Ayşe Gülenç
Aile… İnsanın dünyaya gözünü açtığında gördüğü ilk yüz, duyduğu ilk ses, hissettiği ilk sıcaklıktır. Kimi zaman bir annenin sabaha kadar sönmeyen ışığı, kimi zaman bir babanın sessizce tuttuğu omuz, kimi zaman da kardeşlerin karmakarışık gülüşleridir. Aile, insanın hem ilk yuvası hem de içinden ne kadar uzaklaşırsak uzaklaşalım dönüp dolaşıp sığındığı sarsılmaz limanıdır.
Aile değerleri ise bu limanın görünmez direkleri, bizi hayata bağlayan ince bağlardır. Bir çocuğun ilk kez “korkma, buradayım” sözünü duyduğu anda kök salan; bir annenin sofrasına koyduğu son lokmayı bile paylaşma niyetiyle hazırladığı akşam yemeğinde büyüyen; bir babanın, yorgun ellerinden süzülen emekle şekillenen bir mirastır.
Bugünün hızla akan dünyasında çoğu insan kalabalıkların içinde yalnızlaşırken aile değerleri, bizi yeniden insan yapan yeniden kalbe döndüren bir hatırlatmadır. Çünkü aile, bizi biz yapan küçük ayrıntıların toplamıdır. Bir tartışmanın sonunda bile “hadi gel, çay koyayım” diyebilmektir. Yorgun düştüğümüzde başımızı yaslayabileceğimiz bir diz, gücümüz tükenmeden önce tutabileceğimiz bir eldir.
Aile değerleri; sabırla beklemek, sevmeyi öğrenmek, hatayı bağışlamak, hatırlanmak, sahip çıkılmak ve en çok da güvende hissetmektir. Kimse mükemmel değildir; aileyi değerli yapan da bu kusurlu, ama bir o kadar gerçek sevgidir. Bir evin içindeki en kıymetli miras, duvardaki fotoğraflar değil, o fotoğrafların konuşmadan anlattığı sadakat, dayanışma ve minnet duygularıdır.
Çocukken annenizin saçlarınızı okşadığı o akşam, belki büyüdüğünüz mahallede babanızın sizi yoldan karşıya geçirirken sıkıca tuttuğu el, kardeşinizle paylaştığınız bir oyuncağın küçük kavgası… Zaman geçtiğinde bunların hepsi, ruhumuza yerleşen birer ışığa dönüşür. İnsan ne kadar büyürse büyüsün, kalbinin en derininde hâlâ o çocuğun güvende olma arzusunu taşır. İşte aile değerleri, o arzunun her yıl biraz daha büyüyen cevabıdır.
Belki de bu yüzden, uzun zaman ayrı kaldığımız bir eve geri döndüğümüzde, kapının eşiğinde nedensiz bir huzur hissederiz. Çünkü aile, bizi hiçbir şey sormadan, eksiklerimizle, yaralarımızla, hayallerimizle kabul eden tek yerdir.
Aile, dünyada herkes sırtını döndüğünde bile yanımızda kalabilme kararlılığıdır. Dışarıdaki fırtınalardan saklandığımız, içimizdeki kırılganlığı çekinmeden gösterdiğimiz güvenli bir yuvadır. Ve aile değerleri, bu yuvanın görünmez duvarlarına yazılmış birer dua gibidir: “Birlikteyiz. Birbirimize sahibiz. Birbirimizi unutmuyoruz.”
Her akşam, sofrada dolaşan sıcak bir çorba, bayram sabahlarında kapıda bekleyen ayakkabı sesleri, vedalaşırken biraz uzun süren sarılışlar… Bunlar bir evin gerçek servetidir. Zenginlik parayla değil; hatırlanmakla, önemsenmekle, birlikte yaşanan küçük mucizelerle ölçülür.
Ve insan hayatının sonunda dönüp arkasına baktığında, hatırladığı en büyük hazineler genellikle aynı cümlede toplanır:
“İyi ki yanımdaydınız, iyi ki benim ailemdiniz.”


