Orada her zamanki yerinde duruyor işte. Artık sabahları onu göreceğim için uyanmaya başladım. Önceleri onu gördüğümde bütün hücrelerim dile gelir: “Hah, geliyor, tipine tükürdüğüm; kasıla kasıla yürürken aklından ne şeytanlıklar geçiyor acaba? Ne geçecek canım, yine benim canımı nasıl sıkacağının planını yapıyordur. Günde birkaç posta sinirlerimin üstünde zıplamazsa işleri ters gider.” derdim. Ölümüne nefret ederken, kedi, köpek gibi kavga ederken, Türk bayrağının altında her şey değişti.
İçimdeki bayrak sevdasına ortak oldu. Benliğimi gönül sarayımın tahtına kurulan hükümdar olup ele geçirdi. Ah, o hilal bıyığının altında yandan yandan gülüşü yok mu? Gülün güzelliğine vurulmuş bülbül gibi mest oluyorum. Gülerken küçülen gözleriyle bile gözümün içine bakarken sevda kurşunlarını tam hedefine atıyor. Konuşmak için kelimelere pek ihtiyacımız yok gözlerimiz yetiyor. Kalabalıklar içinde sadece bakarak muhabbet edip ortamın hengamesinden ayrı bir âleme dalıyoruz. Tek başına dağları tek elimle oynatacak kadar güçlü hissederken onun yanında çocuklar gibi güçsüz ve aciz olmanın verdiği huzurla o kısacık anda zaman duruyor, sesler kesiliyor ve dünyada sadece biz oluyoruz. Elimi ilk tuttuğu o gün, elim avucunun içinde kaybolmuştu. O kadar sıcaktı ki damarlarında lav geziyor sanki parmaklarımdan damarlarıma zerk ettiği aşk serumuyla nefretimin genetiğini bozdu. Hayal kurmayı hiç sevmez, ileriye dönük planlar yapmaz, “hayali yaşayalım, anda kalalım” der sonumuz olmayacağını bilirdi. Kalk be börteçinem, çok erken gitmedin mi? Daha yaşayacak hayallerimiz, edecek kavgalarımız vardı. Dırdır edip seni delirtecektim sonra da çay demleyip o en sevdiğin cevizli kekle sana getirip gönlünü alacaktım. Yakıştı mı sana burada tembel tembel yatmak? Sen orada da rahat durmazsın biliyorum. Hele bir de hurilere bakarsan oraya gelir pişman ederim seni, ona göre. “Şehitlere eşini seçme hakkı veriliyor. İki cihanda cennet kokulu hurim sen olacaksın,” derdin inadını bilirim, dediğini yaparsın. Bizim sevdamızın sembolü bayrak oldu. Bayrak sevdamın ortağı hasretin oldu. Sen huzurla yat ben sensiz daha güçlüyüm. İlk günkü gibi nefret ediyorum senden, kavuştuğumuz gün soracağım hesaplar artıyor, haberin olsun. Vedası olmayan gidişinin vuslatında görüşürüz.
Tövbe tövbe bu nasıl rüyaydı böyle yine üstüm açık kalmış ve gece yemek yedim onun etkisi ah bu hamilelik mahvetti beni, hele bir sağlıkla doğ sen miniğim bütün kabuslar bitecek. Aşkım kalk hadi ben yine acıktım, fırından sıcacık ekmek alıp gelsen tereyağını sürüp yesek nasıl güzel olur. Hava da çok güzel bahçeye hazırlayayım sofrayı. “Kalktım nurum, kalktım mücevherim sen yine mi acıktın, korkuyorum yakında açlıktan beni de yersin. Hemen çayı koyup fırına gidiyorum benim güzel karımın canı ne isterse alır gelirim yeter ki o iyi olsun…”


