16.8 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
Manşet

Pınar’la İstanbul Lezzetleri-1

Yazan: Pınar Baykara Kaptan

Selamlar sevgili dostlar;
“İstanbul Lezzetleri” başlıklı bir gezi programı yapmaya karar verdik. Bu yazıya konu olan kitap ise “100 Tarihi Lokanta”.
Biz alfabetik sırayla Ayşegül, Ebru, Hakan, Pınar ve Vesile’yiz. Hedefimiz; “İstanbul’ da yaşayan değil İstanbul’ u yaşayanlardan olmak…” -babamın bu sözü ile büyümüştüm, kendime şiar edindiğim bir mevzudur.- Amacımız; hedefimiz için “İstanbul Lezzetleri”ni merkeze alarak bu uğurda İstanbul’u gezmek. İstanbul denince akla gelen, İstanbul’u İstanbul yapan lezzetleri öğrenmek, hatırlamak, öğretmek ve hatırlatmak. Sosyal medya ve iletişim enstrümanlarını kullanmayı da benimsiyoruz ve seviyoruz. Şubat ayının başlarında bu projeyi konuşmaya başladık ve Mart ayının ilk günü için ilk gezimizi planladık. Rotamız: Tarihi Yarımada Eminönü – Unkapanı – Süleymaniye Bölgesi ve “İstanbul Lezzetleri”nin ilk durağı PANDELİ…
İşte ilk maceramız… Lezzetli okumalar efendim, buyurunuz 🙂

İstanbul Lezzetleri – 1.Gezi


Bölge: Tarihi Yarımada Eminönü – Unkapanı – Süleymaniye Bölgesi
Mekân: PANDELİ

3lü.jpg

12.30 da Pandeli’ de toplandık. Heyecanlıydık, bu ilk adımımız olacaktı. Çok acımıştık, mönüden neyi seçeceğimizi şaşırdık. Şefe sorduk ki; Pandeli’ de ne yenir? İşte öneriler:
• Karışık zeytinyağlı
• Patlıcanlı Börek
• Kuzu Tandır
• Sebzeli Kuzu İncik
• Hünkâr Beğendi
• Tatlı

Ortaya 2 tane karışık zeytinyağlı tabağı aldık. Enginar, Fasulye Pilaki, Köz Patlıcan Salata, Zeytinyağlı Dolma. Hemen hepsi lezzetliydi ama tabağın en orijinali Zeytinyağlı Dolmaydı. Alıştığımız parmak şeklinde değil tam da bir bohça gibi sarılmıştı. Tavsiye ediyorum☺ Patlıcanlı Börek ise uzun süren ”içinde patlıcan var da biz niye bulamıyoruz?” aramalarımız nafile sonuç verip de arama motorlarımız su kaynatınca Şef’ in “e zaten patlıcan lezzetini neredeyse hiç alamazsınız” dediği üzerinde döner parçası bulunan farklı bir lezzet, bol süt tadını alabiliyorsunuz, sanki beşamel soslu fırın makarna hissi veriyor. Soğutmadan yemek lazım. Pandeli’ den bahsederken dönerli patlıcanlı börek yediniz mi diye sorarlarsa “evet” demeniz önemlidir, Alamet-i Farikasıdır diyebilirim. Sıcak yemeklerimiz arayı fazla açmadan geldi. Yine ortaya aldığımız Kuzu Tandır, Sebzeli Kuzu İncik, Hünkar Beğendi’ yi paylaşarak yedik. Kuzunun hakkını veren bu 3 Güzel’ in biz de hakkını verdik sanki. Özellikle Kuzu İncik’ in bir dokunuşta kemikten süzülerek ayrılıp düştüğü an seyre değerdi. Sıcak yemeklerimiz arayı fazla açmadan geldi. Yine ortaya aldığımız Kuzu Tandır, Sebzeli Kuzu İncik, Hünkâr Beğendi’ yi paylaşarak yedik. Kuzunun hakkını veren bu 3 güzel’ in biz de hakkını verdik sanki☺ Özellikle Kuzu İncik’ in bir dokunuşta kemikten süzülerek ayrılıp düştüğü an seyre değerdi☺

Sonrasını da tatlıyla tatlandırdık, bademli kurabiye- kaymaklı ekmek kadayıfı-sarı burma yı tercih ettik. Ekmek kadayıfı cidden ağdalı ama lezzetli, sarı burma sıradandı. Bademli kurabiye çayın yanında damağımızı tatlandırdı. Pandeli’ nin tarihi hakkındaki bilgilerimizi Şef’ in dağıttığı broşürlerden tazeledik. Burası 1901 senesinde kurulmuş; Amerikan Food&Wine dergisinin “en iyi restoranlar” listesinde gösterdiği ve “gidilmesi gereken yerler” arasında tavsiye ettiği tüm dünyanın tanıdığı bir lezzet mekânı. Dar ve dik merdivenden yukarı çıkıp 3 oda ve 1 salonlu bir mekana giriliyor. 1 cephesi Mısır çarşısına bakıyor; ama bu taraf kör sayılır. Karşı cephe Eminönü Meydanı ve uzak menzile kadar manzaraya müsait. Çarşı restorasyon gördüğünden bizim manzaramız kısıtlıydı. Masamız 100 yıllık bir masaymış. İçerdeki uzun masaların hepsi 100 yıllıkmış. Duvardaki Turkuaz rengi diagonal çiniler içeriye renkli ve neşeli bir hava vermiş. Avizeler nostaljik ve tarihi. Ziyaretçilerinin resim ve imzalarının olduğu anıları çerçeveletip duvarları renklendirmişler. Sanat ve Siyaset dünyasının yerli ve yabancı isimlerinin zarif el yazıları ve tebessümleri buranın en güzel detaylarından biri olmuş. Tuvaleti kullanmak için mekânın kısmen dışına çıkıp üst kata yöneliyorsunuz. Koyu ahşap kapı ve pencereler, yine turkuaz rengi çini lavabo, musluklar ve aynalardaki detaylar yine çok zarif. Burada olmaktan dolayı mutlu ve gururluyuz. Pandeli Usta’yı sevgi ve saygıyla yâd edip, fotoğraf çektirerek buradan ayrıldık. Unkapanı Süleymaniye Hattından yola revan olduk.

night.jpg

Eminönü’nden yürüyerek Unkapanı’na geldik. Pazar günü olmasına rağmen araç ve insan trafiği hareketli. Durağımız Zeyrekhane. Hakan bize yol gösteriyor ve Vesile ise co-pilot☺ Arnavut kaldırımlı, dar ve cumbaların gölgelediği kıvrımlı sokaklarından geçerek ve gülümseyerek Zeyrek’ e geldik. Bizans dönemine ait büyük bir kiliseden devşirme Zeyrek Cami’ nin restorasyonu devam ediyordu. Kırmızı ve beyaz taşlı pembe harçlı zarif bir yapı. Hemen yanında da Zeyrekhane yer alıyor. Önce çok iyi peyzajlanmış zarif bahçesinde oturup hem muhteşem manzaranın seyrine daldık hem de çocukluklarımızı hatırlayıp anılarımızı anlattık. Hayattan haz aldığımızı hissettiğimiz çok özel anlar olur ya benim için işte tam da öyleydi. Ardından içeri girip, duvar ve cam cepheli yine manzaraya karşı harika bir masaya yerleştik.

Mekân tek katlı, yüksek tavanlı bir taş bina, zamanında manastırın bir bölümüymüş. Detaylar öylesine zarif ve naif ki büyülenmemek mümkün değil. Antika nakışlar çerçeve yapılarak duvarlara yerleştirilmiş. Yine antika hat yazıları buram buram tarih kokuyor. Kandiller, vazolar, sahanlar çok nostaljik. Benim için günün en güzel anlarının yaşandığı bu mekânda sabahlayabilirim. Türk kahvesi içtik, sunum da olabildiğince sade, bembeyaz fincanlardaydı. Müzikler kültürümüzün zarif notalarını sunarken hepimiz huşu içinde kahvelerimizi yudumladık, fallar kapattık ve atıp tutmaca oynadık.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Zeyrekhane-3.jpg

Zeyrekhane’ den Saat 16:30’ da ayrıldık, Et ve Peynir Pazarı’ nın bulunduğu arka sokaklara dalıp Büryancılara selam çaktık. Koku ve görüntü tahammülü zor bir bütünlük veriyor. Unkapanı’ nda bulvara bağlanıp Vefa tarafına geçtik Vefa Bozacısı’ nda mola verdik. 1876’ dan bugüne İstanbul’ un en eski semtlerinden birinde zarif bir geleneği devam ettiren harika bir mekan.

Hemen karşısında Vefa Leblebicisi var ki, bozanın amcaoğlu sayılır, henüz köşeyi dönmeden kavrulmuş leblebi kokusu yüzümüze çok davetkâr bir şekilde çarpıyor. İçeri girdik. Ben çok heyecanlıyım. Çocukluğumda çok sık getirirdi babam bizi buraya. Arabaya servis adeti hala devam ediyor ama kağıt bardaklarda. Eskiden uzun Paşabahçe bardaklarda ikram edilirdi. Ebru’ ya kapıdaki aşınmış mermer eşiği gösteriyorum. Atatürk’ ün 1937 senesindeki ziyaretinde kullandığı dantel zarflı zarif bardak, içeride yine aynı zarafette bir cam kapak altında sergileniyor. İçerisi her daim kalabalık. Hakan çok çevik bir şekilde atak yapıp önce karşı komşudan sıcacık leblebi aldı ardından da 5 tane bardağa tarçın serpip servis yaptı. Biraz bekleyip köşe bir masaya yerleştik. Vesile karşı atak yapıp bardaklarımızı papatya şeklinde bir araya topladı ve bozaselfie’ si yaptık.

Vefa Bozacısı

Ve tabi kaçınılmaz check-in lerimiz ve yine mutlu ve harika anlar. Vesile bozayı en son çocukluğunda içmiş pek sevmediğini söyledi ama uzun zaman sonra ilk kez denedi ve bitirdi (alkışşşş☺ ) Ebru şöyle bir not paylaştı ki, harikaydı; bozacı ile leblebici karşı karşıyaydı. Hani istese leblebiyi de kendi satabilirdi ama hayır, öyle yapmamış o esnaf arkadaşına da tutunma ve ekmeğini kazanma fırsatı bırakmıştı. Eskiden esnaflığın, adil ve hakkaniyetli kazancın böyle olduğunu konuştuk. Vefa’ dan ayrılıp, hava henüz aydınlıkken Süleymaniye’ ye doğru yürümeye başladık. Birkaç sokak
döndükten sonra muhteşem güzelliğin kubbesi ve minaresini gördük. Külliyelerin ve medreselerin arasındaki dar sokakta – ki harika bir sokaktı- kim bilir kaç tane selfie denemesi yaptık ama galiba sonunda en güzel kareyi yakaladık.

Vesile, ben ve Hakan Süleymaniye Camii’ ini ziyaret ettik. Mimar Sinan’ ın Kalfalık Eseri olarak bilinen bu muhteşem mabedi ilk görüşümdü, yine çok hislenip gözyaşlarımı salıverdim. Çıkışta Ebru ve Ayşegül ile buluşup minik alışverişler yaptık. Günün hatırası güzel hediyelerimiz oldu.

Tarihî Kuru fasulyeciler, Cami ile karşı karşıya. En eskisi 1837’ den beri hizmet veriyor. Süleymaniye Doğum Evi(benim doğduğum hasyane)ni görmeyi ve kuru fasulye yemeyi 2. Süleymaniye gezisine bıraktık, yürüyüşümüze devam ettik. Mimar Sinan’ ın türbesinin önünden geçtik ve Ağa Kapısı isimli mekânda minik bir mola verdik.

Akşam karanlığında Tarihi Yarımadayı izleyip Osmanlı ve Buhara çaylarımızı yudumladık. Tavsiye ediyorum☺ Elektrik kesikti biz gittiğimizde, mumla aydınlatılmış merdivenlerden çıktık ama bu bile bize hoş göründü, mekân muhteşem bir yere kurulu. 3 katlı, kısmen salaş sayılabilen bir havası var, hitap kitlesi üniversite öğrencileri ağırlıklı olarak. Şerbet ve çayları pek meşhur. Biz Osmanlı ve Buhara çaylarını denedik ve beğendik. Tavsiye edilir☺ Cep telefonlarımızın şarjları artık son demlerinde, selfiler sosyal medya derken. Dar ve kısıtlı alan ve zamanda şarj etmeye çalıştık. Kısa ve lezzetli bir
molaydı. Vezneciler’ de hava kararınca yola tezgâh açan ve enva-i çeşit eşya satan figüran esnafın arasından geçip Beyazıt’ a ulaştık ve İstanbul Üniversitesi’ nin meşhur kapısını görünce mutlu olduk. Yorulmuştuk ve hava sertleşmişti. Hakan, durun henüz bitmedi, Ayasofya-Soğuk Çeşme sokak vs. diyordu ama bizde takat kalmamıştı ve ertesi gün de pazartesiydi. Kalan kısımlar için ayrı bir gün ayırmaya karar verip turumuzu saat 19.00 sularında Beyazıt Meydanı’ nda noktaladık. Hakan aynı yerden ayrılarak evine doğru yola koyuldu. Biz kızlar tramvay ile Eminönü’ne geldik. Saat 20’deki vapurlarla Üsküdar ve Kadıköy’ e geçmeye karar verip ayrıldık. Karnımız acıkmıştı ama seslendirip de hiçbirimiz söyleyememişiz. Kadıköy iskelesine yürürken kokusu ciğerlerimizi dağlayan yemesi sevap kestane kebaptan satın aldık, Ayşegül çok az yemekle yetindi ama biz Vesile’ yle kese kâğıdının dibini gördük . Keşke kestaneci arkadaş kestanelerini az biraz pişirseydi, en azından pişmiş yerdik Vel-hasıl kelam dostlar,


İşbu satırlarda bendenizin karalamaya çalıştığı, pek güzel bir günün kısmî özetiydi. Aklımda kalmayan ama sizin hatırladıklarınızı belki paylaşmak istersiniz. Seve seve, başım üstüne☺ Tüm dostların gönlüne sağlık… İyi niyet, temiz kalp ve muhteşem uyumunuz için teşekkürlerimle…
Belki 2.gezimiz Çukurcuma’ ya olur, kim bilir? 😉
Sevgiler,

İlgili Haberler

Tezhip Sanatı

okuryazarkitaplar

Aşk Neydi?

okuryazarkitaplar

Ercan Kesal’dan “Cebimdeki Ekmek Kırıntıları”

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...