Yöresel Bir Anadolu Efsanesi
Yazar Pelin Işınsoy
Erzurum dağlarının eteklerinde, sislerin sabahları ağır ağır çöktüğü, geceleri yalnızca kurt ulumalarının duyulduğu bir köy varmış: Karanlıkdere. Bu köyün adı eskiden böyle değilmiş, ta ki o büyük olay yaşanana kadar…
Köylüler yıllardır derenin yakınlarına yaklaşmaya çekinirmiş. Çünkü derenin kıyısında, ay ışığı ne kadar parlak olursa olsun gölge hiç eksik olmazmış. “Bu dereyi karanlık tutan bir sır var.” derlermiş ihtiyarlar. Ama hiç kimse ne olduğunu bilmezmiş.
Bir Kız Çocuğu ve Kaderine Yazılan Çağrı
Köyde Ayla adında, gözleri su gibi parlak, yüreği dağ kadar cesur bir kız yaşarmış. Ayla, çocukluğundan beri derenin gizemini çözmek istermiş. Bir gün ninesinin sandığında, eski bir taş parçası bulmuş. Taşın üzerinde ay ve suyu simgeleyen ince çizgiler varmış. Ninesi taşın hikâyesini şöyle anlatmış:
“Evvel zaman içinde, bu derenin ruhu bir ışık perisiymiş. Köyü kuraklıktan o korurmuş. Ama insanlar nankörlük edince peri, ışığını toprağın altına saklamış, dere de o günden sonra karanlığa gömülmüş.”
Ayla taşı eline aldığında içini bir sıcaklık kaplamış. Sanki dere onu çağırıyormuş.
Karanlık Dere’ye Yolculuk
Gece olduğunda, Ayla gizlice dereye doğru yürümüş. Ay bir servi ağacının üzerinden süzülürken derenin kıyısında küçük bir ışık huzmesi belirivermiş. Ayla taşı ışığa doğru uzatmış ve birden suyun içi sanki gündüz gibi parlamaya başlamış.
Sudan, gümüş ışıklarla çevrili bir kadın figürü yükselmiş. Gözleri gökyüzünde yıldız ne kadar varsa o kadar parlıyormuş.
“Ben Suay; Bu derenin eski perisiyim.” demiş. “Yıllarca insanların beni unutuşuna kırıldım. Ama sen, Ayla, senin cesaretin beni uyandırdı.”
Bir Köyün Yazgısı Değişiyor
Suay, Ayla’dan bir şey istemiş:
“Köyüne dön ve onlara söyle; ışık paylaşılırsa çoğalır, saklanırsa söner. Ben ışığımı geri getirmeye hazırım, yeter ki insanlar doğaya saygı göstersin.”
Ayla ertesi gün köylüyü toplamış, olanları anlatmış. Başta kimse inanmamış ama o gece dere, yüzlerce yıldır ilk kez pırıl pırıl parlamış. Suay’ın ışığı toprağı, ağacı, hayvanı sarmaya başlamış.
Bundan sonra köy, adını değiştirmiş. Artık herkes oraya:
“Işıklıdere” dermiş.
Ve hâlâ derlermiş ki:
“Bir çocuk inanırsa, bir köy kurtulur. Bir köy inanırsa, ışık geri döner.”


