Merhaba,
Merhaba baba.
Kaçak göçek de olsa geldim.
Malum, pandemi dönemi.
Kurallara da uymak gerekiyor toplum sağlığı için.
Bu yüzden anca sabahın erken saatlerinde gelebildim.
Duramadım… Dayanamadım.
Alışık değilim ben bayramları sensiz geçirmeye baba.
Dedim ya, yasak da olsa geldim.
Hadi, her zamanki gibi uzat elini de öpeyim.
Bayramlaşalım… Bayramlaşalım baba.
Kızgın mısın yoksa bana?
Küs müsün geç geldim diye?
Evet, biliyorum.
Bugün bayramın üçüncü günü.
Oysa sen ilk gün bekliyordun beni.
Ama gelemedim… Gelemedim baba.
Biliyorum diyeceksin ki “Oğul yine geç kaldın.”
Hani haksız da değilsin.
Gel gör ki ben hep geç kalırdım baba.
Aşa geç kalırdım, işe geç kalırdım.
Gitmelere gelmelere…
Bir yere gidilecek olsa sen hep erkenden hazırlanırdın,
Bense her seferinde geç kalırdım.
Ve sen “Bekle ki Orhan gelsin.” derdin.
Bazen kızar bazen de gülümserdin.
Ama elimde değil.
Sanki görünmez prangalar var ayağımda.
Ne zaman erken davransam daha çok geç kalıyorum.
Ben hep geç kaldım baba,
Sevmeye… Sevilmeye.
Ve şimdi de sana gelmeye geç kaldım.
Mazeretim var diyeceğim ama
“Bahanesi de hazır.” diyeceksin,
Biliyorum.
Neyse bunları konuşmak için gelmedim elbet.
Özledim seni baba.
Gün geçtikçe özlemin de kat kat artıyor.
Konuşacak çok şey var aslında ama
Dudaklarım mühürlenmiş gibi
Kelimeler boğazımda düğümleniyor.
Belki de
Belki de ilk defa gözyaşlarımla konuşuyorum.
“Erkekler ağlamaz!” bunlar boş laf baba.
Hem de öğle bir ağlar ki
Ağlar da kimseler bilmez
Kimseler görmez baba.
Önce içine akıtır yaşları,
Sonra da tenhada.
Ve öğle ağlar ki baba,
Gök dahi imrenir de onunla beraber ağlar.
Kim bilir sen kaç defa böyle ağladın?
Ağladın da kimseler bilmedi, duymadı.
Ve ben
Ben ilk kez böyleyim.
Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyorum.
Kimseleri umursamadan.
Kendimi bildim bileli ilk defa.
Hani senin için bir şiir yazmıştım hayat hikâyeni anlatan.
Çok hoşuna gitmiş, beğenmiştin.
Okuyunca duygulanmış, gözyaşı akıtmıştın.
Biz ilk defa o zaman gördük o güzel gözlerinde yaşları.
Ya bizim görmediklerimiz baba!
Kim bilir belki de o günleri tekrar yaşadın,
O kısa zaman zarfında.
Ah babam! Şimdi bana misilleme yapar gibisin.
Ey gök! Bari sen dur, Allah aşkına dur.
Sen şimşek çaktıkça kalbimdeki ateş körükleniyor.
Sen boşaldıkça gözlerim taşıyor.
Ağlatma beni babamın yanında.
Kızar şimdi “Çocuk musun?” der.
“Koca adam oldun, sen de babasın evlat.” der.
Gürleme Allah aşkına, ey gök!
Ayağa vurulan prangaların gönle,
Kola takılan kelepçenin gözyaşlarına faydası olmuyor.
Olmuyor baba.
Kırk gün oldu aramızdan ayrılalı,
Sana hasret kalalı.
Meğer ne çok şey birikmiş içimde.
Meğer arkamdaki güven dağını kaybedince
Yüreğime kocaman hüzün dağı çökmüş.
Ama iyi geldi.
İyi geldi baba.
Gözyaşlarım eritince içimdeki dağı rahatladım.
Sen de rahat uyu baba.
Dedim ya baba, konuşacak çok şey var amma
Tutuldum konuşamıyorum.
Neyse ki hediyeni (Kur’an) takdim edebildim.
Hakkını helal et baba.
Bana müsaade,
Allah’a emanet ol.



