
Bir Güne Sığan Bir Ömürlük Sevda
Zaman olarak İkinci Dünya Savaşı’nın bir gün öncesini konu edinen Huzur romanı, hacimli hikayesinde şimdiki ve geçmiş zamanları bir arada barındırıyor. Dört bölümden oluşan romanın ilk ve sonuncu bölümlerinde, yaşanan bir günlük zaman dilimi ele alınıyor. İkinci ve üçüncü bölümlerde ise söz konusu zamanın bir yıl öncesi anlatılıyor.
Eserinde 30’lu yılların sonundaki buhranlı havayı tüm yönleriyle yansıtan Tanpınar, romanının hakim duyguları olarak karamsarlık, ümitsizlik, aşk ve özlemi yansıtıyor. Roman karakterlerini hayattan beklentisini karşılayamamış ve mutsuz kişiler olarak kurgulayan Tanpınar, bu duyguyu okuruna özellikle de romanın başkahramanı olan Mümtaz ile hissettiriyor.
Doğu – Batı Çizgisinde İki Yürek, Bir İstanbul
Romanın kurgusunda üç önemli sacayağını oluşturan “Mümtaz”, “Nuran” ve “İhsan” karakterleri; medeniyet çatışmalarının ağırlıkta olduğu bir dönemin aydın kişileri olarak tasvir ediliyor. Böylece Tanpınar, Türk edebiyatında Tanzimat döneminden beri üzerinde en çok durulan Doğu-Batı çatışması konusunu tüm olgunluğuyla eserine sindiriyor.
Eserde iki eski aşık olarak anlatılan Mümtaz ile Nuran arasında geçen olaylar, romanın hem geçmiş dönemini hem de ağırlıklı zamanını oluşturuyor. Eser boyunca İstanbul’da gezinirken Nuran ile olan hatıralarını zihninde canlandıran Mümtaz, böylelikle dönemin İstanbul’unu da zengin betimlemeler ile okura aktarıyor. Söz konusu tasvirsel boyut, Huzur romanını zihniyetin yanı sıra şehir mirası anlamında da eşsiz bir kaynak olarak öne çıkarıyor.
Mai ve Siyah
Halit Ziya UŞAKLIGİL
“Bizde asıl romancılık Halid Ziya ile başlar” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar, bu roman için de “Türkiye’de çağı adına konuşan ilk eserdir” tespitini yapmıştır. Çünkü, Mai ve Siyah Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı kabul edilmektedir.
Şair olma hayali kuran Ahmet Cemil, hayatını edebiyatla doldurmak isterken umutsuzluk ve yenilgilere doğru sürüklenir. Aşk, edebiyat ve daha iyi yaşamak üzerine kurduğu hayallerinin peşinden giderken yaşadığı her hayal kırıklığı, onu gerçek dünyaya biraz daha yaklaştırır. Her dönüşünde de büyük bir çaresizliğe düşer.
Halid Ziya Uşaklıgil derin psikolojik tahlillerle bezediği bu romanda, Ahmet Cemil’in babasının ölümünden sonra çalışmaya başladığı dergi ve başından geçenler anlatırken; dönemin Babıali’si, edebiyat dünyası ve basın-yayın hayatı da tüm yönleriyle gözler önüne serilir.
 
“Gözlerinin önünde o mavi geceyle bu siyah gece karşı karşıya geldi: Mavi ve siyah. Ah! Zavallı hırpalanmış, ezilmiş hayat!.. Mavi bir geceyle siyah bir gece arasında geçen şu nasipsiz, bahtsız ömür!..”
Sinekli Bakkal
Halide Edip ADIVAR
İşlediği konu itibarıyla Osmanlı’nın son dönemlerini yakın bir gözle inceleme imkanı sunan Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar’ın unutulmaz eserleri arasında yer alıyor. Dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel yanlarını gözler önüne seren roman, aynı zamanda Doğu ve Batı’nın zıt yaşantısına eleştirel bir yorum getiriyor. Adıvar, romanında Doğu ve Batı’nın çatışmasını değil, sentezini savunuyor. Bunu da kitapta başkahraman olarak konumlandırdığı Rabia isimli karakter ile gösteriyor.
II. Abdülhamid’in himayesindeki İstanbul’a daha yakından bakacağınız bu eser ile Jön Türkleri de tanıyacak, sürgünlerin ardında bıraktığı yıkımlara şahit olacaksınız. Dönem romanlarını okumayı sevenler için ayrı bir öneme sahip olan Halide Edip Adıvar, en çok satan eseri Sinekli Bakkal ile de bu başarısını ispatlıyor.
Tevfik ve Emine’nin Aşkından Doğan Rabia
Olaylar, İstanbul’un Aksaray semtindeki Sinekli Bakkal sokağında geçiyor. Romanda bir orta oyuncusu olan Tevfik, bazen Karagöz kılığında bazen ise zenne kılığında oyunlar sergiliyor. Bu nedenle kendisine Kız Tevfik lakabı takılıyor. Emine ise imam olarak görev yapan bir adamın kızı olarak anlatılıyor. Tevfik ve Emine’nin aşkına karşı gelen baba, kızını Tevfik’e vermek istemiyor. Bunun üzerine Emine ve Tevfik kaçıyor. Baba imam ise kızını evlatlıktan reddediyor. Bir süre sıkıntılı bir hayat süren Tevfik ve Emine, Tevfik’in dayısının ölmesi üzerine kendilerine kalan bakkal dükkanını işletmeye başlıyor. Ancak bu, sahne tozu yutmuş olan Tevfik’e yeterli gelmiyor.
Bir gün Tevfik’i kendisinin taklidini arkadaşlarına yaparken gören Emine, bu durumu gururuna yediremiyor ve babasının evine dönme kararı alıyor. Baba, kızını affediyor; Emine de Tevfik’ten boşanmak için dava açıyor. Ancak Tevfik ve Emine boşandıktan sonra, Emine’nin hamile olduğu anlaşılıyor. Bu gebelik sonucu kişiliğini annesinden, sanatçı ruhunu ise babasından alacak olan güzeller güzeli kızları Rabia dünyaya geliyor. Dedesinin yönlendirmesiyle hafız olmaya hazırlanan Rabia, Tevfik sürgüne gönderildiği için babasını uzun süre tanımıyor.
Kitapta bir de Jön Türkler sahneye çıkıyor. II. Abdülhamid’in himayesine karşı gelen bu örgüt, çalışmalarını gizlice sürdürüyor. Tevfik, sürgün dönüşü bu cemiyete katılıp yeniden sürgün ediliyor. Fakat sonunda bu sürgün zaferle sonuçlanıyor.
Bunları Biliyor muydunuz?
Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal’ı yıllarca yaşadığı İngiltere’de iken kaleme aldı. Bu nedenle romanın ilk basımı 1935 yılında İngilizce olarak yayımlandı. İngilizce adı The Clown and His Daughter (Soytarı ile Kızı) olan eser, bir yıl sonra Türkçe olarak basıldı. Halide Edip Adıvar, kitabın Türkçe versiyonunda değişikliğe giderek Türk okurları için ayrıca kurgulama yolunu seçti. Eser, 1942 yılı CHP Roman Yarışması’nda birincilik kazandı.
En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!
Türk edebiyatının unutulmaz yazarlarına ait dev eserlere yalnızca bir tık ile sahip olabilirsiniz. Tek yapmanız gereken, kategorilerimizi inceleyip ürünleri sepetinize eklemek. Haydi, siz de çocuklarınıza miras olarak bırakabileceğiniz bu eserlere sahip olmak için beklemeyin!
 
Yaprak Dökümü
Reşat Nuri GÜNTEKİN

Cumhuriyetin ilanından sonra kendine batılı olarak bakmaya çalışan Türk toplumunun, batılı toplum ve kendi toplumu arasında yaşanan kültür farkını da ortaya koyan roman, bir memur ailesinin bu yeni batılı tarzla karşılaşmasından doğan sorunları, etik değerlerin kayboluşunu ve bu ailenin çöküsünü dramatik fakat gerçekçi bir şekilde ele alır.


Dede Korkut Hikayeleri
Anonim
Nerede övdüğümüz erler,
“Dünya benim!” diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi.
Fani dünya kime kaldı?
Farklı coğrafyalarda gezen, gezdiği her yerden izler taşıyan bir kültür atlası… Efsanevi bilge, Oğuz
büyüğü Dede Korkut’un anlattığı hikâyelere bir yenisi daha ekleniyor.
Sözlü edebiyatımızın en müstesna ürünlerinden Dede Korkut Hikâyeleri’ne Vatikan ve Dresden nüshalarındaki 12 hikâyenin dışında 2018 yılında Türkistan’da bulunan yeni nüsha eklendi.
“Salur Kazan’ın Ejderhayı Öldürmesi” hikâyesini de içeren Dede Korkut Hikâyeleri, yüzlerce yıldır süren efsanevi bir yolculuğa davet ediyor okurlarını…
 
Devlet Ana
Kemal TAHİR

“Devlet Ana’, Osmanlı kurulmadan önceki Anadolu’nun görünümünü ve Anadolu insaanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir’in en önemli romanı olarak gösterilen ‘Devlet Ana’, onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır.
1967’de yayımlanan roman, 1968 Türk tarihi ve toplumu hakkındaki örijinal ve sağlam görüşlerinen hareket ettiği için hem ‘mahalli ağızları’, hem Türkçe’nin küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini hem de yeni imkanlarını kaynaştırarak ve aşarak kullanabilmiştir.Eserlerindeki eşsiz dil ve üslup güzelliğinin kaynağı bu davranıştadır. Daha önceki romanlarında da görülen bu özellik ‘Devlet Ana’da en yüce noktasına erişmiştir. Türkçe’nin unutulmuş olan dehası bütün boyutları, zenginliği ve haslığıyla ilk olarak Kemal Tahir’in eserlerinde kendini göstermektedir.
Tutunamayanlar

Oğuz ATAY

Ülkemizin en değerli yazarlarından biri olan Oğuz Atay’ın yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olmuş eseri Tutunamayanlar, 1972 yılında yayımlanmıştır. Eser, bilinç-akışı tekniğiyle döneme damgasını vurarak Türk Edebiyatı’nda yeni bir çağı başlatmıştır. Pek çok eleştirmen, Tutunamayanlar’ı Türk Dili’nde yazılmış en iyi eser olarak değerlendirmektedir.

Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır.

Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır.

İlgili Haberler

Üç Kuğular

okuryazarkitaplar

Ey Yusuf!

okuryazarkitaplar

Sunay Akın Öyküleri

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...