Pazar, Ara 21, 2025
Okuryazarkitaplar
EdebiyatManşetÖykü / Roman

144.000: Işığın Son Savaşı

Bike S.Demirkız


Savaş kaçınılmazdı ve bu, sıradan bir savaş olmayacaktı.
Kaila, yıllardır kehaneti araştırıyordu. Kadim yazıtlar, 144.000 savaşçının dünyanın dört bir yanında saklandığını ve zamanı geldiğinde birleşeceğini söylüyordu. Ne var ki karanlık güçler de boş durmuyordu.

Gecenin sessizliğinde yıldızlar, hiç olmadığı kadar parlak görünüyordu. Gökyüzü, sanki eski bir kehanetin mühürleri tek tek açılıyormuş gibi, renk değiştiriyor, ışık huzmeleri evrenin derinliklerine doğru akıyordu.
Kaila, yıllardır gördüğü rüyanın bu gece yeniden başladığını biliyordu. Rüyasında kendini, devasa bir kristal kubbenin içinde buluyordu. Kubbenin merkezinde, bir enerji alanı içinde dönen 144.000 fasetaya sahip bir taş yükseliyordu. Moldavit… Yeşil ve kozmik. Taşın her yüzeyi, göklerden gelen bir sembolü içinde barındırıyor ve Kaila, her birini anladığını hissediyordu. Ancak tam dokunacakken rüya sona eriyordu.
Fakat o gece farklıydı.
Uyandığında göğsünde yanık bir sıcaklık hissetti. Aynaya baktığında, göğsünün tam ortasında beliren ışık halkasını gördü. Bir mühür açılmıştı. Yıllarca süren arayışının yanıtını artık biliyordu: O, 144.000 Işık Savaşçısından biriydi ve şimdi beklediği çağrı gelmişti. Himalayalar’dan gelen bir ses, onu dağlara çağırıyordu. Bu ses, zihninin derinliklerinde yankılanıyordu: “Uyan. Zaman geldi.”
Ertesi sabah, Kaila hiç düşünmeden sırt çantasını topladı ve Tibet’e gitmek üzere yola çıktı.
O sırada Karanlık Konsey de harekete geçmişti.
Himalayalar’a ulaştığında içindeki huzur, yerini gerginliğe bıraktı. Tapınaklar sessizdi ama havada garip bir enerji vardı.
Tibet’in ücra bir bölgesindeki kutsal tapınak, seçilmişlerin ilk toplanma noktasıydı. Kaila buraya geldiğinde çoktan diğer savaşçılar da varmıştı.
Hiroshi, onu bekleyen ilk kişiydi. “Kaila,” dedi, o henüz adını söyleyemeden, adamın gözleri alev gibi yanıyordu. “Sen de çağrıldın, değil mi?” Kaila başını salladı, ancak soru sormaya fırsat bulamadan gökyüzü çatladı.
İlk saldırı, Himalayalar’da başlamıştı. Karanlık Konsey’in gölge askerleri, Tibet’in kutsal dağlarında meditasyon yapan seçilmişlere saldırmıştı. Gökyüzü, karanlık alevlerle yanıyordu ama seçilmişler hazırdı.
Onlardan biri olan Hiroshi, ellerini kaldırdı ve hava elementinin gücünü kullanarak devasa bir fırtına yarattı. Karanlık ordu, kasırganın içine çekilirken Hiroshi gözlerini Kaila’ya çevirdi. “Bu sadece başlangıç,” dedi. “Konsey, bizi yok etmek için her şeyini ortaya koyacak.”
Tapınağın etrafında bir anda karanlığın gölge askerleri belirdi. Kara alevlerle çevriliydiler, gözleri dipsiz kuyular gibi boştu.
Kaila, içgüdüsel olarak elini kaldırdı ve ilk defa ışığını serbest bıraktı. Avuçlarından çıkan mavi enerji dalgaları, gölge askerlerini geriye savurdu. Bu, onun gerçek gücünün uyanış anıydı.
Ne var ki püskürtülen bu ilk saldırının ardından dünyanın dört bir yanında savaşlar patlak verdi. Afrika çöllerinde kadim kabilelerin koruyucuları, elementlerin gücünü kullanarak gölge yaratıklara karşı savaştı. Güney Amerika’daki İnka tapınaklarında seçilmişler, ruhsal enerjilerini birleştirerek bir koruma kalkanı oluşturdular ama asıl savaş henüz başlamamıştı.
Tüm seçilmişler, Kadim Kristal Kubbe’ye ulaşmak zorundaydı. Bu kubbe, dünyanın en büyük sırrını saklıyordu: Moldavit Taşı. Bu taş, 144.000 savaşçının enerjisini birleştirerek gezegenin frekansını değiştirecek ve insan bilincini bir üst seviyeye taşıyacaktı.
Bu sırada Karanlık Konsey de boş durmuyordu, onların da planları vardı. Eğer onlar Moldavit’i ele geçirirse, bu gücü insanlığı köleleştirmek için kullanabilirlerdi. Zihinleri kontrol edecek, bilinci çürütecek ve dünyayı sonsuza dek karanlığa sürükleyeceklerdi.
Seçilmişler, Moldavit Taşı’na ulaşmak için son bir yolculuğa çıkmak zorundaydı ama bunu yapmak için Konsey’in en güçlü savaşçılarını yenmek zorundaydılar.

Son savaş, Kadim Kristal Kubbe’nin önünde başladı. 144.000 savaşçı, dünyadaki her kıtadan toplanarak bir araya gelmişti. Kimi suyun gücünü kontrol ediyordu kimi ateşi kimi de yıldızların enerjisini…
Ancak Karanlık Konsey’in ordusu da hazırdı. Gök gürültüsüyle yankılanan savaş çığlıkları, enerjilerin çarpıştığı an, evrenin dokusu sarsıldı.
Kaila, Moldavit Taşı’na ulaşmak için ileri atıldığında karşısına Karanlık Konsey’in lideri çıktı. O, insanlığın bilinçsiz kalmasını isteyen en güçlü varlıktı.
“Bu gücün insanlara verilmesine izin veremem,” dedi Konsey’in lideri. “Özgürlük, kaosu getirir. İnsanlar, ancak kontrol altında tutulursa var olabilir.”
Ne var ki Kaila, gerçeği biliyordu. “Elinde tuttuğun şey özgürlük değil, kölelik,” dedi ve savaş başladı. Kaila, göğsündeki mühürden yükselen ışıkla saldırdı. Karanlık Konsey’in lideri, karşılık olarak saf karanlığı serbest bıraktı. Işık ve karanlık çarpıştı, gökyüzü yarıldı.
Bu sırada 144.000 savaşçı, enerjilerini birleştirdi. Mavi enerji dalgaları gökyüzüne yükseldi, kara alevler sönmeye başladı.
Sonunda, Kaila ve diğer savaşçılar Moldavit Taşı’nın önüne geldi. Taşın üzerine ellerini koyduklarında tüm evrene yayılan bir enerji patlaması gerçekleşti. 144.000 savaşçı bir bütün olmuştu, bu sayede Konsey’in gücü sonsuza dek yok oldu.

Dünya artık eski dünya değildi. İnsanlık, gerçek potansiyelini hatırlamıştı. Gökyüzü daha parlaktı, hava daha temizdi. İnsanlar, içlerindeki ışığı hissetmeye başlamıştı. 144.000 savaşçı, görevlerini tamamlamıştı.
Gökyüzüne bakarken içlerinden bazıları bir şeyi çok iyi biliyordu:
Bu, yalnızca bir başlangıçtı…

İlgili Haberler

Jüpiter ve Değerler

okuryazarkitaplar

 Yemin: Nezehat’ın İlk Uçuşu

okuryazarkitaplar

Gizemli Kapı ve Çöl Mağarası

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...