11.8 C
İstanbul
Pazar, May 12, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
AnadoluEdebiyatManşetÖykü / Roman

Bohçacı

Neşe Kazan

-Seni bohçacıya veririm haaa…!

Bütün tatlı yaramazlıklarımızın son bulduğu andı o an.
Özellikle bahar ve yaz mevsimlerinde icra edilen bir meslekti.
“Boooçacı geldi aanııım!” sözleri hafif nameli söylendiğinde istediğiniz kadar saf alın, menziline mutlaka girerdiniz.
Hele ki bahçede konu komşu çay sohbeti varsa ufaktan yanaşır, izin bile istemeden oturur, içine dünyayı sığdırabileceğini düşündüğüm bohçasını yere koyar, önce “Bir bardacık suuk su…” ister. Alnındaki teri yazmasının kenarıyla silerken sohbete dahil olmuştur bile…
Ufaktan açılır bohça.
İçinden çarşaflar, havlular, tül perdeler dökülüverir yerlere. Fiyatı da piyasada neyse odur önce. Avı, her “pahalı” dediğinde fiyat kırar.  Öyle olur ki artık sudan ucuzdur. İhtiyacı olsun olmasın atar üzerine sattığı malı.

– Hadi ver şu kadar da gideyim, bak bu sıcakta nasıl yordun beni. Ben yine satarım. Sorun değil. Ama sen bu kadar ucuzunu bulamazsın.

Öylesine yapışır ki, almaktan başka çareniz kalmaz sanki. ‘Yeter ki gitsin’ alışverişidir aslında bu. Çünkü bilirsiniz ki bohçacılar kafayı bir kişiye taktı mı kovsanız da gitmezler. Tek çıkış yoludur satın almak.
O yüzden babaannem asla “Bu kaça?” diye soru sorma gafletine düşmemişti. Zamanla mağazalar açılınca pek hükümleri de kalmadı.

Geçmiş zaman, bir sahil kasabasına taşınmıştım.

1987 yazı…
Akraba adına kimsenin olmadığı bu şehirde yalnızlığımı bana unutturan kişiye komşu dense  de o benim komşudan çok  arkadaşım oluyordu.
Çocuklarımız aynı yaşlarda ama o benden daha aktif ve hatta daha becerikli.
Kalbinde ne varsa dilinde.

Öylesine dobra.
İnsan sarrafı desem yeridir.
Kim iyi, kim kötü bir çırpıda anlatıveriyor ki tecrübesi yaşanmışlıklarıyla sabit.
Bana da sadece gard almak kalıyor yabancısı olduğum bu şehirde.
Birlikte hemen hemen her gün çay sohbetimizle koca bir kışı deviriyoruz ki onun kendi ailesiyle geçirdiği zamanlarda kendimi çok yalnız bile hissediyorum.
Ve ardından bahar geliyor.
Bahçede çay içmeye çağırıyor beni. “Çocuklar da şöyle sere serpe oynasın.”
Kapısının önünde oturuyoruz. Bahçe kapısından yoldan geçeni de görüyoruz bu arada.
Ama yoldan geçen bohçacıyı hesaba katmıyoruz.
Davetsiz misafir.


Giriyor, seriliyor sergisini arkadaşımın  resmen kovmasına rağmen.
“Bi bardacık suyu da mı esirgiycen benden?” deyince akan sular duruyor. Arkadaşım cömerttir. Getiriyor soğuk suyu. Doyasıya içiriyor. Sarıyor peçeteye iki poğaça.
-Hadi hadi! diyor.
-Başka kapıya.
Döküyor bohçacı ne varsa ortaya.
“Almam” diyor arkadaşım. Bu mücadeleyi kim kazanacak bilemiyorum.
Bir ara “kaça” diye sorduğunu duydum arkadaşımın.
-Eyvah! dedim. Geliyor gelmekte olan.
Üç aşağı, beş yukarı derken….
En olmayacak fiyatı verdi.
Şimdi ikisi de çekiştiriyor çarşafı.
Bohçacı isyanda.
Ama ille satmak da istiyor.
Nasıl bir gaza geldiyse sudan ucuz bir fiyata vermeye razı olurken bir yandan da hızla bohçasını topluyor.
Tarafımca izlendiğinin farkında bile değil.
Yüzü kıpkırmızı olmuş.
Bir an evvel olay yerini terk etmek ister gibi bir hali de var.
Söyleniyor.
Birkaç cümleyi yakalıyorum belleğime kazımak için.
Dudaklarından dökülen kelimelere 30 yıldır her aklıma geldiğinde gülüyorum
-Sen benden de çingene çıktın valla be!….

Vallahi böyle dedi.
Sonrasında o bohçacı bizim sokağa hiç gelmedi.

İlgili Haberler

Herkül

okuryazarkitaplar

Tarihte İlk Türk Alman İlişkileri Ve Etkileşimi

okuryazarkitaplar

Bir Öykü: Ulu Zeytin Ağacı

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...