14.3 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
AkademiFelsefeManşet

Arketipler…

Hazırlayan: LEMAN


İlk dil sembol dilidir. Semboller de arketiplere bağlıdır. Bu yüzden soracağımız ilk soru; arketip
nedir?


Arketip,”Bir tür ya da türler grubunun varsayılan atasal tipi.” Bilinen düşün tarihinin en eski zamanlarından beri insanların farklı dillerde farklı kelimelerle tasvir etmiş, kullanmış olduğu bir kavramdır. Arketip ya da diğer bir adıyla ideanın maddesi bu dünya maddesinden değildir ve onu anlamak ancak yüksek zihinsel çaba ve sezgilerle mümkündür. Eski Yunan’da Sokrates, hayatı anlayabilmenin bir yolu olarak felsefesinin ve hayatının temelini “bilmemeye” ayandırdığı bir yöntemle yaşamıştır. Sokrates, ahlak ve hayat hakkında çizilmiş her sınırın ve her yargının geçerliliğini, sorduğu sorularla çürütmüş ve belli bir mantık dizgesinden insan zihnini çıkartmak için mükemmel bir uygulama oluşturmuştur. Hayatın anlamının ve yargıların “bilinmezliği” ile birlikte dengeli ve ahlaklı bir hayatı da avunmuş olması, denge ve ahlakın sınırları çizilebilecek belli bir dünyasal ölçütü olmadığı ve insanın her ne yaparsa yapsın bunu dengeli ve ahlaklı bir biçimde yapabileceği gerçeğine bir kapı açmaktadır. Yani aslında belli hareket biçimlerine dayandırılan, bazı görünüşlerle sınırları çizilerek gösterilen ahlak, gerçek ahlak olamazdı. Çünkü gerçek ahlakın görünebilir “bir şekli ya da biçimi” yoktu. Onu herkes başka bir biçimle yaşayabilirdi. Onun sınırlarını çizmeye çalışan herkes yanılıyordu, yapılabilecek tek şey onun sınırlarını ve gerçeğini asla bilemeyeceğimiz gerçeğini kabul etmek ve onu “yaşamaktan” geçiyordu. Sokrates’in öğrencisi olan ve onun  ölümünden sonra onun görüşlerini, bilgeliğini aktarmaya çabalayan Platon, Sokrates’in anlattığı bu bilinmezliği başka bir kavram ortaya atarak açıklamaya çalışmıştı; idealar… İdea, bütün varlıkların ona uygunluk gösterdiği bir ilk örnekten bahseder. Bu örnek, madde değildir. Başkalaşım ve değişimden uzaktır. Eşya bunların kopyalarıdır. Tanrı eşyaya bu ilk örneklerine göre şekil vermiştir. Yaratılıştan önce Tanrı’nın biliminde var olan bütün eşyanın imajlarıdır bunlar. Dünya maddesi ya da anlatımıyla belli bir maddesi olmayan bu imajların her madde ve hareketle ortaya çıkabilmesinin mümkün olduğuna dair bir yaklaşımı olanaklı kılan bu anlatım, Sokrates’in “asla ulaşılamayacak olan gerçeklik” tezinin kuramsal olarak toparlanmış hali gibi görünmektedir. İdealar, elle tutulabilir şeyler değildir ama her şey onlara uygun olarak şekillenir. Dünyasal anlamda asla ifade edilemeyecek olması ve her şeyin bu gerçek olan asıllara göre şekilleniyor oluşu, onların anlamsal olarak ulaşmanın mümkün ancak biçimsel olarak tek ve değişmez bir biçimde yani kendi orijinal hallerinde gerçekleştirmenin ve dünyada var etmenin mümkün olmadığını göstermektedir. Öyleyse idealar, tam ve gerçek bir dünyasal görüntüleri olmayan ancak dünyasal süreçlere ya da maddelere yansıyabilen bir özelliğe sahiptir.
           

Biraz daha yakın tarihe geldiğimizde İsviçreli psikiyatr, derinlik psikolojisinin kurucularından biri sayılan Carl Gustav Jung (1875-1961), psikoloji bilimi altında, kendi terapi yöntemi dahilinde kullandığı bazı kavramlar tanımlamıştır; kolektif bilinçaltı, kişilik gölgeleri ve arketipler. Arketipler, “başlangıçtan beri var olan imgeler” ya da “kolektif bilincin hakimleri” olarak tanımlanıyor Jung tarafından. Arketipler, her insanın doğuştan getirdiği ve ilk insandan bu yana insanlığın deneyimlerinin kayıtlı olduğu kolektif bilinçaltında mevcut olan yapılardır. Kolektif bilinçdışını oluşturan bu değerler nötrdür ve olumlu ya da olumsuz gibi bir yargıyla algılanamazlar. Bir bilinçle temas ettiklerinde güç kazanırlar ve belirli biçimlerde bilinci güdülerler. Arketipleri daha iyi anlamak için alınabilecek örnek mitsel kahramanlardır. Onlar rketiplerin temsilcileridir ve belli arketipleri ifade ederler. Efsaneler ve mitler, cesaret, doğum, ölüm, cinsellik gibi kolektif bilinçdışında nötr olarak var olan değerleri belli bir kültürün ya da bilincin değerleriyle tetikleyerek hareketli ve canlı hale getirir. Bu, kültürle güdülenmiş arketipler nötr hallerinin bir yansımasıdır ve Jung’a göre arketiplerle temas kurulmasını sağlayan bu hikaye ve kahramanların insanlar üzerinde iyileştirici etkileri bulunmaktadır. Jung kendi terapilerinde bu arketiplerden faydalanır ve arketipsel yaklaşımı insan bilincine yön veren güdüleri anlamak için bir pusula olarak kullanır. Öğretisi, analitik ruh bilim adıyla anılır. C. G. Jung’un insan ruhunun derinliklerini inceleyen yapıtlarının, Hermetik özellikler taşıdıkları kabul edilmektedir. Semboller, mitler, arketipler ve kolektif bilinçaltı konularındaki fikirleriyle katkılarda bulunmuştur. “Sembol, bilinçdışı enerjisi tarafından harekete geçirilen ipuçlarıdır. Bilinçdışının kontrollü olarak bilince taşınması, sağlıklı bir süreçtir. Jung psikolojisinde hasta, tanrısal imgeler taşıyan arketiplerle özdeşleştirilir. Bu özdeşleşme, hastanın benlik boşluğunu dolduran önemli bir süreçtir.” “Akıl hastaları ve mitoslar arasındaki benzerliği araştırmıştır. Bunun sonucunda, akıl hastasının hayallerinin, arkaik simge ve imgelerden oluşan kolektif bir fondan yararlandığını keşfetmiştir.” “Artık elinde mitolojinin anahtarı var. Ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsün.”der Jung. Jung kararlarını bilinçaltını dinleyerek alırmış. Bilinçdışının niteliğini ve algılamalarını araştırmıştır. Bu amaçla Kuzey Afrika’da, Amerika’da (Pueblo Kızılderilileri arasında) Arizona’da ve Meksika bulunmuştur. Jung hiçbir zaman kendisine yandaşlar aramamış ya da kitleleri çekecek bir düşünce sistemi oluşturmaya çalışmamıştır. Dogmatikliğe her zaman karşı çıkmıştır. Mitoloji ve karşılaştırmalı dinler hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmuştur.” Bir süre Freud’un öğrencisi olmuş, daha sonra kendi kişilik ve bilinç/altı kuramlarını geliştirmiştir. Önce Freudçuluktan yola çıkan ve sonra ona karşı olan Prof. Jung ruh bilimin çeşitli alanlarında kendine özgü yeni kuramlar ileri sürmüştür. Toplumsal bilinçaltı ve arketipler (ilk örnek) gibi teorileri ve kendi adıyla anılan geniş bir öğretisi vardır.” “Arketip, içgüdünün oto portresidir. Maddi değil imgeseldir. Arketipler başlangıçta varolan düşüncelerdir. Elektriksel olarak bir kutsallık duygusuyla yüklenmiş, ilahi nitelik taşırlar. Örneğin güneşin doğuşu sırasında hissettiklerimiz, arketipal düşünceye örnektir. Benzer biçimde, tam uykuya dalacakken ani sıçramalar da arketipal deneyimlerin yeniden yaşanmasıdır. Arketip, önsel ve ilksel algılama tarzlarıdır.” Tüm dinsel figürlerin (peygamber, şaman) odaklandıkları önemli bir şey var; içsel vahiy deneyimi… Din psikolojisinde, bütünsellik arketipi, bilinç dışında önemli bir yer işgal eder. Bu bütünsellik süreci, diğer arketipleri de tanrı imgesinin yanına yerleştirir. İsa, bir öz arketipidir. Kişilik bütünlüğüdür. Kilisenin geliştirdiği İsa ise gölgenin, yani şeytan arketipini güçlendiren bir ikincil dinsel değerler sistemidir. Kilise sayesinde İsa, gücünü kaybetmiştir. Kıyamet günü, İsa’nın yarattığı gölgedir.” diyor Jung. “Simya yani Hermetik zanaat, Hıristiyanlığın ödünleyici gölgesidir. Simyada bilinçdışı, maddenin gölgesine yansımalıdır. Jung’da karşıtlıkların mutlak bileşimi kuramı, Merkür çeşmesi arketipiyle simgelenir.” Jung doğuştan evrimle getirilen ortaklaşa bilinçdışından söz etmiştir.

Arketipsel anlatıma bir örnek de Kur-an’dan verilebilir. Bakara suresinin 30-37 ayetleri arasında ilk insan olan Hz. Adem’e Allah’ın gaybından (görünmez anlaşılmaz yani akıl ve beş duyu ile algılanamaz alem) eşyaların isimlerini öğrettiğini anlatır. İdea ya da arketiplerin özelliklerine uygun olarak burada Hz. Adem’e Rab tarafından verilen bilgi de aslında saklı bir alemin bilgisidir. Üstelik bu bilgi İslam dininin cennet olarak tasvir ettiği tanrı katında verilmiş ve oraya ait bir bilgidir. Hz. Adem bu bilgiyi aldığında cennette yani mükemmelliğin, kusursuzluğun, tamlığın, tanrının katında bulunmaktadır ve ilk insan olarak bu mükemmelliğin katında bulunmasıyla kendisi de bir arketipi, insan ideasını (ilk, atasal örnek) ifade etmektedir. Bir ideanın-arketipin özelliklerine sahip olarak henüz mükemmel ve tamdır, “günahsızdır.” Ancak daha sonra yasak ağaçtan elma yiyerek mükemmelliğini yitirecek, dünyaya gönderilerek bir bedenle yaşamak zorunda kalacak ve idealar arketipler boyutu olan “cennetten”, onun yalnız yansımalarının bulunduğu, insanın bir ideayı ancak ansıtabileceği ve aslına sahip olamayacağı yeryüzüne indirilmiştir. Buradaki hikayede nefs, günah vs. Hz. Adem’i kendi ideasından ayıran unsur olmuştur. Yani insanın kusurlu olarak bilinen ve manevi sistemlerce terbiye edilmeye çalışılan nefs, insanın ideal formuna ulaşmasının önündeki engel olarak görünmektedir. Bunun yanı sıra Sokrates, Platon ve Jung’un bahsettiği düzeneğe oldukça benzemektedir. Arketipler, bir insanın geçmiş yaşantılarının ürünü olan bellek imajları gibi canlı görüntüler değildir. Örneğin, anne arketipi bir annenin fotoğrafı gibi değildir. Bir benzetme yapmak gerekirse, banyo edilmesi gereken negatif filmleri çağrıştırabilirler. Gerçek dünyada bir karşılığı bulunduğunda,
bu belirsiz imajlar, canlı ya da cansız varlıklarda, bizim için anlam taşıyan bir biçimde somutlaşırlar. Arketipler evrenseldir. Bir başka deyişle, her insan aynı temel arketip imajlarına sahiptir. Bir bebek dünyanın hangi yöresinde doğarsa doğsun, anne arketipini de birlikte dünyaya getirir. Ancak kendi annesiyle etkileşime başladıktan sonra bireysel farklılıklar ortaya çıkar. Çünkü çocukla ilişki, bir toplumun diğerine ya da bir aileden diğerine, hatta aynı aile içinde bir çocuktan diğerine farklılıklar gösterir. Jung’a göre bir insanın yılandan ya da karanlıktan korkması için yılanla karşılaşmış ya da karanlıkta kalmış olması gerekmez. Yılandan ya da karanlıktan korkma eğilimleri, atalarımızın kuşaklar boyu yaşantıları sonucu bize aktarılmış ve beyin dokumuza işlenmiştir. Jung’a göre içinde doğduğu dünyanın genel bir imgesi, doğduğu anda insanın içinde zaten vardır. İnsan dış dünyasında içsel imgelerinin karşılığı olan nesneleri tanıdıkça, bu imgeler bilinçli gerçeğe dönüşürler. Örneğin, çocuk dünyaya geldiğinde kolektif bilinçdışındaki anne imgesi sayesinde annesini derhal algılar ve onunla ilişkiye geçer. Dolayısıyla insanın algı ve eğilimlerdeki seçiciliği kolektif bilinçdışının içeriğiyle açıklanabilir. Bazı şeyleri kolaylıkla algılamamızın ve onlara karşı belirli tepkilerde bulunmamızın nedeni, kolektif bilinçdışında var olan eğilimlerimizdir. Jung’a göre kişiliğimizdeki en etkili güç tüm insanlık tarihinin deneyimlerini kapsayan kolektif bilinçaltımızdır. Jung bilinçdışı kavramını bir ada benzetmesi ile açıklardı. Adanın görünen kısmı bilincimizdir. Okyanus kolektif bilinçdışıdır. Ara sıra görülüp ara sıra yok olan kumsal ise bireysel bilinçdışıdır. Jung’a göre kişisel bilinçdışı baskılanmış çocuksu isteklerden oluşmaktadır. Ancak Jung’a göre insanın düşüncesi ve beyni yalnızca kişisel bilinçdışının etkisi altında değildir. İnsanın düşüncesine ve beynine evrim etki etmiştir. Kolektif bilinçdışı tüm insanlar için ortaktır. Kolektif bilinçdışının içeriği arketipler terimiyle adlandırılır. Jung’un tanımladığı arketiplerden dördü diğerlerinden daha fazla ortaya çıkmıştır. Bu yüksek düzeyli duygusal anlamlarla dolu arketipler; persona, anima, animus, gölge ve bendir.

Gölge
Gölge bilinçdışındaki bir arketiptir. Bilinç ve benliğin karşıtı, tersidir. İstenilmeyen, kabûl görmeyen tüm kişisel özelikler gölge arketipine dâhil olmaktadır. Örneğin, kişi kendini ince olarak tanımlıyorsa onun gölgesi kaba ve katıdır. Acımasız birinin gölgesi çok ince ve şefkatlidir. Kendini çirkin olarak tanımlayan kişinin gölgesi güzel olmaktadır. (Buna karşın, diğerleri bunu görmezse kişinin güzel tanımlaması yalnızca kendisini kibirlendirir.) Gölge insanın temel içgüdülerini içerir. Kişiliğimizin hayvana benzeyen yanıdır. Hayatın daha alt şekillerinden bize kalan mirastır. Uygar olabilmemiz için gölgemizdeki hayvansı eğilimleri evcilleştirmemiz gerekir. Gölgenin olumlu tarafı insani gelişim için gerekli olan spontanlığın, yaratıcılığın, iç görünün ve yoğun coşkuların kaynağı olmasıdır. Ego ve gölge işbirliği yaptığında kişi
kendini yaşam dolu ve canlı hisseder. Gölgenin red edilmesi kişiliğin sönük kalmasına neden olur. Gölge ne mutlak iyi ne de mutlak kötüdür. Jung, gölge dokunun varlığını bilinçdışından bilince kavuşturmanın önemini vurgulamaktadır. Bu yapılmadıkça, kişi kendi gölge kompleksini projekte ederek iletişim bozukluğuna ve ruhta derin yaralara yol açar. Gölge, egonun başkalarından saklamayı istediği, ruhu ile ilgili utanç duyduğu, görmezden gelmeyi yeğlediği, alt, ygarlaşmamış ve hayvani nitelikleridir. Egonun nefisle özdeşleşmesi onu şişirir ve tehlikeli kılar. Yunus Emre insan ahlaki varlığının en büyük düşmanı olarak nefsi kabul etmiştir. Nefsin ıslahını da Jung gibi sevgiye bağlamıştır. Jung’a göre gölgeler tamamlanmayan bir bulmacanın eksik parçalarıdır. İçe dönüklük ve dışa dönüklük Jung, içedönüklük ve dışadönüklük kavramlarını psikolojik bağlamda ilk tanımlayanlardan biridir. Psychological Types kitabında, her insanın bu iki sınıflandırmadan birine dahil olduğu teorisinden bahseder. Bu iki psikolojik türü, antik arketipler olan Apollo ve Dionysus’a benzetir. İçedönüklük, kavramak”, “anlamak” üzerine ışıldayan Apollo’ya benzer. İçedönüklük yansıyanın, rüyanın ve görüşün içsel dünyasına odaklanır. Düşünceli ve anlayışlı olan içedönüklük, bazen diğerlerinin etkinliklerine katılma konusunda ilgisiz olabilir. Dionysus ile bağdaştırılan dışadönüklük, aktivitelere katılmaya meraklıdır. Faaliyetlerin, nesnelerin ve duygusal algı’nın dışsal dünyasıyla ilgilenir. Enerjik ve yaşam dolu olan dışadönüklük, Dionysusça uğraşılar peşinde benlik duygusunu kaybedebilir. Jung’un İçedönüklük ve Dışadönüklük kavramları, modern görüşten oldukça farklıdır. Modern teoriler, bu kişisel özellikleri tanımlamada davranışçı araçlar kullanırken (sosyallik, konuşkanlık, kendine güven vb.), Jung bunları birer bakış açısı olarak ifade etmiştir. Dışadönük dünyayı nesnel olarak yorumlarken, İçedönüklük öznel olarak yorumlar. Kolektif Bilinçdışı Kolektif bilinçdışı, tüm insanlık tarafından ortak paylaşılan ve bize miras kalan beynin yapısında meydana gelen bilinçdışı biçimi olarak Carl Jung tarafından ortaya konmuştur. Bu sebeple, kişinin kendi deneyimleriyle ortaya çıkan kişisel bilinç dışından ayrılır. Jung’a göre kolektif bilinçdışı, arketipleri ve evrensel en eski düşünceleri ve imajları içerir.

Jung’un “kolektif bilinçdışı” anlayışı, Freud’un bakışının ötesinde farklı bir yaklaşımda bulunan C. Jung’a göre insan zihni, onun evrimi tarafından biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla, bireyin varoluşu onun geçmişiyle de bağlantılıdır. Bu bağlantı, yalnızca kişisel geçmişini değil, kendi türünün geçmişini, hatta insanlığın evrimini içerir. Kişisel bilinçdışının içeriği, daha önce bilinçte varolmuş yaşantılardan oluşur. Kolektif bilinçdışının içeriği ise insanın yaşam süresinde, bilincinde yaşanmamıştır. Kolektif bilinçdışı Jung’un “arketip” dediği imajlardan oluşur. Bu imajlar insana atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evrimin de ürünüdürler. Arketipler, insanın vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzer eğilimler göstermesinin kaynağını oluşturur. İçine doğduğu dünyanın genel imajı, doğduğu anda insanın içinde de vardır. Bireyselleşme Jung, zıtları birleştirme süreci olan bireyselleşmeyi, kişinin tam olabilmesi için gerekli gördü. Bireyselleşme, kişisel ve kolektif bilinç dışının, tam kişiliği oluşturmak, özümsemek için bilinci meydana getirdiği (rüyalar, aktif imgelem, serbest çağrışım vasıtasıyla) dönüşüm sürecidir. Bu, ruhun bütünleşmesi adına meydana gelen doğal bir süreçtir. Bedensel ve zihinsel sağlığın elde edilmesinin yanında, bireyselleşmeye doğru ilerleyen insanlar uyumlu, olgun ve sorumluluk sahibi olma eğilimindedirler. Özgürlük ve adalet gibi insani değerleri somutlaştırır ve insan doğasının ve evrenin işleyişi hakkında iyi bir kavramaya sahip olurlar. Jung, hayatı boyunca insan davranışlarını tanımlamak için ortaya pek çok arketip atmıştır. Bu 12 temel arketipse insanların temel motivasyonlarını temsil etmektedir ve her arketip kendine ait özelliklere sahiptir. Bu arketipler, yönetildikleri güdülerine dolayısıyla da tatmin etmeye çalıştıkları güce göre farklı gruplara ayrılırlar. Her bireyde farklı arketiplerin özellikleri görülebiliyor olsa da baskın olan bir tanesidir ve genellikle o kişinin davranışları ve dürtüleri hakkında fikir verir. Psikoterapi alanında kullanılan bu arketipler, günlük hayatta da pazarlama gibi alanlarda kullanılır.

  1. Bilge
    İlke: Gerçek seni özgür bırakır!
    Temel amaç: Gerçeği bulmak.
    Hedef: Zeka ve analitik yetenekleriyle dünyayı anlamak.
    En büyük korku: Oyuna getirilmek, yanlış yönlendirilmek ve cahillik.
    Strateji: Bilginin ve bilgeliğin peşinden gitmek. Kendini gözlemlemek ve düşünce sürecini algılamak.
    Zayıflık: Aksiyon alamamak.
    Yetenek: Bilgelik ve zeka. Tanım: Uzmandır, profesyoneldir ve çok iyi bir öğretmendir. Zekası ve bilgisi ile dikkat çeker. Analitik becerilerini kullanarak kendini ve dünyayı anlamaya çalışır. Mantıklı argümanları vardır.
  1. Masum
    İlke: Kendin olmakta özgür ol!
    Temel amaç: Yeryüzündeki cenneti bulmak.
    Hedef: Mutlu olmak.
    En büyük koruk: Yanlış bir şey yapmaktan dolayı cezalandırılmak.
    Strateji: Yaptığı her şeyi doğru yapmak.
    Zayıflık: Saflık ve aşırı iyilik.
    Yetenek: İnanç ve pozitiflik.
    Tanım: Hayalperest olarak da bilinir. Romantik bir tarafı vardır ve her durumda iyi olana odaklıdır.
    Karşısındaki insanları mutlu etmek ister. Mutluluğun peşinden giderken aitlik arar.
  2. Kaşif
    İlke: Beni engelleme!
    Temel amaç: Dünyayı ve kendini keşfetmek.
    Hedef: Daha otantik ve tatmin edici bir hayat yaşamak.
    En büyük korku: Riayet etmek zorunda bırakılmak, sıkışıp kalmak ve aradığı anlamı bulamamak.
    Strateji: Seyahat, yeni deneyimlerin peşinden gitmek ve sıradanlıktan uzak durmak.
    Zayıflık: Amaçsızca gezinmek ve uyumsuzluk.
    Yetenek: Bağımsızlık, hırs ve dürüstlük.
    Tanım: Bağımsızlığı ve anlam arayışlarıyla kendini hemen belli eder. Rotası olmadan yola çıkar. Amacı
    seyahatleri sırasında kendini bulmaktır. Kendini ve dünyayı keşfetmeyi asla bırakmaz. Tatmin olması
    zordur, mükemmeli arar.
  3. Hükümdar
    İlke: Güç her şey değildir, tek şeydir!
    Temel amaç: Kontrol etmek.
    Hedef: Refah sahibi olmak, güzel bir aile veya sağlam bir camia sahibi olmak.
    En büyük korku: Kaos ve gücünü kaybetmek.
    Strateji: Güç.
    Zayıflık: Otoriter olmak ve bu konuda kimseye sorumluluk verememek. Yetenek: Liderlik ve sorumluluk. Tanım: Patrondur, liderdir ve yol göstericidir. Düzeni sağlamak ve takip edilmek ister. Dayatmacı olabilir.
  1. Yaratıcı/ Sanatçı
    İlke: Hayal edebiliyorsan yapabilirsin!
    Temel amaç: Yaratmak.
    Hedef: Vizyonu fark etmek.
    En büyük korku: Vasat bir vizyon.
    Strateji: Artistik bir yaklaşım ve yetenek.
    Zayıflık: Kötü çözümler ve mükemmeliyetçilik.
    Yetenek: Yaratıcılık ve hayal gücü.
    Tanım: Artist, yaratıcı, hayalperest ve mücittir. Orijinal olmak, yeni şeyler yapmak ve yaratmak ister.
    Tutarsızlıkları olabilir.
  2. Bakıcı
    İlke: Komşunu kendini sever gibi sev!
    Temel amaç: Başkalarını korumak ve kollamak.
    Hedef: Başkalarına yardım etmek.
    En büyük korku: Bencillik ve değerbilmezlik.
    Strateji: Başkaları için bir şeyler yapmak.
    Zayıflık: Sömürülmeye açık.
    Yetenek: Cömertlik ve şefkat.
    Tanım: Yardımcıdır, destek olur ve anaç bir koruma dürtüsü vardır. Fedakardır.
  3. Sihirbaz
    İlke: Bir şeylerin olmasını ben sağlarım!
    Temel amaç: Evrenin esas yasalarını anlamak.
    Hedef: Hayallerini gerçekleştirmek.
    En büyük korku: İstenmeyen olumsuz sonuçlar.
    Strateji: Bir bakış açısı belirlemek ve onu yaşamak.
    Zayıflık: Manipüle etmek. Yetenek: İki tarafın da kazanmasını sağlamak. Tanım: Karizmatik bir liderdir. İyileştiricidir. Kendisiyle beraber başkalarını da geliştirir. Hissettikleri, düşünceleri ve ruh durumuyla insanları manipüle edebilir.
  1. Kahraman
    İlke: İstek varsa yol da vardır!
    Temel amaç: Değerini cesur davranışlarla göstermek.
    Hedef: Dünyayı iyileştirecek bir egemenlik göstermek.
    En büyük korku: Zayıflık ve kırılganlık.
    Strateji: Elinden gelidiği kadar usta ve güçlü olmak.
    Zayıflık: Kibir ve her zaman verdiği bir savaş olması.
    Yetenek: Cesaret ve yeterlilik.
    Tanım: Savaşçı olarak da bilinir. Hem kazanan hem de takım oyuncusudur. Güç odaklıdır. Pes etmez
    ve kazanana kadar uğraşır. Canlı ve dirençlidir.
  2. Asi
    İlke: Kurallar yıkmak içindir!
    Temel amaç: İntikam veya devrim.
    Hedef: İşe yaramayanı dönüştürmek.
    En büyük korku: Etkisiz veya güçsüz olmak.
    Strateji: Ayırmak, yok etmek veya şoklamak.
    Zayıflık: Karanlık tarafa geçebilmek, suç.
    Yetenek: Radikal özgürlük.
    Tanım: Yapmak istedikleri konusunda vahşileşebilir. Zaman zaman uygunsuz olur. İnsanları
    kışkırtabilir ve umursamaz olabilir. Alışılmış olanın aksini yapmaya ve bencil olmaya eğilimlidir. Baskı
    veya boyunduruk altına girmek istemez.
  3. Aşık
    İlke: Sen teksin!
    Temel amaç: Samimiyet ve deneyim.
    Hedef: İlişki içinde olmak ve etrafını sevdikleriyle doldurmak. En büyük korku: Yalnız kalmak, istenmemek ve sevilmemek. Strateji: Her zaman daha çekici olmak. Zayıflık: Sevilmek uğruna kimliğini kaybetmek. Yetenek: Tutku, şükran, kabullenme ve adanmışlık. Tanım: Sevgi odaklıdır. Sevildiğini hissetmekten ve sevmekten keyif alır. Partner ve arkadaş olarak idealdir.

  1. Soytarı
    İlke: Sadece bir hayatın var!
    Temel amaç: Anı dolu dolu yaşamak.
    Hedef: İyi zaman geçirmek ve etrafına ışık saçmak.
    En büyük korku: Sıkılmak ve başkalarını sıkmak.
    Strateji: Şakalar yapmak, oyuncu olmak ve komik olmak.
    Zayıflık: Ciddiyetsizlik ve zaman kaybetmek.
    Yetenek: Eğlence.
    Tanım: Gülmeyi ve güldürmeyi çok sever. Kendisini komikleştirerek insanlara ulaşır ve bağ kurar.
    Hayattan zevk almaya odaklıdır ve genellikle olup biteni pek ciddiye almaz. Tembel ve açgözlü olma
    eğilimindedir.
  2. Yetim
    İlke: Herkes eşit yaratılmıştır!
    Temel amaç: Bağ kurmak.
    Hedef: Bağlı ve ait olmak.
    En büyük korku: Dışarıda kalmak ve dışlanmak.
    Strateji: Ayakları yere basan ve genel geçer değerlere sahip.
    Zayıflık: Gerçek olmayan ilişkilere kendilerini kaptırmak ve kendini kaybetmek.
    Yetenek: Gerçekçilik, rol yapmamak ve empati.
    Tanım: İyi insanlardır. Sıradan görünebilirler. Sessiz ve sakin olarak algılanabilirler. Hayatının
    sorumluluğunu başkaları üstlensin isterler. Kolayca hayal kırıklığına uğrayabilirler. Kurban ve masum
    konumundadır. Manipülatör olabilir.

Arketipin sembolik olarak ne anlama geldiği, onun mitlerle, ezoterik öğretiyle ve masallarla olan ilişkisine bakıldığında yeterince açıktır. Ancak arketipin psikolojik olarak ne demek olduğunu belirtmek istersek, işler daha karmaşık hale gelir. Şimdiye kadar mitoloji uzmanları güneşle, ayla, meteorolojiyle ya da bitkilerle ilgili fikirlerle ve buna benzer başka fikirlerle kendilerine daima yardımcı olmuşlardır. Mitlerin ruhun doğasını açığa çıkaran ilk ve en önemli ruhsal olgu olduğu gerçeği, onların şimdiye dek görmeyi tamamıyla reddettikleri bir şeydir. İlkel insan, bariz olanın nesnel açıklamalarıyla ilgili değildir; dış duyulara dayalı tüm tecrübeleri, içsel ve ruhsal olayların karşısında sindirmek için zaruri bir ihtiyaca sahiptir ya da bilinçli olmayan ruhunun bu yönde dayanılmaz bir arzusu vardır da diyebiliriz. İlkel insan için
güneşin doğuşunu ve batışını görmek yeterli değildir. Bu dış gözlem, aynı zamanda ruhsal bir olay da olmalıdır. Hareket halindeki güneş, son tahlilde insanın ruhundan başka bir yerde ikamet etmeyen bir tanrı ya da kahramanın kaderini temsil etmelidir. Yaz ve kış, ayın evreleri, yağmurlu mevsimler ve bunun gibi doğanın diğer tüm mitolojik süreçleri, bu nesnel olayların alegorileri değildir. Bunlar, yansıtma yoluyla insanın bilincine ulaşabilir hale gelen ruhun içteki, bilinçaltı dramasının sembolik ifadeleridir ve bu yansıtma doğa olaylarında gözlemlenir. Söz konusu yansıtma, öylesine aslîdir ki, onu dış nesneden bir dereceye kadar ayırmak, medeniyetin binlerce yılını almıştır.

KAYNAKL:

1) http://www.bilyay.org.tr/makale_detay.php?id=1483968057
2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Carl_Gustav_Jung#G%C3%B6r%C3%BC%C5%9Fleri
3) http://www.felsefetasi.org/carl-gustav-jung/
4) http://dusuncetarihi.kapadokya.edu.tr/makale/ortak-bilincalti.html
5) http://www.felsefetasi.org/anne-arketipi/
6) https://livetobloom.com/12-jung-kisilik-arketipi/

İlgili Haberler

Ve Sonunda ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ Sahnelerde

okuryazarkitaplar

Kızlarağasının Piçi

Çağlar Didman

Tarihte İlk Türk Alman İlişkileri Ve Etkileşimi

okuryazarkitaplar

1 Yorum

müge Aralık 18, 2021 at 2:02 pm

çok detaylı güzel bir çalışma olmuş, emeğiniz için teşekkür ederim.

Cevap Ver

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...