Acı denizinin tam ortasında,
Ruhu yoran dalgalar ile boğuşur gibiyim.
Gelgitlerin arasında sıkışıp kalmışım.
Kalbimin en kuytu köşesinde
Yakıcı, yıkıcı bir o kadar da kahredici bir his, tüm benliğimi kuşatıyor.
Bitap düşmüş ruhumu hercâî bir tükenmişlik hissi sararken
Bir mum gibi eriyorum.
Neden sonra yorgun ve kırgın gözlerle kâinatı seyre dalıyorum.
Gümrah bir ırmak gibi akıp gidiyor kalabalıklar,
Ama öyle sessiz, öyle çığlıksız, öyle ruhsuz…
Büsbütün kahroluyorum.
Sükût galebe çalmış bütün bir âleme.
Duyulan sadece mazlumların çoktan arşa dayanmış feryatları
Heyhat!
Sessizlik hiç bu kadar kahredici,
Boş vermişlik hiç bu denli helak edici olmamıştı.
Ey sessizliğe teslim-i silah etmiş kalabalıklar!
Ey ebedi bir çukurun kıyısında,
Katran karası bir dehlizin tam ortasında kalakalmış yığınlar!
Mazlum bedenler zulmün en koyusunu yaşıyorken
Ve arz u sema mel’un kavmin üstüne lanetler yağdırıyorken
Bu intizarın seni nasıl da gayyaya sürüklediğini görmüyor musun?
Siyonizm’in ümmetin bağrında kahpe bir hançer ve
mülevves bir tümör olduğunu
Ne zaman fehmedeceksin?
Ey insanlık okyanusu! Artık yeter.
Kıyam et!.. Çünkü;
Beklemek kıyameti, en büyük kıyamet, en büyük musibet…
Artık durma, susma, say’dan el çekme!
Bugün susarsan yarın diline mühür vurulacak.
Bak! Kirlendi dünya, kirlendi kelimeler ve çiğnendi kutsallık.
Şimdi ayaklar altında.
Sen ise deryanın kahrını küçücük bir damlaya yüklemek istiyorsun.
Bil ki bu yük Gazze’ye çok ağır!
Olanca heybetiyle Musa’nın geri dönmesini bekliyorsan.
Bil ki ne Musa geri dönecek ve ne de semalarda
Davudî sayhalar yankılanacak.
İbrahim de putları kırmayacak.
Bunları bekliyorsan beyhude…
Ama beklediğin bir hakikat Mehdi’si ise çoktan zuhur etti.
Ve seni vazife başında görmek istiyor.
Seni mazlumlar adına mücadeleye davet ediyor.
Sen onu göremiyor ve masum yürekler için nasıl feryad ettiğini işitmiyor musun?
Onu görmek istiyorsan İslam’ın zaferle taçlanmış parlak ufkuna bak!
Kibri, gururu, asabiyeti ve her türlü batıl ile taassubu kalbinden söküp at.
Eğer İsa Ruhullah’ın yolunu gözlüyorsan o da çoktan zuhur etti.
Zuhuruna tanıklık etmek istersen,
Saraylardan, köşklerden değil; özgürlükleri çalınmış şehirlerin varoşlarından yükselerek
Zalimleri yok edici bir silaha dönüşen mazlumların haykırışlarına kulak ver.
O zaman güneşin, hak ve hakikat güneşinin
Batı semalarından tulu ettiğine tanıklık edeceksin.
İşte o vakit ilahî vaat ile zalimlere verilen süre tamam olacak.
Ve sen şımarık kavmin kalbine Hayberî bir sancı olup düşerek
Lanetli kavmin beynini paramparça edecek bir Zülfikar’a dönüşeceksin.
Siyonist şebeke dört bir yandan kuşatıldığı vakit,
Şimalden bir tufan gibi kopup gelen kara bir öfke belirecek.
Bu öfke, mazlumların yüzünde tatlı bir tebessüme dönüşürken
Milletlerin en şerlisini en zelil hâle düşürüp
Tarihin çöplüğüne gönderecek.
Bu güzel günler çok uzak değil.
Akifçe söylersek:
“Belki yarın belki yarından da yakın!”
O günlerin arifesindeyiz mutlak.
Ama azığımız az.
Günahlarımız ise sırtımızda ağır yük.
Gözyaşı ise tek sığınağımız
Günah kirlerimiz ancak onunla yunulur.
Rabbim bize gözyaşı lütfet.
Beratımıza müjde olurken nemli nazarlarımız.
“Siyonizm’in yelkeni kopmuş gemisini batıran haşmetli bir mevceye” dönüşsün gözyaşlarımız…


