Pazar, Ara 21, 2025
Okuryazarkitaplar
EdebiyatEzoterizmManşetÖykü / Roman

Deniz 3.12

bike
Bike S. Demirkız

Burası onun kaçış noktasıydı. Şehir hayatından, karmaşadan, gürültüden uzaklaşmak için kendine bir sığınak arıyordu ve bu eski taş evi tam da bu yüzden satın almıştı. Kasaba halkı ev hakkında garip hikâyeler anlatmış, “Orada bir gece bile kalamazsın,” demişlerdi. Fakat Deniz böyle şeylere inanmazdı. Paranormal hikâyeler, lanetli ev masalları… Hepsi saçmalıktı.

Evin önünde durup anahtarı cebinden çıkardı. Kapının eski menteşeleri acı bir iniltiyle açıldığında içeriden kesif bir küf kokusu yayıldı. İçeri adım atıp ışıkları açtı. Loş sarı ışık taş duvarlarda titrek gölgeler oluşturdu. Tavan ahşaptı, eskiydi ama sağlam görünüyordu. Zemindeki döşeme tahtaları adımlarıyla hafifçe inleyerek cevap verdi.

Salonun ortasında eski bir şömine vardı. Duvarlardaki tablolar yılların tozuyla kaplanmıştı. Sandalyeler, masa, dolap… Sanki biri her an geri dönüp eşyalarını kullanacakmış gibi duruyordu. Fakat burada kimsenin yaşamadığını biliyordu. En azından uzun zamandır.

Deniz derin bir nefes aldı. “Saçmalama,” diye mırıldandı kendi kendine. “Burası sadece bir ev.” Ancak içindeki huzursuzluk ilk gece de geçmeyecekti.

Deniz o geceyi salonda geçirdi. Hava serindi, şömineyi yakmıştı. Uzun ve yorucu bir günün ardından kanepeye uzanıp gözlerini kapadı. Ancak uykusu hafifti. Gece yarısı tiz bir gıcırtıyla gözlerini açtı. Ev sessizdi ama sanki bir şey hareket etmişti. Bir an kulak kesildi, sonra gülümseyip başını yastığa geri koydu. “Eski ev işte. Tahtalar genleşiyor, sonra soğuk havayla büzüşüyor.”

Fakat ertesi gece saat 03.12’de kapısı çalındığında içini bir ürperti kapladı. İlk başta bunun rüzgârdan olduğunu sanmıştı. Ancak bu ritmik, net bir sesti. Tok, tok, tok. Önce yerinden kalkmadı. Kim bu saatte buraya kadar gelirdi ki? Kasaba merkezinden kilometrelerce uzaktaydı. Sonra düşündü; belki bir sarhoş ya da yolunu kaybetmiş biri olabilirdi.

Kapıya doğru ilerlerken elleri titriyordu. İçinde, kapıyı açmaması için onu uyaran ilkel bir his uyandı. Fakat mantığı bunun saçmalık olduğunu söylüyordu. Derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Kimse yoktu.

Rüzgâr kuru dalları savuruyor, ay ışığı çimenlerin üzerinde gümüş gibi parlıyordu. Tam kapıyı kapatacakken kapının önündeki çamurlu ayak izini fark etti. Küçük, çıplak bir ayağa aitti sanki. O an iliklerine kadar ürperdi.

Ertesi sabah olanları tekrar düşündü. Yoksa biri şaka mı yapıyordu? Evin eski sahipleri hakkında kasabada dedikodular dolaştığını biliyordu. Belki de gençlerden biri gelip onu korkutmaya çalışıyordu.

Ancak ertesi gece mutfaktan bazı sesler geldiğini duyarak uyandı. Sabaha karşıydı. Deniz mutfağa girdiğinde sandalyelerin gelişigüzel bir şekilde masadan uzaklaşmış olduğunu gördü. Önce kendini sorguladı. Önceki gece sandalyeleri böyle mi bırakmıştı acaba? Fakat onu rahatsız eden bir şey vardı; sandalyeler ters dönmüştü. O an aklındaki mantıklı açıklamalar bir bir çatırdamaya başladı. Ben mi yaptım? Uyurgezer miyim?

Acaba… bu evde gerçekten bir şey mi vardı? Kasabaya inip marketi işleten yaşlı adamla konuştuğunda bu evin geçmişinde bazı garip hikâyeler olduğunu öğrendi. “Yıllar önce burada biri yaşardı,” dedi yaşlı adam. “Geceleri uykusunda konuştuğu anlatılırdı. Sabahları, eşyaları yer değiştirmiş olarak bulduğunu söylerdi. Anlattıklarına pek önem vermezdik ama bir gün ortadan kayboldu ve kimse onu bir daha görmedi.”

Deniz bunu duyduğunda ürperdiğini hissetti, ama yine de inanmak istemedi. “Ya sadece buradan gittiyse?” diye sordu.

Yaşlı adam gözlerini kıstı. “Gittiyse neden ayakkabıları, montu ve çantası hâlâ kapının önündeydi?”

Deniz o gece uykusunda biri tarafından çağrıldığını hissetti. Saat 03.12’ye yaklaşıyordu. Gözlerini aniden açtığında kendini farklı bir odada buldu. En son salonda yatıyordu, ama şimdi evin en karanlık köşesindeydi. Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Bir anda kapı çaldı. Tok. Tok. Tok.

Elleri titriyordu, kapıyı açmamaya karar verdi. Ancak dışarıdan kendi sesini duydu. “Kapıyı aç. Buradan çıkmanın tek yolu bu.”

Deniz’in nefesi kesildi. Bu imkânsızdı. Kapının altından soğuk bir esinti içeri süzülüyordu. Deniz geriye doğru adım attı, ama sesi tekrar duydu. “Kapıyı aç. Buradan çıkamazsın.”

Işık söndü. Deniz, gözleri karanlığa alışana kadar nefesini tutarak bekledi. Elektrikler kesilmişti, el yordamıyla duvarı buldu, ışığın düğmesini indirip kaldırdı ama hiçbir şey olmadı.

Kapının altından gelen soğuk esinti artık ayak bileklerine kadar çıkıyordu. Yine o sesi duydu… Kendi sesini. “Kapıyı aç. Buradan çıkamazsın.”

İçini derin bir korku kapladı. Bu olana hiçbir mantıklı açıklama getiremiyordu. Artık tek gerçeği kabul etmek zorundaydı: Bu evde normal olmayan bir şey vardı. Ya gerçekten dışarı çıkmanın tek yolu kapıyı açmaktıysa?

Deniz derin bir nefes alıp titreyen elleriyle kapı koluna uzandı. Soğukluğu, metal parmaklarına yapışıyormuş gibi hissettirdi. Kapıyı yavaşça araladı. Gördüğü şey… Kendi yüzüydü!

Fakat kapının dışındaki Deniz, onunla aynı kıyafetleri giymiyordu. Daha solgun ve yorgundu… Adeta ölü gibi görünüyordu. Geriye doğru sendeledi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Bu bir halüsinasyon muydu?

Kapının dışındaki Deniz başını eğdi, hafifçe gülümseyip fısıldadı. “Sonunda hatırladın, değil mi?”

Aniden Deniz’in zihni yankılanan anılarla doldu. Bu ilk defa olmuyordu. Bu kapıyı her gece açıyordu ve her seferinde… tekrar unutuyordu. Bu evi o seçmemişti. O, bu eve çağrılmıştı. Aslında çok uzun zaman önce bu evde kaybolan kişi oydu. Çığlık attı, ama sesi çıkmadı. Kapının dışındaki Deniz elini kaldırıp onun yüzünü tuttu. Deniz, yüzünde kendi tenini hissetti.

Birdenbire kapının dışında olduğunu fark etti. Fakat içeride kalan Deniz? O, kapının önünde çamurlu ayak izlerini bırakarak arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. İçerideki Deniz delirmiş gibi kapıyı yumrukladı. “Dur! Sen… Sen ben değilsin!”

Çok geçti. Artık Deniz, kapının ardında evin yeni hayaleti olmuştu. Ya dışarıdaki Deniz? O, bir sonraki misafirin gelmesini beklemeye başlamıştı.

İlgili Haberler

Dingin

okuryazarkitaplar

Sonsuzlukta Bir Kıvılcım

lale polat

İnci Küpeli Kız

Comcini

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...