14.3 C
İstanbul
Perşembe, May 9, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
EdebiyatManşetÖykü / Roman

Bir Öykü: Ulu Zeytin Ağacı

Gözde BAŞLI AKIBAT

Bahar iyiden iyiye yüzünü göstermeye başlıyordu. Havaların ısınması ile canlanan doğa insana enerji veriyordu. Hele ki Behramkale Köyü gibi bir yerde yaşıyorsanız hem ruhunuz hem bedeniniz besleniyordur. Sabahın erken saatlerinde havanın mis kokusu, gözlerinizin gördüğü eşsiz manzara, doğanın kendi içindeki ahenkli sesi… Bunca güzellik içinde bir de yöresel lezzetleri var ki değme gitsin.

İşte bu güzellikler içindeki köyde yaşayan Ömer’e misafir olalım hep beraber. Bakalım bizi nasıl bir hikâyenin içine sürükleyecek.

Okulun kısa dönem tatili ile sabahları daha geç kalkan Ömer, o gün arkadaşları ile Ahmet Dede’den hikâyesini dinlemiş oldukları bir antik kent olan Asos’taki Athena Tapınağını görmeye gideceklerdi.

Son zamanlarda mitolojik hikâyelere ilgi duymaya başlayan Ömer, “İleride belki arkeolog olurum.“ diye düşünüyordu ki annesinin seslenmesiyle irkildi ve odasından çıkmak zorunda kaldı. Kahvaltı zamanıydı.

Ömer’in ailesi Behramkale de pansiyon işletiyordu. Behramkale köyü antik kentin surları içinde yer alıyordu. Asos kenti denize bakan tarafta kurulmuşken Behramkale Osmanlı zamanında bu kentin zıt yönünde kurulmuş bir köydü. Antik kentin girişi en tepede bulunur ve buraya taşlı bir yokuş tırmanılarak ulaşılırdı. Behramkale günümüzde pansiyon, hediyelik eşya dükkânları, restoranların olduğu turistik bir yer haline geldi.

Baharın gelmesi ile köyde yaşayan esnafın turizm sezonuna hazırlıkları ufaktan başlamıştı. Ömer ağzına bir lokma bir şeyler attı. Babası, “Oğlum oturup yesene.” Dedi. Bizim tayfa ile buluşacağım babacım, sözleşmiştik. dedi Ömer. Ömerin annesi, “Ama Ömer bugün bize yardımcı olursun diye düşünmüştüm.” Söz annecim, çok geç kalmam. Gelince bir çırpıda yaparım benden istediklerinizi. E o zaman Ahmet Dede’ye selam söyle, dedi babası ve oğluna göz kırptı.

Ahmet dede, köyde çok sevilen birisiydi. Küçük bir restoranı vardı, köydeki herkes ona ‘Dede’ diye seslenirdi. O herkesin Ahmet Dede’siydi. Çok okurdu, çok bilgiliydi. Tarih okuduğunu anlatmıştı bir sohbetinde. Ömer Dede mesleğini artık yapmasa da tarihe tutkusu hiç bitmemişti. Ellili yaşlarının ortasında ani bir karar ile İstanbul’dan buraya yerleşmişti. Kim bilir, belki de bir sevdiğinin kaybı onu buralara getirmişti. Herkesle sohbet eder, tatlı diliyle güler yüzüyle insanlarla sohbetleri bağımlılık yapardı. Çocuklar ise hem eğlendiren, hem de öğreten Ömer Dede’lerinin hikâyelerine bayılırdı. Dede Ömer ve arkadaşlarına antik çağda burada kurulu olan Asos antik kentinden bahsetmiş, kentin koruyucusunun tanrıça Athena olduğu efsanesini anlatmıştı.

Ömer yürürken Ahmet Dede’nin, “Athena‘nın ağacı, zeytin ağacıdır.” dediği aklına takıldı, bununla ilgili mutlaka sorular sormalı, zeytin ağacını öğrenmeliydi. Ömer arkadaşlarıyla buluşacakları yere yaklaşmıştı. Eren, Zeynep ve Ayşe de onu bekliyordu.

Zeynep, ”Buradayız Ömer.” Eren, “Tatilde bari biraz uyusaydık.” Ayşe hemen Eren’e,  “E sen gelmeseydin o zaman, istersen git, uyu.” dedi. Ama zamanda ne yaptınız diye meraktan çatlarım, diye cevap verdi Eren, bunun üzerine hep birlikte gülüştüler.

Tam

“Hadi, artık gidelim.” Ömer’in bu seslenişi ile antik tapınağa giden tepeyi tırmanmaya başladılar. Antik kentten kalan kalıntıları ve tapınağı gezdikten sonra hemen dönüp Ahmet Dede’den Athena ve zeytin ağacı efsanesini öğrenelim, diye yolda kararlaştırdılar. Daha önce sayısız kere bu kalıntılarda gezmişlerdi ama Ahmet Dede’nin anlattıkları ile o zamanları hayal ederek gezmek bir başka güzel olacaktı. Ömer’in kafasında hala zeytin ağacı vardı. Bu ağacın önemi acaba neydi bu kadar? Köye inince ilk fırsatta soluğu Ahmet Dede’nin yanında alacaklardı.

Kentin ören yeri giriş kapısı olan tepedeki kapıdan içeri girdiler. Biraz ilerleyince en tepede olan Athena tapınağına ulaştılar. Manzara büyüleyiciydi, görkemli Ege Denizi alabildiğince uzanıyordu. Karşıda Midilli Adası vardı, hafif esen rüzgar ile sanki zaman durdu manzara karşında, hepsi sessizce izliyordu Ege’yi.

– Ne güzel bir yere yapmışlar kenti, büyüleyici, diye fısıldadı Ayşe.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı 0439de1f83d82de244ffffb396b44755-383x1024.jpg

Ömer anlatmaya başladı: “Biliyor musunuz? Burada yapılan kazılar yapılmış ve bu eski kente ait bazı eserler bulunmuş. Maalesef çoğu da yurt dışına kaçırılmış. Ahmet Dede’nin anlattığına göre, tapınakta tanrıça Athena adında bir heykel varmış. Amerikalılar tarafından götürülmüş. Nasıl bir heykeldi acaba? Şu sütunları görüyor musunuz, üzerinde kabartmalar varmış. Bir kısmı Boston ve Louvre Müzesi’nde, bir kısmı da İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde saklanıyormuş. Herakles diye bir kahraman varmış o çağlarda. İşte bu kabartmalar da onun ile ilgili hikâyeler anlatılıyormuş, kabartmalar nasıl diye sordum Ahmet Dede’ye. Tablo gibi düşünmemi söylemişti bana. Tablo gibi tüm hikâyeyi kabartma olarak sütunlara işlemişler. Keşke bulunan eserler ait oldukları yerde kalsalardı, sergilenselerdi, bizim de görme şansımız olurdu.“ dedi ve devam etti.

“Benim şu an asıl merak ettiğim zeytin ağacı efsaneleri. Ahmet dede: ‘Athena’nın ağacı zeytin ağacıdır.’ demişti. Bir sürü efsanesi varmış ve önemli bir ağaçmış. Nedir bu efsaneler ve ağacı bu kadar önemli kılan? Bunu bir an önce öğrenmek istiyorum.“ Ömer bunları söyleyip sustu; ama zihninde Ahmet Dede’nin söylediği canlandı. Şöyle demişti: ‘Antik çağlarda insanların inandığı tanrılarla anılan ağaçlar vardır, zeytin ağacı da Athena’nındır. Allah tarafından insanlığa gönderilen zeytin ağacının insanlığın kadim dostu olduğunu düşünürüm hep. Çünkü çağlar boyu insanlığa destek olmuştur. Bu yüzden, bu ağacı sonsuza dek korumalıyız. Bizim kadim dostumuzdur o.

Ahmet dedenin bu söylediklerini düşünen Ömer’in, bir an önce bu ağaç ile ilgili Ahmet Dede’den öğrenmesi gerekenler vardı. Eren’in konuşması ile Ömer’in zihninde konuşan Ahmet dede sustu.

Hadi dönelim madem, şu zeytin ağacı hikâyesini, ben de dinlemek isterim, dedi Eren.

Bir an önce gitme hevesi ile tepeden koşarak inelim diye söylendiler ve başladılar koşmaya.  Ne oldu, nasıl oldu, kimse anlamadan, birden Ömer’in ayağı bir dala takıldı, korku ile gözlerini kapadı.

“Ah, yavaş, seni tutmasam yuvarlanacaksın, bir yerine bir şey olacak.” Gözlerini açan Ömer, göğsünde onu saran bir ağaç dalı gördü. Kafasını kaldırınca ulu bir zeytin ağacının onu sarmaladığını fark etti, bir anda gözleri fal taşı gibi açıldı. ‘Nasıl yani’ diyebildi. “Harikalar diyarında mıyım yoksa?” diye düşündü.

– Düşüyordun, tutmasaydım fena düşecektin, diyen ulu ağaç yavaşça dallarını Ömer’den çözdü.

– Sen! Sen nasıl konuşuyorsun? Hiçbir şey anlamadım! Rüyadayım sanırım, neler oluyor?

– Hayır, rüyada değilsin, tutmasaydın seni aşağı yuvarlanacaktın. Evet ben konuşuyorum, Zeytin ağacı. Ben de senin gibi bir canlıyım. Sanırım sen de beni duyabilenlerdensin ender kişilerden birisisin.

– Ama bu nasıl olur?

O sırada yukarından gelen sesler dikkatini çekti Ömer’in. Kalabalık bir insan topluluğu üzerlerinde beyaz kıyafetlerle bilmediği bir dilde konuşarak yürüyorlardı. Antik kentin biraz önce onların girdiği ören yeri kapısına doğru gidiyorlardı. Kapı görkemli görünüyordu ve önceki gördüğü gibi yıkıntı da değildi. Bir dakika! diye düşündü, gözlerini ovaladı, tekrar baktı. Antik kent tüm ihtişamı ile sapasağlam karşısındaydı. Şaşkınlıktan ağzı açıldı.

– Hey, iyi misin? dedi Ulu zeytin ağacı.

– Ben buna inanamıyorum nasıl olur bu? Ben neredeyim? Beni nasıl oluyor da fark edemiyorlar?

– Benimle konuştuğuna göre seni göremezler. Assoslu onlar, belki Aristo’nun felsefe okulundan geliyorlardır. Belki de tapınağa ziyarete gidiyorlardır.

Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen Ömer ulu zeytin ağacına şaşkın şaşkın bakmaya başladı.

– Sen bir zeytin ağacısın ve benimle konuşuyorsun. Ben şu an antik kentte ve antik çağdayım. Beni kimse göremiyor. Anlamakta zorluk çekiyorum, anlamadığım için de korkuyorum. Ne oldu bana?  Ne kadar garip, bunlar olmadan önce aklımda hep zeytin ağacı vardı ve o kadar yürekten istemiştim ki senin hikâyeni öğrenmeyi, şimdi burada durmuş seninle konuşuyorum. İnanması çok güç.

– Zeytin bütün ağaçların ilkidir. Ben herkese aitim ama hiç kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.

Ömer bunları söyleyen zeytin ağacına baktı ne kadar da heybetli görünüyordu zeytin ağacı.

– Korkma, bir şey olduğu yok. Dileğini öyle içten istedin ki ben de isteğini duydum. Demek zeytin ağacının hikâyesini merak ediyorsun. Öyleyse dinle bakalım çocuk. Benimle ilgili çeşitli efsaneler vardır. Bunlardan bir tanesini anlatayım istersen. İlk insan Hz. Âdem öleceğini hisseder ve Allah’ tan kendisini ve tüm insanlığı bağışlaması için yalvarmaya karar verir. Oğlu Şit’i bu konuda görevlendirir. Cennet bahçesine yollar. Bahçenin koruyucu meleği Şit’in duasından sonra iyilik ve kötülük ağacından üç tohum verir. Hz. Âdem ölünce bu tohumları ağzına koymasını ve kendisini bu şekilde gömmesini söyler. Vefat eden Hz. Âdem’i oğlu Şit söylendiği şekilde gömer. Hz. Âdem’in gömülü olduğu yerde kısa süre sonra üç ağaç yeşerir. Bunlar zeytin, sedir ve servi ağacıdır.

Heyecanı ile biraz yatışan Ömer, ağacın anlattıklarına ilgi duymaya başlamıştı.

– Bilmiyordum bunu, anlatacaklarını daha da merak ettim şimdi.

Bu arada antik kente giden bazı insanların elinde küpe benzer bir şeyler vardı. Dikkatini çekti Ömer’in.  Gözleri onlara kayıyordu. Ulu zeytin ağacı bunun üzerine merakını gidermek için:

– Zeytinyağı içindir o küpler. Zeytinyağını o şekilde muhafaza ederler. Zeytinyağı insanlığa verilen en büyük armağanlardandır. Her derde devadır zeytinyağı, otur bakalım yamacıma da devam edeyim.

Ağacın altına yavaşça oturdu Ömer. Ulu ağaç anlatmaya devam etti. “Sıvı altın derler zeytinyağına, birçok alanda kullanırlar. Kralları taç giymeden önce içinde zeytinyağı bulunan bir yağ ile yağlarlar. Merhem yapımında kullanırlar ki birçok yaraya, derde devadır. Kutsal yer dedikleri tapınaklarda, dinsel törenlerde tapınağı aydınlatma için kullanılan kandillerin yakılmasında kullanırlar. Yemeklerinde kullanırlar. Hatta antik çağ yazarı Cato bu dönemin yemek kültürünü anlattığı kitabında zeytin mezesi tarifi vermiştir. Dünyanın en eski zeytinyağı fabrikası Klazomenai kentindedir. Senin zamanında burası Urla diye geçer. Dünyadaki en yaşlı zeytin ağacının Manisa Kırkağaç’da olduğu söylenir. Biz zeytin ağaçları o kadar değerliyiz ki bu insanlar için, tarihte zeytin ağacı koruma yasası çıkardılar. Solon Yasaları denir bunlara. Ağaca zarar vermenin cezası çok ağırdır. Hatta bazen ölümdür. Hipokrat’ı duymuşsundur, tıp biliminin babası… Hipokrat yıkanamayan insanlara zeytinyağı ile vücutlarını ovmalarını söyler. “

Aklına bir şey gelen Ömer heyecanla: “Aa, yeni doğan bebeklere de zeytinyağı sürerler. Annem bana zeytinyağının besleyici olduğunu o yüzden banyodan sonra sürdüklerini söylemişti. Ayrıca bunun eski bir gelenek olduğunu, hepimizi bu şekilde yağladıklarını anlatmıştı. Hatta anneannem içinde güzel kokulu yağların olduğu zeytinyağı karışımını cildi için hala kullandığından bahsetmişti. Bu eski bilgiler kaybolmadan demek bizim günümüze dek geldi.”

“Dilden dile çağdan çağa aktarılan bilgiler, hala bunların kaybolmaması ve yaşatılması bana mutluluk veriyor. Kıymet bilinmesi ve korunması, tıpkı biz ağaçların korunması gibi önemli.” dedi ulu zeytin ağacı.

Ömer, geçen gün yaşadıkları bir olayı anımsadı ve anlatmaya başladı:  “Ağaçların korunması dedin. Kısa süre önce arkadaşlarımız ile yaşadığımız bir olayı hatırladım şimdi. Okuldan eve dönüyorduk. Yolda oyun oynamayı kararlaştırdık. O gün okulda tarih dersinde deniz yolları  ve fetihleri işlemiştik. Hemen bir oyun kurduk aramızda. Biz bir adayı keşfeden denizcilerdik. Oynayarak eve dönerken arkadaşım Eren, kılıç yapmak için yolumuzun üzerindeki ağacın dalını kırdı. O sıra da Ahmet Dede oradan geçiyormuş, bunu görünce, “Yapmayın!” diye bize seslendi. Önce kızgın geldi sesi, yanımıza yaklaşınca gerçekten kızdığını anladık; ama bize, üzüldüğünü hem de çok üzüldüğünü söyledi “Ağaçlarda bizim gibi canlıdır. Her şeyi duyarlar, hissederler.” Dedi. Ayrıca doğa ve insan yaşamında ne denli önemli bir yere sahip olduğunu anlattı. Tüm bunların yanı sıra insan ruhu için de şifa kaynağı olduğundan bahsetti arkadaşım hepimize. “Şimdi sen onun elini ya da kolunu kopardın. Bir düşün bakalım, senin elin ya da kolun kopsa ne olurdu?” diye sordu, hepimizi o an hüzünlü bir düşünce sarmıştı. Bunun yanı sıra bu ağaç ve dalının herhangi birimize, bir dikkatsizlik sonucu zarar bile verebileceğini de söyledi. Bundan sonra hep birlikte ağaçlara daha dikkat etmeye karar vermiştik. Meğer onlar da bizim gibi hissedermiş her şeyi. Sonraki gün restorana gittiğimde Ahmet Dede bana zeytin ağacı ve Athena’dan bahsetti, bende o zamandan beri çok istiyordum bu efsaneleri öğrenmeyi ama hayal bile etmemiştim bir zeytin ağacı ile konuşacağımı.”

“Demek ki bu dileğini temiz bir kalp ile çok derinden diledin ki şimdi karşımdasın.” diye devam etti ulu zeytin ağacı. “Efsanelere geri dönelim şimdi, sana anlatmak istediklerim o kadar çok ki… Nuh tufanı ile devam edelim. Hani tüm dünyanın bir tufan ile yok olması anlatımı vardır. Hz. Nuh bir gemi yapar ve o geminin içinde her canlıdan birer çift koyar. Tufan sonrası her yer su ile kaplanır. Kara hiç görünmez. Günler sonra Hz. Nuh suların çekilip çekilmediğini anlamak için bir güvercin salar. Güvercin ağzında bir zeytin dalıyla geri döner. Bu yüzden ağzında zeytin dalı tutan güvercin ümidin, yaşamın ve barışın simgesi olarak kabul edilir. Aynı zamanda Zeytin dalı ölümsüzlüğün de sembolü olur. Çünkü büyük tufana karşı zeytin ağacı direnmiş ve canlı kalmıştır.”

Ömer duydukları karşında hayretle “Aa!” dedi. Öğrendikçe heyecanlanıyor, merakı artıyor, zeytin ağacının daha çok anlatmasını istiyordu. Sanki etraflarındaki her şey silinmiş. Bir tek ulu zeytin ağacı ve kendisi kalmıştı. Ağaç anlattıkça Ömer o efsaneyi sanki kendisini sahne izleyicisi gibi hissediyordu. Ulu zeytin ağacı anlattıklarıyla Ömer’i efsanden efsaneye sürüklüyordu santi tarihi görerek yaşıyor gibiydi.

– Mitolojik bir hikayeye vaktiyle ağaçlar zeytin ağacından kendilerinin kralı olmasını istemişler. Zeytin ağacı onlara: “Allah’ın ve insanların bende övdükleri yağımı bırakıp da ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?” demiş ve ağaçların isteklerinin kabul etmemiş.

– Peki kim olmuş ağaçların kralı?

– Anlatıldığına göre karaçalı olmuştur kral. Zeytin ağacının eski çağlarda tanrıların ağaçlarından biri oldu da rivayet edilir. Örneğin Eski Mısır’da, zeytinin tanrıça İsis’in meyvesi olduğu inancı varmış. Eski Mısırlılar ilk önce kendilerinin zeytin ve zeytinyağı üretmeyi bildiklerini söylerlermiş. Çünkü onların inanışına göre İsis onlara zeytin ağacını dikmeyi onu hasat etmeyi ve işlemeyi öğretmiş. Çocuk kral denilen bir kral varmış Mısır’da. Adı Tutankamon.  Tutankamon’un başında, zeytin ağacı yapraklarından yapılma bir taç vardır. İşte bu taç adalet tacıdır. Şimdi gelelim senin merakının ve öğrenmek istediğin Athena ve zeytin ağacı efsanesine.

Bak, diyerek bir dalını kaldırıp, Asos antik kentini ve tapınağını işaret etti zeytin ağacı. Ömer başını çevirip oraya doğru baktı. Tüm ihtişamı ile kent ve devasa tapınağı gördü. “Bu kentin koruyucu tanrısı Athena’dır. Şu tepede gördüğün tapınak da ona adanmıştır. Senin zamanında hala kalıntıları olan tapınak da bu tapınak işte.”

– Kenti ve tapınağı şu zaman ki hali ile çok merak ettim, gidip görmeyi isterdim.

– Ne demek istiyorsun? Ben nasıl gezerim? Bu şekilde istediğim zamana ya da merak ettiğim yere gidebilir miyim?

– Bence bunu şimdilik ertelemelisin. Başka bir zaman da orayı da gezebilirsin.

– Şu an burada olduğuna göre ve benimle konuştuğuna göre zaman içinde bana sorduğun bu sorunun cevabını öğreneceksin. Efsane şöyledir: Antik Yunan’da Atina şehrinin koruyucusunun kim olacağını belirlemek için Zeus tanrılar meclisini toplar. Alınan karara göre en değerli hediyeyi veren bu Atina şehrinin koruyucusu olacaktır. Denizlerin tanrısı olduğuna inandıkları Posiedon bir at hediye eder. Bu at hem çok güçlü hem de çok hızlıdır. Zeus’un kızı olan bilim, sanat ve akıl tanrıçası, aynı zamanda saflığı da simgeleyen Athena zeytin dalı hediye eder. Ağaç büyüyecek, yüzyıllar boyu yaşayacaktır ve ağacın meyvesinden yiyecekler ve pek çok alanda kullanılmak üzere sağlıklı bir sıvı elde edilecektir. Bu sıvı yaraları iyileştirecek, geceleri aydınlanmayı sağlayacak, ağaç gölgesi ile sıcak havalarda insanlara serinlik sağlayacak, kuruyan dalları da yakmak için kullanılabilecektir. Böylece yarışı Athena kazanır. Zeytin ağacının anlamlarına bereket de eklenmiş olur. Bu sebeplerden dolayı kutsal sayılan bir ağaç olarak kabul edilmiş. Roma’nın tanrıçası Minerva’nın Ro Poloma’ya bu ağacı verdiğine inanılırmış. İmparatorluğun zeytin tarımını yayması ve geliştirmesi ile zeytinyağı ticaretinin imparatorluğun güçlenmesinde katkısı olduğu da bilinir.

Ömer dikkat kesilmiş halde zeytin ağacını dinlerken, birden dizinde bir sızı hissetti ve derinden gelen, adını söyleyen sesler duymaya başladı. Elini dizine götürdü dizi kanıyordu. Acı ile içinden “Oof! Dizime Zeytinyağı sürmeliyim.” diye geçirirken gözleri kararır gibi oldu. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. Gözlerini geri açtığında karşısında Zeynebi gördü. Zeynep: ona telaşla: “Ömer iyi misin? Neredeyse yuvarlanıyordun çok korktuk.“ dedi.

“Ömer bu zeytin ağacının dalı seni yavaşlatmasaydı çok daha fena düşecektin. Şimdi iyi misin?“ diye araya girdi Eren. Hepsi endişe ile ona bakıyordu. Kafasını dizinden kaldıran Ömer, dalı aşağıya sarkmış ve onu tutmuş gibi duran ulu zeytin ağacını gördü. Sadece ‘Ulu zeytin ağacı.’ diyebildi şaşkınlıkla. Etrafına bakındı biraz. Arkadaşları korkulu ve şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Ömer nasıl olmuştu anlamadan kendi zamanına dönmüştü.  İyiyim, diyebildi.

“Çok korktuk gerçekten. Nasıl oldu anlamadık. Ahmet dedeye bir an önce gidelim dedin, koşmaya başladık ve sen tökezledin ve düştün. Ama ağaç olmasaydı Allah korusun çok kötü olabilirdi.

Ömer hala onu tutmuş gibi duran sarkık dala ve ulu zeytin ağacına baktı. “Sen olmasan yuvarlanacaktım,  insanoğluna yine yardım ettin kadim dost. Sanırım artık biliyorum zeytin ağacını ve hikâyesini. Gidip yarama zeytinyağı sürelim.“ diye mırıldandı.

Yutkundu ve yürümeye devam etti.

İlgili Haberler

Niyeti Düzeltmek

okuryazarkitaplar

Bir Kitap

okuryazarkitaplar

Yasin Efendi

okuryazarkitaplar

2 Yorumlar

büşra Mayıs 18, 2022 at 2:56 pm

bilgilerin hikayelestirilme sekli cok guzel olmuş. okuması çok keyifli bir yazı. elinize sağlik.

Cevap Ver
Ayşe Mayıs 22, 2022 at 8:39 am

Çok güzel bir öykü olmuş, eline kalemine sağlık

Cevap Ver

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...