16.4 C
İstanbul
Pazar, May 19, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
EdebiyatEleştiri / YorumManşet

Benlik Avcıları Üzerine Bir Yazı

Yazar Feyyaz Taşçı

Batılılar herhalde bu kitabın türü için “distopya ile ütopya arasında bir terkip” olduğu kanaatine varırdı.

Sevgili müellif kitabını sade, anlaşılır ve sarih bir dilde yazmış olup herkesin kolayca anlayacağı ve olay örgüsü içerisinde bir anda sarmalanıp kimsenin elinden düşürmeyeceği bir eser meydana getirmiş.

Kitabımız girizgahta bizleri “Ben Kimim?” gibi insanlık tarihi kadar kadim bir soru ile karşılıyor. Bu soruyu bu yüzyıl içerisinde o denli basite indirgetik ki artık büyük çoğunluğun kendine bu soruyu sorduğunu sanmıyorum. Mamafih bu soru bizleri üzerinde derin ve engin bir şekilde düşünmeye sevk ederken ilk aşamada cevabının müphemliği karşısında “ademoğlu”nu afallatiyor! Yine girizgahta mezarlık sahnesine gelince akıllar Shakespeare’nin Hamlet ile Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi isimli eserlerindeki mezarlık sahnelerine gitmeden edemiyoruz.

Kitabın muhteva okyanuslarına daldığımızda teşbihlerde ki örtüşmenin gayet oturaklı, yerli yerinde ve yazarın ilk kitabındaki üslubunu da bu kitapta sürdürdüğünü görüyoruz. Geleneksel ve folklorik özellikler kitabın olağan akışına ve muvazenesine oturtulmuş. Olay örgüsünde yazarın hiperaktif zekâsının vakar halleri ile inanılmaz bir anaforun muntazam döngüsüne şahitlik ediyoruz.

Yine kitabın majör karakterlerinden Zümra nineyi ele aldığımızda bu ülkenin topraklarının kendi rengini, kokusunu ve temaşasını karakterde bütün bir hale getirmiş ki baştan aşağı Anadolu desek yeridir çelebi hanımefendi için. Bunu bizlere layıkıyla iletebilmek mahir bir yazarın becerisiyle ancak mümkün olurdu ki bunu başardığını da düşünüyorum. Tabi bir de bizlere karakterlerin içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi samimi bir ortam içerisinde sunabilme becerisi gösterdiğini de unutmamak gerek.

 Bir pasajda (syf.105) şöyle bir sözle karşılaştım: “İşte bu maskeli oyunda beğenilme, takdir edilme, sevilme ve alkışlanma isteği aslında bir başkasının esareti altındaki zavallı karanlık arzulardan başka neydi ki..?” Bu pasajla ilgili şöyle bir not almışım: “Dostoyevski, Tolstoy, Dickens , Hugo …, gibi yazarlar da hep insanı insan yapan mukaddes değerleri, ilkeleri, vicdani ve ahlâkî yönden neredeyse tüm insanlık durumlarını derinlemesine incelemediler mi? Hep bu sorunun cevabını aramadılar mı? Bizleri böyle spesifik düşündürecek vecize ve sorgulamalar ile bu kitapta sıklıkla karşılaşmamız kitabın muteber yanını da ortaya koyuyor.

Yine Selam karakterinin gördüğü bir rüyadan hareketle ilk şifahanesini bulması bende İbn Tufeyl’in Hay bin Yakzan isimli eserini hatırlattı. Orada da Hay kendini ve doğayı gözlemleyerek Allah’a ulaşma ve bilme yolundaki aşamalarından birisinin çevresinde ne varsa onlara elinden geldiği kadar yardım etmek olduğunu keşfetmiş ve kavramış müellifin dediği gibi şifahanesini bulmuştu. Yine Selam’ın Destarlı Musab Baba ile diyaloğunda dikkatleri celbeden Tolstoy’un tüm majör eserlerinde gördüğümüz, neredeyse hayatının tüm gayesini alan, yaşamını anlamlandırdığı şey bu diyaloglarda olsa gerek:  “- Sadece tesadüf olmadığını anlamak , bir şeyin hikmetini anlamaya yeter mi efendim? “
“- Dünyada her şey anlaşılsa hayatın suyu kurur, ölü deniz olur. Yaşam anlayamadığımız şeylerin girdabında tutunmaya çalıştıklarımızdır oğlum.”


Herhalde metafiziksel unsurları gereksiz ve yersiz bulan pozitivist ve materyalist anlayışın kendi ruhani dünyasında kavrayamadığı şey bu diyalogda gizli olsa gerek.

Eserde dikkat çeken bir diğer unsur da geleceğe dair atıflar olmuş. Evrensel bir anlayış çerçevesinin yeni ve gelecek vaat eden teknoloji devrimini ele alacak şekilde bilim kurgu öğelerini görüyoruz. Modern dünyanın son kertesini çok iyi analiz eden bir fikir adamının distopya ile ütopya arasında konumlanan roman türünün, içinde bulunduğu şartları çok iyi şekilde etüt etmesinin yanında geleceğe dair mesajlar vermesi çağ ötesi düşüncenin en büyük delaletidir. Dinç Ran karakterinin robotların dünyayı ele geçireceğine dair yaptığı atıf akıllara Blade Runner 2049: Bıçak Sırtı isimli bilim kurgu filmini getiriyor. Filmin muhtevasinda yapay zeka verilmiş fabrika makinelerinin bir süre sonra insanlara ihtiyaçları olmadığı bir dünya yaratmalarını(!) anlatıyor. Buradan hareketle yazarın entelektüel donanımının merhalesini kavramış bulunuyoruz.

Kitapta “Kaygı Çağı” olan bu yüzyılın neye yönelirsek bu buhranı atlatırız?  sorusuna bir kılavuz edasıyla insani, ahlaki ve vicdani değer yargılarının ne denli örselendiği gözler önüne serilen bir başka unsur. Büyük bir manevi buhranın, ahlak konusu ve anlayışının derin sarsıntı ve yozlaşma içerisinde olduğu da kitabın konularından biri.

Gözlerden kaçmayan bir şey daha var ki o da Dinç Ran karakterinin Shakespeare’in teatral eserlerine yakın bir üslupla tiradi (syf:224) müspet bir vaka halinde sergilenmiş olması.

Eser de ezoterik ve mistik örgütlere sıkça yer verilmiş. Üst akıl ve sermaye gruplarının yeni dünya düzeninde arzuladıkları dönüşümü anlatan müellifin Kanadalı yazar Margaret Atwood’un 11 Eylül sonrası kaleme aldığı ve emperyal sermaye gruplarının Devletin yerini alacağını belirttiği Antilop ve Flurya adlı eserinde ki çalışmaları da akla getiriyor.

Kanımızca “acayip” karakterinin Aristokrat takımıyla ilgili olan pasajı da yine kitabı renklendiren bir hasıla olmuş. Bunun teferruatlı yanını bizler Savaş ve Barış adlı eserde görmüş ve az çok Aristokrasi’nin içeriğini orada olduğu gibi burada da keşfetmiş olduk.

Heron şehri ile ilgili yine bir kaç cümle söylemek gerekirse “hazcılık akımı”nın sembol ve ikonize edilen bir yanının olduğunu görmekteyim. Bu da bana 19.yy eseri olan Oscar Wilde’nin Dorian Grayın Portresi adlı eserini hatırlatıyor ve bu, hedonizm akımının temellerinin nereye dayandığını bilmemiz açısından önemli bir örnektir. Yine bu şehirde altın buzağı heykelinin şehrin en önemli sütunu olarak sembolize edilmesi “Samiri’nin Buzağısı”nı ve Taha süresinin 77 ila 98. ayeti kerimelerindeki Hz. Musa’nın (a.s) kıssasını akıllara getiriyor. Yazarın itikadı bilgisinin de gözler önüne sermesi açısından önemli bir örnek.

Hülasa romanlar bizlere anormal, olağan dışı ve irrasyonel gelen konuları mantıksal bir düzlemde sunma fırsatı verir. Eco “bir romanın gerçek değerinin yıllar sonra anlaşılacağı”na inanıyor. Gül’ün Adı isimli romanı için yıllar sonra yapmış olduğu bir değerlendirme yazısında romanın yazarının bile ayırdına ve farkına varamadığı derinliklerin binlerce kişinin perspektifinden geçerek yeni şeyler keşfedilebileceği, yazarın iradesi dışında bir eser meydana gelebileceğini söyler ki hak vermemek olanaksız. Benlik Avcıları şeklen ulusal esasen -içerik olarak- evrensel mesajlar ihtiva ediyor olup mutlaka okunması gerektiğini belirtirken yazarın bu kalfalık eserinin ustalık eseri öncesi ayak seslerini duymakta olduğumuzu belirtmek isterim. 26.11.2021

İlgili Haberler

Rami Kışlası Kütüphanesi

okuryazarkitaplar

Genç Sanatçılar Dünyaya Aşık Veysel’in Gönül Gözünden Bakacak

okuryazarkitaplar

Yıldızlar’a göre 2024’te Bizi Neler Bekliyor?

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...