Sabahı karşıladım. Ne güzel, tüm arkadaşlarım toplanmış şarkı söylüyor. İnsanlar bu zamana “kuşluk vakti” diyorlarmış. Bizim vaktimiz. Sabah ezanı sonrası insanlar dışarıda arı gibi dolaşıyorlar. Kaplara da su bırakmışlar, kedi köpek içsin diye. İnsanların koyduğu sudan, kedi ortalarda görünmüyorsa ben de içiyorum.
Ah, o kargalar ah! Yolunu bulmuşlar, kedi maması aşırıyorlar. Bedavadan yemek… Şehirde çok yem var; insanoğlu yer, biz kuşlar da artıklardan karnımızı doyururuz. Kötüleri de var; ama genellikle bana iyi davranırlar. Parklarda bize özellikle yem atanlar da var. Bir kere karşılaşmıştım, okul çocukları kanat takmış; kanat çırpıyor, taklidimizi yaparak oyun oynuyorlardı.

Bizim de kötülerimiz var aslında. Kuşla beslenen kuşlar.
Şiirlerde geçeriz, şarkılarda… Hatta sevgi sözcüğü olarak da kullanılır bazı isimlerimiz. Duvar üstüne ekmek kırıntılarını koyarak yememizi seyreden, mutlu olan insanlar da var.
O yalnız adam var ya hani parkta sürekli tek başına bankta oturan… Senelerdir bizi o besliyor. Bir “cik” bile demedik ona bakıp, ya da konmadık omzuna; ama o bıkmadan devam ediyor. Nankör de değiliz aslında biz kuşlar. O Bilmiyor ama üzgün olduğu zamanlarda anlarız onu. Elinde fotoğraf dalgın dalgın bakarken hüzünlü şarkılar söyleriz biz ona.

Dünya hali diyorsunuz bu olanlara. Kötü baktıkça kötü olacaktır dünya. Çok mu iyimserim bilemedim ki! Ayol, kuş kadar aklım var ama iyiliğe inanmak için kullanıyorum hakkımı. Zaten daha fazlasını aklım almıyor.
Hadi, kalın sağlıcakla. Bir uçup şehirde ne var ne yok öğreneyim. Gelirim yine yanınıza. Biz bu şehrin kuşuyuz. Kaybolmayız kolay kolay. Kurtçuklar yeter bize. Siz bizi sevin sadece yeter bize. Şarkılarınız benden bedava.



