14.8 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
Manşet

Mağaralar ve İnsan

Hazırlayan/Yazan:  Simyacı

MAĞARA RAHİM İLİŞKİSİ

PLATONU’UN MAĞARA ALLEGORİSİ

MAĞARALARIN EZOTERİZMDE OYNADIĞI ROLLER

 Başlıklar:

  • Rahim Mağara İlişkisi
  • Mağaralar Ve İnsan Belleğii
  • Platon’un veya Sokrates’in Mağara Allegorisi
  • Ezoterizm Ve Mağaralar

MAĞARALAR ve İNSAN BELLEĞİ

Mağara, yeniden doğuşun gerçekleştiği yer, insanın kuluçkaya yatıp yenilenmek üzere kapatıldığı gizli bir oyuktur (Jung)

Evet, Mağaraların insan belleğinde bu kadar yer etmesinin bir illaki sebebi vardı. Kim bilir belki insanoğlunun yaratılışından son birkaç bin yılına kadarki uzun yaşam mücadelesinde mağaraları bir barınak olarak kullanmasından ileridir. Hayal edelim ateşi, tekerleği, tarımı bilmeden geçirilen onlarca belki de yüzlerce binyıl. İnsanların doğada sığınabileceği tek sığınak… Türünü güvene alabileceği ve yeni kuşaklar doğurabileceği bir mecburi ortam. Bu yüzdendir ki bu uzun yaşam mücadelesi insanoğlunda kolektif bir bilinçaltı oluşturmuş olabilir. Yani Yung’un işaret ettiği bir arketip olarak insan belleğine nakşoldu.

  “Her kim mağaraya yani herkesin kendi içinde taşıdığı mağaraya ya da bilincin dışındaki karanlığa girerse, kendini önce bilinçdışı bir dönüşüm sürecinin içinde bulur. Bilinçdışına girmesi, bilinci ile bilinçdışının içerikleri arasında bir bağ kurmasını sağlar. Bunun sonucunda kişiliğinde olumlu ya da olumsuz anlamda kökten bir değişim olabilir” Junk burada insanın kendi içinde taşıdığı mağaradan bahsediyor ve bu mağaranın insanın tekâmül sürecinde kozmik bir görev üstlendiğine dikkat çekiyor. Her insanın içinde taşıdığı mağara zaman zaman metamorfozların yaşandığı deruni bir alan olabiliyor.

Mağaraların anne, doğum, sığınak, tekamül kavramına işaret eden anlamlarını merkeze alırsak şimdiye kadar akla yatkın gelen kabul edilmiş mağarayla ilişkili kavramları sıralayabiliriz:

Evrenin kalbi, 

Yüksek benlik ile egonun buluşma yeri,

Tanrı ve ilahi varlıklarla karşılaşma yerleri, 

Tanrıların, ruhanî varlıkların ve kahramanların doğum yerleri… 

Çin’de “Ma-gu” isimli perinin adı, hem mabetlere hem de mağaralara verilmiştir ve ölümsüzlüğün mağaradan yükselme neticesinde vuku bulduğuna inanılmıştır.

Avustralya’da ruhların, şamanları mağarada yetiştirdiklerine inanılır. 

Asyalı şamanlar el verirken adayın bir gece mağarada kalması, sabahleyin mağarada aydınlığa uyanması ya da şaman olma kararından kişinin önce kendisini mağarada olduğunun rüyasını görmesi gerekir.

Mağaralar Geçiş Kapısı… Campbell, “İlkel Mitoloji” adlı eserinde mağaraların yeraltı dünyasının kendisi olduğunu, yeraltı sürülerinin ülkesi olduğunu ve yukarıdaki dünyanın sürüleri buradan yukarıya çıktığını söylemiştir.  Dolayısıyla mağaralar; yeraltı ve yeryüzünü birbirine bağlayan yolların giriş kapısı; ölülerin öteki dünyaya yolculuklarında geçmek zorunda oldukları karanlıklar mekânı olarak kabul edilmektedir.  Bu mekânlar, Türk masallarında “kaya kovukları” ile birlikte “dünyanın bacası” adı altında yer altı dünyasına giden kapılar olarak değerlendirilmektedir

  Agharta, teozofik ve ezoterik geleneğe göre Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince ya da inisiyelerce kurulmuş, sonradan gizlenme gereği görüp, dağ ve mağara içlerine çekilmiştir. İnanışa göre, rahipler birbiri ile tüneller vasıtası ile bağlanan yeraltı şehirlerinde yaşarlar.  Bu yer altı şehirleri, bütün dünyayı kaplar. Agharta bilgelerinin sahip bulunduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle, yeniden dünya nizamını aydınlanma ile kurmak üzere yeryüzüne çıkacaklarına da inanılmaktadır. Hatta bu inanış o kadar yaygın bir şekilde kabul görmüştür ki bilimkurgu yazınında “Oyuk Dünya Teorisi” ortaya atılmış ve 1960’ların sonuna kadar sıklıkla vurgulanan konu, günümüzde kayda değer bir popülerlik kazanmıştır.

Psikologlar rüyada karanlık mağaralardan tehlikeli geçişlerde bulunduğunu görmeyi hayatın anlamını derin, şuuraltının anneyle ilgili kalıtımsal katmanlarında aramayı sembolize edişi olarak düşünürler. Bazı yerlerde de psikologlar sembolü rüyayı görenin doğumdan önceki karanlık sığınağa dönme özlemi olarak yorumlarlar. Dolayısıyla mağara sembolü kişinin kendi gizli derinliklerine inmek yoluyla kendini arayışını sembolize etmektedir.

RAHİM MAĞARA İLİŞKİSİ

Rahman (esirgeyen), rahim (merhameteden), İbrahim (halkların babası), merhum (rahmet edilen)

Akadcada dölyatağı, rahîm (remu), merhamet eden tanrı (remânu),

Aramice rahîm merhamet (rhm),

İbranîce rahîm merhamet (raham),

Hindçe iyilik tanrısı Brahma

Bir canlının sperm ve yumurtanın birleşerek döllenme olayının gerçekleştiği mekana rahim adının verilmesi rahme verilmiş olan bir görevle ilintilidir. Rahim bir organ spermin bozulmadan yumurtayla buluşmasını sağlayan canlı nüvesini koruyan nüvenin gelişmesine fiziki ortam sağlayan ve o nüvenin bir canlı halinde bir bütün olarak dünyayla buluşturan kritik öneme sahip bir barınaktır. Denilebilir ki bir canlı türünün devamının sağlanmasını biyolojik olarak rahime borçludur. İşte bu görevlerinde dolayı her zaman insan tarafından değerli anlamlar yüklenmiş ve kelimenin anlamıyla ilişkili çeşitli (yukarıdaki) anlamlar verilmiştir.

Belki de mağara metaforunun oluşması rahmin yukarıdaki sıraladığımız görevleriyle ilişkilendirilmiş ve mağaranın insanın kolektif bilinçaltında rahimle özdeşleştirilmesi söz konusu olmuştur.

Mağaranın da rahimle birçok ortak veya benzer görevleri vardır. Mağaralar rahimler gibi yaşatır, barındırır, büyütür, karanlıktır, dışarısında ise yaşanan dünya vardır. Dışarıda ışık vardır. Mağaralar (canlının, fikrin, ruhun vs… ) döllenme mekânlarıdır. Olgunlaştırır ve gerçek dünyaya hazırlar ve doğurur. Mağaralar da Rahim gibi kişiyi inisiye eder ve aydınlığa kavuşturur. Bu noktada Junk’un sözlerini tekrar hatırlamak faydalı olacaktır: ”Mağara, yeniden doğuşun gerçekleştiği yer, insanın kuluçkaya yatıp yenilenmek üzere kapatıldığı gizli bir oyuktur”

Eliade’nin “Maden yatakları ve filizleri, kutsal sayılmaktadır. Bu yüzden maden yatakları ve mağaralar, yeryüzü ananın rahmiyle özdeşleştirilmiştir” sözleri de mağaraların ana rahmine dolayısıyla anne arketipine dikkat çekiyor.

Mitoloji ve Mağaralar

Mitolojik bakış açısından mağaralar yer altı dünyasının kapılarıdır ve yer altın ülkesine geçiş yerleridir. O dünya ölüler dünyasıdır ve ölülerin tanrısı Hades veya belkide Anubis’in hüküm sürdüğü alemle iletişim mağaralar yoluyla yapılabilmektedir.

            Öte dünyaya geçiş yeri olarak mağara sembolü pek çok sembolik mitte, efsanede ve kültte yer alır. Mitolojik anlamda mağaralar yaşama çoğu zaman birer mabettirler. Yaygın olarak tanrıların doğum yerleri, münzevilerin ve kâhinlerin yaşadıkları mekanlardır.

Zeus’un bebekliğinde bir mağarada kalması ve başında bir köpeğin bekler olması,

Likyalı Apollon’un öyküsünde transdisyonlarda ejderin genellikle mağaralarda öldürüldüğü görülür.

Dede korkut hikayelerinde tepegöz mağarada yaşar ve kahraman tepegözü öldürdükten sonra erginleişmiş ve mağaranın kapısından bir kahraman olarak doğmuştur.

Mağara sembolik olarak tüm dinlerde, mitolojilerde, efsanelerde kendinie bir şekilde yer bulur. Peygamderlerin çoğuna (Hz isa , Hz Muhammet, Lou-tzu, Zerdüşt) peygamberlik mağaralarda verilmiştir

Mağara efsaneleri Kelt mitlerinde de öne çıkar. Grottolar (ve grotto mabedleri) genellikle yapay olarak kazılmış ve mağaralara dönüştürülmüşlerdir; bunlar Mısırda Abu Simbel, Hindistanda ise Ajanta ve Ellora mağaralarıdır.

Keltlerde mağara öte dünyaya geçiş yeridir.  Fenian Efsanesinde devler kaldırımı gerekse Fingal Mağarası İrlandalı Fion mac Cumhaill tarafından inşa edilen bir köprüsünün son parçaları olup kahraman böylece Benandonner ile savaşmak için İskoçya’ya geçebilmektedir.

Çinde Mağara dişil, yin prensibi olurken dağ yang prensibidir.

Hinduizmde Kalp ve merkez sembolü olarak geçer. Kalbin mağarası, Atma’nın bulunduğu yerdir.

Popüler efsanelerde mağaralar genelde peri masallarındaki cücelerin, dağ ruhlarının ve hazineleri koruyan ejderhaların evleridir. Dışarıdakiler onlara ancak büyük zorluklarla ve kendilerini tehlikeye atarak ulaşabilirler.

PALATON VEYA SOKRATES’İN MAĞARA ALLEGORİSİ

Mağara alegorisi, Yunan filozof Platon’un Devlet adlı eserinin yedinci kitabında Sokrates’in ağzından ortaya atılan Antik Çağ felsefesinin en önemli alegorilerinden biridir.

Resim Sokrates’in mağara metaforunu detaylı bir şekilde görselleştirmiştir

            Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş. İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş bu mağarada yaşıyorlar… Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki boyunlarını dahi oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parlıyor arkalarında. Mahpuslarla ateş arasında dik bir yol var, hani kukla oynatıcılarının kendileri ile seyirci arasına, marifetlerini gösterdikleri koydukları duvar gibi. Bu alçak duvarın arkasında insanlar. Ellerinde türlü türlü araçlar, insana, hayvana benzer kuklalar taşıyorlar. Bu taşıdıkları şeyler bölmenin üzerinde gözüküyor. Gelip geçen insanların kimi konuşuyor, kimi susuyor. İşte bu insanlar kendilerini ve yanlarındaki insanları ateşin mağarada karşılarına vuran gölgeleri olarak görebilirler. Ve gerçek nesneleri bu gölgeler zannederler. İşte bu adamalardan birini çözer gözlerini ışığa doğru kaldırırsak, bu hareketler ilkin ona acı verecektir. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü karmaşık bakacak. Gerçek nesnelerin bunlar olduğunu söylediğimizde ise çok şaşıracaktır. Onu ışığın kendisine bakmaya zorladığımızda gözleri ağrıyacak, başını boyuna bakabildiği şeylere çevirecektir. Onu alıp götürdüğümüzde ise gün ışığında gözleri kamaşacak, bu sefer de gördüğü nesnelerin hiçbirini göremez hale gelecektir. Ama alıştıktan sonra görebildiği ilk şeyler yine gölgeler, sonra insan ve hayvanların sudaki yansımaları ve en sonunda da kendilerini görecektir. Yıldızları, ayı ve gökyüzünü izleyecektir. Şimdi bu insan zindandaki arkadaşlarına bunları anlatmaya kalksa onlar tarafından öldürülmeye kalkılabilir. Hatta insanımız yeniden bu karanlığa alışmakta güçlük çekecektir. O halde göz iki halde kamaşmaktadır, ilki karanlıktan aydınlığa geçişinde, ikincisi ise aydınlıktan karanlığa geçişinde.

            İşte Sokrates’in veya Platon’un mağarası… İnsanları mağaralarda gerçeği göremediğini sadece gerçeğin bir yansıması veya gölgesini görebilmektedir. Sıkıştığı kalıplar veya dogmalar yüzünden insanoğlu ışığı görememekte, sadece idealar dünyasında yaşamaktadır. Oysaki hakikat mağaranın dışındadır. Ezoterik manada mağaranın dışına çıkmak ışığa aydınlığa hakikate ulaşmaktır. Bunun yolu da ezoterik öğretinin öğrenilmesinden geçer ve bunun için insanın inisiye edilmesi (olması demedim çünkü ezoterizimde insan inisiye olmaz, inisiye edilir.) gerekmektedir. Sokrates’in kendisi de platon gibi ezoterik okullarda inisiye edilmiş ve kendi okullarını kurmuşlardır.

EZOTERİZM VE MAĞARALAR

Asıl konumuz olan  ezoterizmde mağaralar Saklı olan içsel ezoterik bilginin, inisiyasyonun ve ikinci doğuşun yeridir. Mağara aynı zamanda dişildir, Toprak Ana’nın rahmi ve onun koruyucu yanıdır. O hem toprağa verilmenin ve yeniden doğmanın sembolüdür ve bu özelliğiyle mağara sembolü kozmik yumurta sembolüyle ilişkilidir. O aynı zamanda gizemin, yükselmenin ve yenilenmenin sembolüdür. Mağara, biri makrokozmosun diğeriyse mikrokozmosun inisiyasyon merkezi olarak kalp sembolüyle yakından ilintilidir. Mağara sembolü de kalp sembolü de dişil kabul edilir ve tepesi aşağı bakan üçgen ile gösterilir. Dağ, eril prensiptir; görünür, dışrak olandır ve tepesi yukarı bakan üçgen ile sembolize edilir.

  Özellikle modernizm öncesi İnisiyasyon törenleri çoğunlukla sembolik bir öte alem ve mezar olarak bir mağarada yapılırdı; burada yeniden doğumdan ve aydınlanmadan önceki ölüm sembolize edilirdi. Mağara, bir inisiyasyon yeri olarak gizli bir yerdi, girişi dışarıdan bir labirentle ya da tehlikeli bir pasajla gizlenirdi ve genelde bir canavarla veya olağanüstü niteliklere sahip bir insanla korunurdu. Ayrıca mağaranın giriş kısmına ters güçleri altetmeden ulaşılamazdı. Mağaraya girmek aynı zamanda Dünya Ana’nın rahmine yeniden girmek demekti. Mağaradan geçmek bir hal değişimini temsil ederdi ve bu aynı zamanda tehlikeli güçlerin üstesinden gelmekle elde edilirdi.

Bazı ezoteri araştırmacılar ezoterik bazı örgütlenmelerin hala mağaralarda inisiyasyon törenleri yaptığını ileri sürmektedir. Rene Guenon: “Orta Asya’nın iç bölgelerinde bazı inisiyatik törenlerin yapıldığı bazı mağaralar ve yer altı geçitleri hala vardır ve buralarda inisiyasyon törenleri icra edilmeye devam edilmektedir.” der.

  Tekamül düzeyi iyi olmayan , ışıktan yoksun, cahil kemale ermeyen kişiler mağaralardadır ve aydınlanmamıştır. Bu kişilerin erginlenebilmesi için ışığa ihtiyaçları vardır ve bundan kurtulmanın yolu da inisiye edilmelerinden geçer. Antik ezoterik okullar (Mazdeist, Pisagor, Platon…) kişiyi başta açık alanlarda inisiye ederken zamanla öğretinin içrek tarafı ve çeşitli dış baskılar sebebiyle törenlerini mağaralarda yapmışlardır. İnisiye edilen kişi mağaradan çıktığında yeniden doğar, ışığı bulur, idraklenir uyanış yaşar.

.

İlgili Haberler

Zeus’un Çapkınlık Hikayeleri Neye İşaret?

Çağlar Didman

ANKA 3’ün Kuyruğu Neden Yok?

okuryazarkitaplar

Ve Sonunda ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ Sahnelerde

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...