Umut Meriç Berberoğlu
Bir zamanlar köy meydanının tam ortasında büyük bir taş sahne vardı. O sahne, yıllar boyunca köylüler için en özel alanlardan biriydi. Her yaz, bir başka oyun sahnelenir; köy halkı, komşularıyla birlikte o eski taş sahnede bir araya gelirdi. Zamanla sahne unutuldu, büyüsü kayboldu ve çocuklar, çimenler üzerinde oyunlar oynarken bile artık o taşları hatırlamaz oldular. Bu yıl, köyde bir değişiklik olacaktı. Köyün genç öğretmeni Zeynep, sabah erkenden kalktı. Bugün farklı bir gündü çünkü okulda tiyatro ile ilgili önemli bir etkinlik yapılacaktı. Çocuklara tiyatronun tarihinden ve bu sanattaki ustalardan bahsedecekti. O an, aklında tek bir şey vardı: Ferhan Şensoy.
Zeynep, çocuklara bir zamanlar büyük ustaların sahnelerde nasıl büyülü anlar yarattığını anlatırken onların gözlerinde parlayan ilgi ışığına hayran kaldı. “Bir zamanlar, İstanbul’a adım atan büyük bir ustamız vardı.” dedi Zeynep. “Ferhan Şensoy sahneye çıktığında izleyicilerini büyülerdi. O, sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısıydı. Her gösterisi izleyiciyi başka bir dünyaya taşırdı. Birçok oyun yazmıştı ama onun en bilinen oyunu “Ferhangi Şeyler’dir.” O, her sahnede sadece bir oyuncu değil, izleyicilerine ruhunu da sunardı.” Çocuklar şaşkın gözlerle Zeynep’in sözlerini dinlerken o, “Tiyatro özel bir sanattır. Sahne, sadece tiyatrocular için değil, izleyiciler için de bir deneyimdir. Bir oyuncunun her sözü, her hareketi bir mesaj taşır ve bu mesaj, yıllar sonra bile unutulmaz.” dedi.
O gün okuldan sonra öğrencilerini alarak köy meydanına götürdü. “Hep birlikte bir tiyatro gösterisi yapalım ama bu, sadece herhangi bir gösteri olmayacak. Biz, gerçek anlamda tiyatro yapacağız.” Çocukların heyecanı giderek arttı çünkü onları bir sır bekliyordu. Sahneye çıktılar, ışıklar birer birer yanmaya başladı. Zeynep, eski taş sahnenin tam ortasında durarak “Bu akşam, köyümüzün mazisine bir saygı duruşu yapacağız. Hep birlikte geçmişin hatırasına sahne olacağız,” dedi. Çocuklar, öğretmenin söylediklerine inanarak tiyatroda oynayacaklardı. O gece, köy meydanında tek bir ışık, tek bir hayat parladı. Ferhan Şensoy’un tiyatro anlayışından ilham alarak sahnede bir araya geldiler. Oyunun adı önemli değildi. Önemli olan, sahnedeki ruhtu. Her biri kendi rolüne odaklandı, tıpkı büyük ustanın sahnesindeki gibi. Birbirlerini izlerken zaman zaman gülüp bazen de hüzünlendiler ama her anları unutulmazdı. Ferhan Şensoy’un tiyatro anlayışının ardında yatan en önemli şey; sadece bir hikaye anlatmak değil, aynı zamanda insanlara düşünme fırsatı sunmaktı. Çocuklar, çok değerli bir şey öğrendiklerini fark etti. “Tiyatro, sadece bir oyun değil, hayatın kendisidir,” diye düşündüler. “Her sahne, bir ders, her oyun bir yolculuktur.” O akşam sona erdiğinde köy halkı sahnenin çevresinde toplandı. Birçoğu, yıllar sonra yeniden tiyatro izlediklerini ve bu deneyimin çok özel olduğunu belirtti. Köydeki taş sahne, bir kez daha hayat bulmuştu. Bu sahne, artık sadece bir geçmişin değil aynı zamanda geleceğin simgesiydi. Zeynep ve öğrencileri, köy meydanını terk ederken aralarındaki bağ daha da güçlenmişti. Tiyatronun büyüsü, sadece sahnede değil, insanların yüreklerinde de yaşamalıydı. Çocuklar, Ferhan Şensoy’un mirasıyla büyümeye, tiyatronun ışığında ilerlemeye devam edecekti ve taş sahne, bir öyküye dönüştüğü bu anla birlikte köyün en değerli hatırası olarak kalacaktı.