Pazar, Ara 21, 2025
Okuryazarkitaplar
AkademiEditörün SeçimiMagazinManşetMüzeTarih

Runik Yazıda Avrupa’da bir Türk: Çağıl Çayır (Röportaj)

Emrah Bekçi

Sayın hocamız Çağıl Çayır’la yapmış olduğumuz mülakatta, erken dönem yazıtların ne derece önemli olduğu, Avrupa medeniyetinin bile kendi mazisinden fazlaca haberdar olmadığı, Avrupa’da bir Türk Bilim İnsanının, Avrupalıları titretip, özünde Türk Uygarlığı olduğunu hatırlatması, üstün değerlerden bir hazine olduğunun altını çizmek isterim.

Sözü fazla uzatmadan, kulağımızı Çağıl Çayır hocamıza yöneltmiş olduğum sorulara vermiş olduğu cevaplarına verelim:

1- Çağıl Hocam sizi tanıya bilir miyiz? (Eğitiminiz, memleketiniz, Yaşadığınız yer…vs.)

1990’da Almanya’da Köln’de doğdum. Annem İstanbul doğumlu, babam Reyhanlı. İkisi de emekli öğretmen. Gurbette nice Türk ve Müslüman gençler yetiştirdiler. Ben de ilk ve en önemli eğitimimi onlardan aldım. Daha sonra Köln Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okudum. Lisansımı devrim niteliğinde bir çalışmayla kazandım.

2- Runik yazıların izini takip ediyorsunuz. Bu çalışmanın başlangıç noktası nereden çıktı?

Runik yazıyı sadece Germanlar’dan ve Nazi ideolojisinden tanırdım. Herkes gibi ben de Türk ve German kültürünü aslen birbirine yabancı sanırdım. Tesadüfen erken Türk yazısının var olduğunu ve Avrupa’daki runik denilen German yazısına benzediğini öğrendim.. Bu beni çok şaşırttı.

Erken Türk ve German yazıtlarının birbirine benzemesi sadece tarih bilgimizin artmasını değil aynı zamanda ırkçı ideolojilerin yıkılmasını, uluslararası iletişim için yeni yolların ve ufukların açılmasını sağlayacaktı. Bu yüzden büyük bir heyecana kapıldım. Konuyu bütün insanlık için en güzel şekilde aydınlatmak için yola atıldım. 11 yıldır kendimi bu işe adadım.

3- Çağıl Hocam, tarih biliminde bazı müspet deliller vardır, evraklar, arkeoloji, nümismatik gibi. Yazıyla alakalı olarak runik sahayı bu bilimsellikte görüyor musunuz?

Runik yazı araştırmalarının da adı var. Runoloji. Runolojinin ana kaynakları yazıtlar. Bunlar genelde taş, tahta, kemik ve metal gibi sert maddelere kazılı tamga şekilli yazıtlar. Ancak Avrupa’daki yazıtların eskiliği, kısalığı veya ilk yazı dilinin bilinmezliği ve alfabenin kökeninin gizemi bilim için birçok sorun yaratıyor. Avrupa’da runik yazı yazan halkların hayatını anlatan en önemli yazılı kaynaklar runik yazıyla değil Latin alfabesiyle yazılmış.

Ozanların sözlü geleneği 13. yüzyılda İzlanda’da yazıya aktarılmış. Onların anlatıları bize runik yazıyla ilgili birçok bilgi veriyor. Örneğin runik yazının Tanrı tarafından vahiy edildiğini açıklıyor. Yazının peygamberi Odin adlı Tanrı gibi bir Türk kağanın olduğunu söylüyor. Bu bağlamda Hayat Ağacı ve Türk vatanı da rol oynuyor. Bunları aslında beraber görmek gerekiyor. Ama bu halen ihmal ediliyor. Erken Türk yazısı halen ayrı tutuluyor.

Erken Türk yazısıyla sadece Türkoloji ilgileniyor. Orhon yazıtları runik şekilli yazıyla yazılmış dünyadaki en uzun, tek devlet ve ilk millet yazıtları. Yazıtlarda sadece Türk kağanın Tanrı gibi olmasından değil Türk milletinden, Türk birliğinden de söz ediliyor. Bundan dolayı Türk milliyetçiliği en az 8. yüzyıla kadar uzanıyor. Bunları runik şekilli erken Türk yazıtları anlatıyor.

1890 yıllarında Orhon yazıtlarının çözülmesiyle Türkoloji dalı ve Türkçülük hareketi başlattı. Türk Kurtuluş Savaşı’na ve Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle de Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşuna ilham verdi. Erken Türk yazısı bugün de bize kut vermeye devam ediyor. Türk yazısının etrafında Türk dünyası birleşiyor. Bundan dolayı runoloji ve Türkoloji sıra dışı, çok kapsamlı ve günümüze kadar çok etkili bilim alanları. Runolojinin ve Türkolojinin birleşmesi daha da etkili olacak. Kim bilir oradan ne doğacak.

4- Tarih dediğimiz bilimsel veriler ışığında efsane ve mitolojilerin varlığı (Gerçekten yaşanmış-yaşamış insanları) bizlere biraz daha abartılı anlatımla gelmiş olabilir mi?

Efsaneler ve mitler genelde daha yaratıcı bir dil kullanır. Bundan dolayı bazı olayları abartır hatta uydurur. Ancak bunların da anlatı içinde bir işlevi vardır. Bundan dolayı mit biliminde yani mitolojide sadece anlatılanların gerçekliğine değil işlevine de bakmak lazım. Bu açıdan mitler ve efsaneler bize geçmiş çağların düşünce, inanç ve hayal dünyasını gösteriyor. Anlatılan belli olaylar ve isimler gerçek olmasa bile anlatı motiflerini gösteriyor ve karşılaştırmalı çalışmalar için önemli ip uçları veriyor.

Örneğin Alman ve Moğol masallarında belli ortak motifler bulunuyor. Mesela kahramanın bir çukura düşmesi veya ejderhalara karşı savaşması. Ejderha başlı başına Asya’dan gelme bir motif olarak biliniyor. Benzer motifler İskandinav ve Türk mitolojisinde de bulunuyor.

Özellikle Türk halkı Avrupa ve Asya efsanelerinde benzer şekilde anlatılıyor. Efsanelerde Türkler Tanrı gibi, çok medeniyetli ve bilge bir halk olarak öne cıkıyor. Bu yaygın anlatıyı yıkmak için Roma Kilisesi 1453’ten sonra sözde eleştirel tarih bilimini başlatmış. Yani asıl Yeni Çağ’da bilimsel olarak tanıtılan tarih baştan beri Türklere karşı kurulmuş yalanmış.

Günümüzde eski mitlerin ve efsanelerin anlatıları özünde gerçeğe daha yakın görülüyor. Özellikle en yeni arkeogenetik çalışmalarla Avrupa’nın eski göç destanları doğrulanıyor.

5- Türklerin Avrupa içerisindeki tarihi derinliklerine runik yazılar nasıl ışık tutuyor?

Arkeogenetik çalışmalar Avrupa’nın Anadolu’dan ve Avrasya’dan binlerce yıldır göç aldığını gösterse de kültürlerin ortak yönlerine da bakmak gerekiyor. Bu açıdan özellikle runik yazı göze batıyor. Buna bağlı en eski ve en önemli anlatılarda Türk adı karşımıza çıkıyor. Bunun üstü Avrupa’da asırlarca örtülmüş ve felaketlere sebep olmuş. Bundan dolayı Türklerin rolü Avrupa’nın tarihinde henüz pek araştırılmamış. Ancak runik yazı ve Türk adı kaybolmuyor. Bizim onları aydınlatmamızı bekliyor.

Türk adı sadece İzlanda’da değil Franklar’da da ata ve akraba olarak bulunuyor. Hatta Türklere Truvalı deniyordu. Görüldüğü gibi runik yazının peşinden gidince Türklerle ilgili birçok anlatıya rastlanıyor. Runik yazıya bağlı olan arkeolojik kalıntılar da runik yazı öncesi dönemlere uzanıyor.

Örneğin belli şaman aletleri ve cenaze gelenekleri. Bu arada Türk adı nereden geldi, kültürler nasıl gelişti ve birbirini nasıl etkiledi? Bunları cevaplamak için Türklere bakmak gerek. O zaman Türk ne demek olduğu ve Avrupa ile ne kadar alakalı olduğu görülecek. Avrupa’da eleştirel bilimle anlatılan tarih baştan beri yanlıştı.

Günümüzde Altaylar medeniyetin beşiği olarak görülüyor. Orada da Türkler dünya tarihi mirasını saklıyor. Böylece Türk kültürünün kökleri ve dalları bütün dünyaya uzanıyor. Türk milleti tarih bilimi sahasına yeni giriyor sayılır.

Burada daha çok aydınlatıcı çalışmalar yapılacaktır. Benim ilk çalışmam runik yazı etrafında kültürlerin karşılaştırılması için bir temel atmak oldu.  Bundan sonra asıl karşılaştırmalı kültür çalışmaları yapmalı. Birçok ilginç bulgu var. Türklerin ve Germanların pantolonundan bıyığına hatta yine adına kadar. Örneğin Batı Roma İmparatorluğunu bitiren Odoaker karabıyıklıydı ve halkının adı Turkilinger olarak aktarıldı.

Turkilinger adı Alman Thüringler ile ilişkilendiriyor. İsim benzerliği dikkate değer. Romalıların German dediği halklar Türkler gibi pantolon giyiyordu. Antik Romalılar ve Yunanlılar da pantolon giyimini barbarlara ait diye reddediyordu. İlginç olan Turfan’da bulunan dünyadaki ilk pantolonun üzerinde runik yazıya benzeyen doku motifi var.

6- Yazılardan öğrendiğiniz kadarı ile günümüzdeki Avrupa milletleri kendilerinin mazileri konusunda ne düşünüp, eğitim kitaplarına yeni bulguları ekliyorlar mı?

Günümüzde Avrupa’da özellikle Max Planck enstitüsü arkeogenetik çalışmalarla Avrupa’nın Anadolu’dan ve Avrasya’dan binlerce yıl göç aldığını gösteriyor. Ancak kültür bilimlerinde henüz o kadar ileri anlayış görülmüyor. Kürsü sahipleri çok nadir olarak eski öğretilerinden vaz geçip yeni bilgileri idrak edebiliyor.

Bundan dolayı kuantum fiziğinin kurucusu olarak tanılan Max Planck bile vaktinde bilim sadece cenazeden cenazeye ilerlediğini söylemiş. Çok şükür çağımızda bilim sadece üniversitelere kısıtlı değil. Hatta günümüzde bilim o kadar hızlı ilerliyor ki artık üniversitelerin kapasitesini aşıyor. Artık bilimi her yerden almak ve her yerde anlatmak gerekiyor. Bu asıl aydınlanma süreci.

7- Çağıl Hocam, çok kıymetli eserleriniz var. Kitaplarınız hakkında ve konuları hususunda bizleri bilgilendirir misiniz?

İlk Almanca lisans tezimi internette sonra da kendi kendime kitap olarak yayınladım. Geçen yıl Türkçe çevirisi Türkiye’de Kaynak Yayınları’nda yayımlandı. Türkçe kitabın adı ‘Cermen Runik Yazısının Türk Kökeni’. Kitap runik yazıtların ve kültürlerinden çok Avrupa’da onlar üzerine neler dendiğini ve nasıl araştırıldıklarını yani bilim tarihini inceliyor.

Kitap, en erken bilgilerden başlayarak bugüne kadar uzanıyor. Kitabın önsözünü çok değerli bir Alman felsefeci yazdı. Prof. Prof. h. c. mult. Dr. Dr. h. c. Heinrich Beck (1929-2024). Onunla tanışmam ve onun desteğini almam büyük bir armağan oldu. Kitaplar dışında farklı bilimsel ve popüler makaleler de yayınladım. Ayrıca YouTube’de de çalışmalarımı elim yettiğince ve dilim döndüğünce açıklamaktayım. Bilim ve kültür tarihi dışında çalıştığım konular özellikle bilim, varlık, barış ve kültür hatta din felsefesi.

8- Araştırmalarınızla alakalı olarak, meraklı olan araştırmacı, akademisyen ve öğrenci gençlere tavsiyeleriniz nelerdir. Hangi yolu takip etsinler, sizlerin de işine yarayan bir formül suna bilir misiniz?

Aslında her şey söylenmiş. Benim söyleyeceklerim de sadece bir hatırlatma olacaktır. Bilim en hakiki mürşittir. Uygarlık en hakiki tarikat. Yani her zaman doğruluk ve iyilik için çalışmak. Yoksa doğruluktan ve iyilikten ayrılırız. Yanlış ve kötü bir yolda oluruz. Üstelik bilim için kayıt ve şart yoktur.

Akıllı olan bilimi her yerden alır. Fazla derine girmeden bunu da hatırlatmak isterim. Her şey ve herkes gerçeğin bir yansımasıdır. Her anda ve her deneyimde asıl muhatabımız gerçeğin kendisidir. Çünkü O’dur her şeyi var eden. Ancak O’nun izin verdiği kadar anlayabilirim. Bunun için ‘bilimimi arttır’ diye dua ederim.

9- Ülkemizde (Türkiye’de), runik yazı dahil olmak üzere merak konusu olması, popüler hale gelmesi, toplumun tarih ve tarih felsefesi konusunda bilincinin artması için, Avrupa örneğinden ülkemize neler uygulana bilir?

Bence Türkiye ve Türk devletleri bu konularda da günümüzde Avrupa’dan çok daha ileri. Şahsen keşiflerimi Ulusal Kanal’da, TRT Türk’te, NTV’de, Aydınlık’ta, OdaTV’de ve farklı YouTube kanallarında Türk halkıyla paylaşabildim. Bunu ben talep etmedim özellikle Sayın Dr. Doğu Perinçek tarafından keşfedilip Türkiye’ye bulgularımı tanıtmaya çağrıldım. Sonra Türk aydınları çok ilgi gösterdi.

Almanya ve Avrupa aydınları çok daha çekingen ve çoğu da erken Türk yazısından hiçbir haberi yok, Türk Kurtuluş Savaşından ve kendi Türk destanlarından da olmadığı gibi. Bunu da söyleyeyim geçmişte bu gafletleri yüzünden çok büyük felaketlere sebep oldular. Almanya’nın yeniden kuruluşuna Türkler maddi olarak yardımcı oldular. Şimdi de manevi olarak yardımcı olacaklar.

Türk felsefesi gök yüzü altında her şey ile uyum içinde yaşamakla başlar ve yurtta sulh ve cihanda sulh felsefesine kadar uzanır. Bununla Türk milleti yükselir. Dünya’ya örnek olur. Yani bence Türkler harika ilerliyor ve Bilge Kağan’ın dediği gibi Tanrı kut veriyor. O’na güveniyorum.

10- Son olarak, Türk gençliğine ve akademik camiaya kendi alanınızla ve bilime önem verilmesi konusunda tavsiyeleriniz nelerdir? Ayrıca bu yazıyı okuyan ve soru sormak isteyen okurlarımıza bir mail adresi iletişimi paylaşa bilir misiniz?

Türk gençliği uyandı. Onları yaratan onlara yol gösterecek. Bu tarihi ve felsefi bir gerçek. Hayatı, yaratıcısız anlatmaya çalışan akademik camiaya da varlığın kaynağını sormak isterim.

Hakikat hakkında yetki talep eden din bilginlerine de her şeyin ve herkesin rahmet olduğunu hatırlatırım. Bunu varlığa gelmiş insan olarak her zaman veya hemen anlayamasak da varlığın kaynağına güvenmemizi ve birbirimizde onu görmemizi dilerim.

Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağan’ı yazıyor Orhon abidelerinde. Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye. Tanrı kuvvet verdiği için. Tanrı lütfettiği için. Tanrı buyurduğu için. Yükselten Tanrı. İl veren Tanrı. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Bilge Kağan diyor. Ben de çağımızda bölümler üstü ve uluslararası bir öncü bilge olarak tüm övgüler yaratana diyorum. Ondan ötürü herkese saygılarımı sunuyorum. E-Mail adresim [email protected]. Sorularınızı ve yorumlarınızı beklerim. En içten sevgiler.

Çağıl Çayır Hocamıza sorularımıza vermiş olduğu samimi cevaplar için teşekkür ediyorum. Yazı tarihi ve devamından milletlerin yazıyla birlikte yolculuğu, kurmuş oldukları devletler, etkileşim halinde oldukları farklı kültür ve diller, insanlık mazisin kayıp vesikalarını bizlere sunacaktır.

Bu sahada araştırmalarını devam ettiren, Türk Milletinin: “Ben Kimim?” diye kendine sormuş olduğu gizemli ve metafizik soruyu yanıtlamaya çalışan koca yürekli Türk Çağıl Çayır’a çalışmalarında başarılar dilerim.

Unutmayalım! “Türk” sadece harflerle yazılan bir kelime değil, harflere ruh veren kuvvetin ismidir!

Selâm ve Sevgiler

Kaynak: https://www.dikgazete.com/yazi/runik-yazida-avrupa-da-bir-turk-cagil-cayir-roportaj-makale-uc-dilde-yazilmistir-turkce-english-deutsch-7211.html

İlgili Haberler

Farkındalık: Anda Kalmanın Sessiz Gücü

fatma karataş

Otobüs Günlüğüm

okuryazarkitaplar

Kali Yuga’dan Satya Yuga’ya Geçiş

Comcini

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...