Kudüs… Binlerce yıldır hem cennet vaadiyle hem savaş ateşiyle anılan şehir. Üç büyük dinin –Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın– buluştuğu tek nokta. Burada, taşların bile tarih anlattığı söylenir. Tapınak Tepesi’nden Zeytin Dağı’na, Gethsemane Bahçesi’nden Ağlama Duvarı’na kadar her köşe, insanlığın “kutsal”la kurduğu ilişkinin bir yansıması gibidir.
Ama bir soru var: Neden tam olarak burası?
Neden dünyanın enerjisi, inancı ve çatışması hep bu küçük coğrafyada yoğunlaşmış gibi görünüyor?
Antik metinlerde Kudüs, “Tanrı’nın adının ebedi olarak konduğu şehir” olarak geçer. Süleyman Tapınağı, Göksel Kudüs vizyonu, Mesih’in gelişi beklentisi… Hepsi bu coğrafyada merkezleşir.
Kudüs, sadece bir şehir değil, bir “göksel koordinat” gibidir. Kur’an’da “çevresi mübarek kılınmış topraklar” olarak geçer, İncil’de “Yeni Kudüs” cennet vizyonuyla eşleştirilir, Kabala’da ise “dünyanın kalbi” sayılır.
Belki de insanlık kadim çağlardan beri bu şehrin sadece toprağında değil, enerjisinde de bir şey hissetmişti.
20.yüzyılda Alfred Watkins’in ortaya attığı Ley hatları kavramı, dünya üzerindeki kutsal yapıların —piramitler, taş daireler, eski tapınaklar— şaşırtıcı biçimde hizalı olduğunu fark etmesiyle doğdu. Bazı araştırmacılara göre bu hatlar, Dünya’nın elektromanyetik “sinir sistemi” gibi çalışmaktadır.
İlginçtir ki Kudüs bu hatlardan birkaçının kesişim noktasında bulunmaktadır. Alternatif tarih yazarları —Zecharia Sitchin, Erich von Däniken, Graham Hancock gibi isimler— bu durumu “rastlantı” olarak görmüyorlar. Onlara göre bu tür bölgeler, antik uygarlıkların “gökyüzüyle bağlantı kurmak” için seçtiği koordinatlar olabilir.
Hatta bazı ezoterik haritalarda Kudüs, “St. Michael hattı” adı verilen Avrupa-Akdeniz enerji çizgisiyle bağlantılı gösterilmektedir. Bu hat İngiltere’deki St. Michael Kilisesi’nden geçerek İtalya, Yunanistan ve Mısır üzerinden Kudüs’e kadar uzanır. Bu kadar çok kutsal mekânın tek çizgi üzerinde bulunması gerçekten sadece tesadüf müdür?
Sitchin’in Sümer tabletlerinden yorumladığı “Anunnaki” teorisine göre, bazı kadim uygarlıklar uzaylı kökenli “öğretmenlerle” temas kurmuştu. Bu varlıklar, enerjinin ve kutsal geometrinin sırlarını insanlığa aktarmışlardı.
Eğer bu doğruysa Kudüs de Göbeklitepe ya da Giza Piramitleri ile beraber, dünyasal bir tapınaktan çok kozmik bir anten işlevi görmektedir.
Göbeklitepe’nin astronomik hizalanmaları ile Kudüs Tapınağı’nın yönelimleri arasında da dikkat çekici benzerlikler vardır: ikisi de belli takımyıldızlara göre konumlanmış, ikisi de “Tanrı’nın inişi” fikrini taşımaktadır.
Bu paralellik, belki de insanlığın “kutsal”ı ararken aslında aynı enerjisel frekansı izlediğini göstermektedir.
Ezoterik literatürde sıkça geçen bir başka kavram da “vortex” yani enerji girdabıdır. Bu tür noktalarda, fiziksel gerçeklikle başka boyutlar arasındaki sınırların inceldiği söylenir.
Sedona (ABD), Giza, Machu Picchu gibi yerlerle birlikte Kudüs de bu tür “enerji kapıları” arasında anılmaktadır.
Kabala öğretisinde “Yesod” yani bağlantı kapısı kavramı, Tanrı’nın enerjisinin dünyaya indiği kanalı simgeler. Bu tanımın mekânsal karşılığı belki de Kudüs’tür. Kutsal metinlerde sürekli yinelenen “Tanrı oraya inecek” ve “ışık oradan yükselecek” ifadeleri, bir “spiritüel portal” betimlemesi olarak kabul edilir.
Bilim bu iddiaları ölçemez; ama mistik gelenekler binlerce yıldır aynı yeri işaret ediyor. Belki de bu, modern fiziğin henüz tanımlayamadığı bir enerji türüyle ilgilidir. Schumann rezonansı, manyetik alanlar, hatta insan bilinciyle etkileşen bir frekans…
Bugün arkeoloji, jeofizik ve din tarihi, Kudüs’ün özel konumunu büyük ölçüde kültürel ve politik etkenlerle açıklar. Fakat bilim, henüz “neden tam burası?” sorusuna son noktayı koyamamıştır.
Kudüs’ün altında onlarca katman var: Roma tapınakları, Süleyman Mabedi kalıntıları, antik su tünelleri… Ama belki de asıl katman, görünmeyen bir enerji dokusudur.
Belki Kudüs gerçekten de “dünyanın kalbi” dir. Hem inançla atan hem enerjiyle titreşen bir kalp.
Kudüs’e bakan herkes bir şey hisseder: huzur, hüzün, umut, titreşim… Bu hislerin kaynağının sadece tarih olmaması muhtemeldir. Bu şehir, insan bilinciyle Dünya enerjisinin kesiştiği yer olabilir.
Bilimin söyleyemediği yerde sezgi konuşur.
Kudüs de hâlâ konuşuyor, taş taş, dua dua, frekans frekans.
Peki biz onu duymaya hazır mıyız?
Kaynakça (Seçmeli ve Önerilen Okuma)
- Alfred Watkins, The Old Straight Track (1925)
- Zecharia Sitchin, The Stairway to Heaven (1980)
- Erich von Däniken, Chariots of the Gods? (1968)
- Graham Hancock, Fingerprints of the Gods (1995)
- Paul Devereux, Earth Mysteries: Ancient Philosophy and the Ley Lines (2000)
- Lynn Picknett & Clive Prince, The Templar Revelation (1997)
- Britannica, “Ley Lines” (2024)
- HolyLandMap.net, Jerusalem Energy Lines Map
- Kabbalah Centre Texts on “Yesod” and “Divine Flow”
Editör Hüseyin Bay
Yazarın Kitabı




