15.6 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
ManşetAkademiAntik-AArkeolojiMitolojiTarih

İnsan ve İnanç

Şeyda Nur ÖZKAHYA

İnanma fikri ve tapınma ihtiyacı insanlığın var oluşuyla başlar. Bilimsel yollarla açıklanan tarihsel süreç ilk insandan beri inanma eğiliminin var olduğunu gösteriyor.

Geleneksel (dinsel) tarihimizin başlangıcındaki ilk insan olan Adem ve Havva figürü bir inanç temellidir. Kutsal kitaplarda yazdığı için inanarak kabul ederiz ve sorgulamayız. Fakat bilimsel yollarla, sorgulayarak ve somut cevaplar arayarak geçmişimize baktığımızda yine ilksel insanların inançları ile yaşadığını görüyoruz. Beşeri türlerin (Homo Erectus, Homo Neanderthal, Homo Sapiens) kullandığı alet, ürettiği teknoloji, yaşadığı çevre değişir ama inanma güdüsü değişmemiştir.

Yazının bulunması ve insanlığın yaptığı eylemlerin kayıt altına alınması yaklaşık olarak MÖ. 3200’lü yıllara karşılık gelir. Sümerlerin resim yazısından çizi yazı sistemine geçmesiyle birlikte artık insanların kayıtlar tuttuğunu görürüz. Bu kayıtlar ticaret konulu, kanun maddeli, ferman özellikleri taşımasının yanı sıra inançlarla da ilgilidir. İnandıkları ve tapındıkları Tanrı ve Tanrıçalarının isimlerini ve işlevlerini öğrenir, onlara edilen duaları, adanan adakları ve sunulan sunuları biliriz. Bunun en somut örneği Hitit kayıtlarıdır. Hitit devlet yönetiminde kral her yıl ‘’anal’’ isimli yıllıklar yazdırır ve tanrılarına hesap verirdi. Bunu da yanındaki rahip yazarlar kayıt altına alırdı. Tüm senenin hesabını veren kral tanrılara seslendiği için tamamen dürüst olmalıydı. Çünkü tanrılarının her şeyden haberdar olduğunu bilir, hiçbir şeyi saklayamazdı. Hatta yaptığı usulsüzlüğü bile anlatırdı.

İlk Büyük Mabetlerden Olan “Zigguratlar”

  Peki ya insanlık tarihinin yazıya geçmemiş olan dönemi?

Tarih öncesi olarak adlandırdığımız yazısız dönemde, insanların bıraktıkları maddi kalıntılara bakarak önce insanı, sonra bıraktığı kültürü inceleriz. Bunu en ilkel formdaki taş aletlerden, çanak ve çömleklerden, duvar resimlerinden yorumlayabiliriz. Bu yorumlarımızın arasında inanca dair olan ilk belirgin kanıtlar duvar resimleridir. Mağaralarda ya da açık yerleşik alanlarda yaşayan insanlar, göç ettikleri yerlerde mağaralara duvar resimleri çizmişlerdir. Özellikle hayvan betimlemelerinin çok yaygın olduğu çizimler bize inanca işaret ettiğini düşündürür. Hele de duvar resmindeki hayvan büyük boynuzları olan boğa ise bu düşünce daha da güçlenir.

Lascaux Mağarası / Fransa
Çatalhöyük / Konya Çumra

Boğa figürünün bin yıllardır süregelen tanrısal bir sembol olduğu düşünülmektedir. Duvar resimlerinde, çanak çömlek kaplardaki bezemelerde, idollerde, hatta evlerin içinde ayırdıkları küçük kült alanlarda boğa boynuzu gördüğümüzde inançla ilgili olduğunu anlayabiliriz. Zamanla boğa figürü ortadan kalkacak ve boynuz figürü işlenmeye devam edecektir. Öyle ki artık krallar tanrısal gücünü kanıtlamak ve tanrıların yanında olduğunu gösterebilmek için taçlarının üzerine boynuz ekleyeceklerdir. Bu durum zamanla Yakındoğu bölgesinde ilah/krala dönüşecek bir süreçtir.

Boğa ve boynuzları o kadar çok işlenmiştir ki yazılı döneme geçildikten sonraki metinleri bir kenara bırakın, semavi dinlerin sonuncusu kabul edilen ve Orta Çağ’da gün yüzüne çıkan İslam dini bile boğa tanrıları ile savaşmak zorunda kalmıştır. Tanrı Baal ile İlyas Peygamberin mücadelesini İslam tarihinden işlenen bir konudur. Boynuzlara kutsallık atfeden insan bunu öyle özümsemiştir ki artık tanrı gibi görmese bile özel kişilere boynuz ekleyerek yüceliğine dikkat çekmek ister. Kur’an­-ı Kerim ‘de adı geçen Zülkarneyn Peygamberin boynuzla tasvir edilmesi, Rönesans ressamı ve heykeltıraşı Michelangelo’nun Musa Peygamberi boynuzla tasviri gibi örnekleri çoğaltarak boğa kültünün nerelere kadar nüfuz ettiğini görebiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken, yorum değil inancın devamlılığıdır. İki buçuk milyon yıllık geçmişe dayandırabildiğimiz insanoğlunun ilk betimlemelerini hala kullanıyor olmamızdır.

İnanç evrilerek bazen gelişerek bazen de çöküntü yaşayarak süregider. Son yıllardaki en bilinen Eski Çağ keşfi olan Göbeklitepe bunun en güzel örneğidir. Göbeklitepe evrilerek hayata tutunan insan inancının zirvesidir. Göbeklitepe’yi keşfeden Arkeolog Klaus Schmidt bu durumu şöyle açıklamıştır: ‘’Önce Tapınak Vardı!’’ Henüz avcı toplayıcı diye nitelediğimiz insanın, yerleşik hayata geçmeden önce böyle anıtsal bir yapı yapması neyle açıklanabilir? Yazılı kaynaklar olmadığı için dönem insanının neye inandığını bilemiyor ama yorumlayabiliyoruz. Ama önemli olan şudur ki onların inançlarıyla ile yaşadıklarını görebiliyoruz.

 

Naram Sin Steli / Akad Kralı Naram Sin’in başlığında boynuz vardır.               

Doğa görmek isteyene çok şey anlatır. Günü, gecesi, mevsimleri, ekinoksları ile başlayan ilahi bir döngü içinde doğa kendini gösterir. Doğayı tanıyan, doğa ile uyumlanarak yaşamayı bilen ve zamanla doğa olaylarını kişileştiren insanoğlu inançlardan dinlere evrilecek olan bir sistemi oluşturur. Bu durumu Pagan inançlarda takip etmek kolaydır. Devletleşmenin giderek geliştiği döneme kadar Paganizm doğa temelli bir inançtı. Dikkat edilmesi gereken nokta Pagan inancın bir değil insanın tanrısal bir inanca yönelimidir. Toplumsallaşan insanların devlet kurma, örgütlenme, işgal etme, güçlenmesiyle birlikte Paganizm kendi bağlamından koparılır ve çok tanrılı inanç kültleri oluşturmaya başlar. Güneş, Ay, Toprak, Gökyüzü… Hepsi birer tanrı olur çıkar karşımıza. Tanrılar insanlar veya halklar gibi birbirleriyle savaşır, yer, içer, evlenir, barışır. Yani tüm doğa artık beşeri kişilik kazanmıştır. Betimlemeleri insan formuna bürünür. Fakat Paganizm araştırmacı yazar Erhan Altunay’ın da vurguladığı gibi pagan inançlar özünde tek tanrılıdır. İlk insanlar tek tanrıdan çok tanrılı inanca geçmiştir. Bazı araştırmacılar tam tersini de savunsalar da dinler tarihçisi Mircae Eliade’nin ve Mitolojist Joseph Campbell’ın ‘mitoloji ve din’ üzerine yazdığı eserlerinde vurguladığı tekliği net biçimde görürüz.

Hinduizm dininin kutsal kitaplarından olan Vedalar tanrının tekliğini şöyle açıklamıştır,

‘’Halbuki Hakikat tektir, bilgeler onu farklı isimlerle çağırır.’’

İlgili Haberler

Türkiye’nin Kitap Karnesi…

okuryazarkitaplar

Kızlarağasının Piçi

Çağlar Didman

Amazonlar Hakkında Bir Aşk Hikayesi

Kardelen Oğlakçıoğlu

1 Yorum

Habibe Ocak 19, 2023 at 7:43 pm

Arkeoloji bilimiyle inanç güdümüze ufkumuzu genisletecek bir şekilde bakış açısı kazandıran yazı olmuş ellerinize sağlık:)

Cevap Ver

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...