Yazan: Ahmet Tunç
Günümüz dünyasında zaman, peşinden koşmamızı bekleyen görünmez bir koşu bandı gibi akıyor. Yetişmemiz gereken işler, cevaplanması gereken mesajlar, planlanmış randevular ve bir türlü bitmeyen sorumluluklar arasında, çoğu zaman kendimizi kaybettiğimiz bir hızda yaşam sürüyoruz. Bu yoğunluk içinde durup nefes almak, hatta “Şu an tam olarak neredeyim?” sorusunu sormak bile bir lüks hâline geliyor. İşte farkındalık, bu kaybedilmiş anların içinden zihne uzatılan bir el gibidir: Bizi bulunduğumuz ana geri çağıran sakin, yumuşak bir ses.
Zihnin Sessizliği ve Anda Kalma Sanatı
Farkındalık, yalnızca meditasyonla sınırlı bir kavram değildir; aslında yaşamın her ânına nüfuz edebilen bir bilinç hâlidir. Anda kalmak, zihnimizi geçmişin pişmanlıklarından ve geleceğin belirsizliğinden uzaklaştırarak şimdinin sıcaklığına taşır. Bunu bazen sadece bir nefesle bile başarabiliriz. Göğsümüzün hafifçe yükselişini fark etmek, kalbimizin ritmini dinlemek ya da gözümüzün önündeki manzaraya gerçekten bakmak… Hayatın bize hâlâ dokunduğunu gösteren küçük hatırlatmalar. Zihnimiz çoğu zaman otomatik pilota geçer; o pilottayken duygularımızı anlamadan yaşar, olayları fark etmeden tüketiriz. Farkındalık, bu otomatik akışı kırar. Bir çiçeğin dokusunu, sabah güneşinin altın tonunu, bir dostun gülüşündeki samimiyeti yeniden fark etmemizi sağlar. Sıradan sandığımız anların aslında ne kadar değerli olduğunu hatırlatır.
Kendimize Şefkatle Bakmak
Farkındalık, sadece dış dünyayı görmekle sınırlı değildir; belki de en çok içimize döndüğümüzde anlam kazanır. Duygularımızı yargılamadan kabul edebilmek, kendimize karşı anlayışlı olmayı öğrenmek, zihinsel sağlığımız için atılan en değerli adımlardan biridir. Çoğu zaman kendimize karşı başkalarına olduğundan daha acımasız davranırız. Oysa kişinin kendi kırılganlığını fark etmesi, güçsüzlük değil; olgunluk göstergesidir. Kendine şefkat, farkındalığın en temel parçalarından biridir. Çünkü insan ancak kendine karşı nazik olduğunda, hayatın tüm yüklerini daha hafif taşıyabilir.
Bedenin Hafızası ve Farkındalık Pratikleri
Bedenimizin bize sürekli bir şeyler anlattığını çoğu zaman unuturuz. Omuzlarımızdaki gerginlik, nefesimizin hızlanışı, midemizdeki sıkışma… Bunların her biri zihnin duygusal hâlinin bedendeki yansımalarıdır. Farkındalık, bu sinyalleri duymayı öğretir. Birkaç dakikalık nefes egzersizi, kısa bir yürüyüşte adımları hissetmek veya basit bir “durma” anı bile bedeni ve zihni yeniden hizaya sokabilir. Farkındalık pratikleri karmaşık değildir. Aslında basitliğiyle etkileyicidir:
Sabah uyandığınızda bir dakika boyunca sadece nefesinizi fark etmek,
Yemek yerken her lokmanın tadını gerçekten almak,
Konuşurken karşınızdaki kişiyi tüm dikkatinizle dinlemek,
Doğada yürürken toprağın sesine kulak vermek… Bu küçük adımlar, günün geneline yayılan büyük bir dinginlik yaratır.
Hayatı Kaçırmamak İçin
Hepimiz zaman zaman “Hayat çok hızlı geçiyor.” diye yakınırız. Farkındalık, bu hızın içinde yaşamı kaçırmamak için bir durak gibidir. Her anı sınırsız bir derinlikle yaşamak mümkün olmayabilir; ancak farkındalık, elimizdeki anı daha anlamlı kılmanın kapısını aralar.
Sonuç olarak, farkındalık bir kaçış değil; aksine yaşamla daha güçlü bir bağ kurmanın yoludur. Kendimizi dinlediğimiz, etrafımızı fark ettiğimiz, duygularımıza alan açtığımız her an, iç huzura biraz daha yaklaşırız. Bu nedenle bugün kendinize küçük bir iyilik yapın:
Bir an durun…
Nefes alın…
Ve gerçekten hissedin.


