11.8 C
İstanbul
Pazar, May 12, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
Manşet

Pınar’la İstanbul Lezzetleri-2

Yazar: Pınar Baykara KAPTAN

Selamlar sevgili dostlar,

İlk gezinin ardından karaladıklarım çevremden çok olumlu yorumlar aldı. Görüş ve fikirlerini paylaşan dostlarıma teşekkürler.

Seyahati kelimelere dökmek hep içimde tuttuğum bir sevgiydi. Şimdilerde sanırım gün yüzüne çıkarıyorum. Bu süreçte destek ve teşviklerinde ısrar eden Sevgili Dostlarım Ebru, Vesile, Ayşegül, Hakan’ a ve Mert Bey’e tekrar özel teşekkürlerimi iletiyorum.

Güneşli, harika bir Pazar günü, “İstanbul Lezzetleri”nin 2. Gezisi için bir araya geldik.

Rotamız Beyoğlu – Çukurcuma – Cihangir… “İstanbul Lezzetleri”nin ikinci durağı HACI ABDULLAH.

Lezzetli okumalar efendim, buyurunuz….

Bölge: Beyoğlu – Çukurcuma – Cihangir

Mekân: HACI ABDULLAH

12.30’da buluşacağız, biraz daha vaktimiz var, içimizdeki o feci(!) sesi dinleyip Kızılkayalar’da ilk molamızı verdik. Öyle açız ki… Soğuk açık ayran ve birer ıslak hamburgerle yetindik. Doyacağını bilince acıkmak ne de güzel…

İstiklal Caddesi’nde ilerleyip sağda Ağa Camii’ni görünce hemen yanındaki caddeye girdik. Burası eski ismiyle Sakızağacı yeni ismi Atıf Yılmaz Caddesi. Hacı Abdullah bugünkü gezimizin merkez mekânı ve bu cadde üzerinde sol kolda kalıyor. 1888’de Padişah II. Abdülhamit’in bizatihi verdiği ruhsat ile açılan lokanta Osmanlı Saray Mutfağının muhteşem lezzetlerini aslına sadık kalarak bugünlere taşımış. Ahilik teşkilatının günümüzde devam eden çok başarılı bir örneği olarak hayatını sürdürüyor. Ahilik, binli yıllarda Anadolu’da kurulmuş bir esnaf dayanışma teşkilatıdır. Muhteşem bir disiplin ve prensipler bütünü olarak döneminin Sivil Toplum Kuruluşu aynı zamanda.

Önce içerde bir keşif yapıyoruz ve ardından şefe soruyoruz: “Hacı Abdullah’ ta ne yenir?” İşte tavsiyeler ışığında bizim seçimlerimiz:

• Et suyu çorba

• Zeytinyağlı lahana ve Yaprak Sarma, Kuru dolma

• Ciğer Sarma

• Kuzu Tandır – iç Pilav

• Keşkek

• Karışık Komposto

Et suyu çorba orta halli, zeytinyağlılar iyiydi. Ciğer sarma, ciğerin ızgara ve yahni versiyonlarına yakın duran güzel bir lezzet. Ciğeri bu form ve lezzette bulmak pek kolay olmuyor, denenebilir. Kuzu Tandır – İç pilav çifti muhteşemdi. Karnınızı doyurmayı geçtim, ruhunuzu da doyurmak isterseniz mutlaka sipariş vermelisiniz. Tavsiye ediyorum. Ve keşkek… Üzerine kızdırılmış tereyağı ve kırmızı pul biber gezdirerek servis edildi ki harikaydı. Bilip ve sevenlerdenseniz mutlaka denenmeli. Tavsiye ediyorum.

Hoşaf ve kompostolar, ayrı izahı hak edecek kadar özel ve güzel. Sofra kültürünüzde bu yardımcı yemekler var ve seviyorsanız şayet çeşit, sunum ve lezzetleri sizi mutlu edecek. Özellikle karışık Kompostosu harika.

Çıkarken evime güzel lezzetler götüreyim derseniz de, lokantanın içinde ev yapımı reçeller, turşular beğeninize sunuluyor. Hacı Abdullah; tarihi kökleri, dekorasyonu, vizyon-misyonu ve elbetteki yemekleri ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir adres. Bütünüyle tavsiye ediyorum.

Sohbet-müzik-yemekler derken zaman nasıl akmış bilemedik, Hacı Abdullah’ a izzet-i ikrâmı için teşekkür ettik, Çukurcuma’ ya doğru yola koyulduk. İstiklal Caddesi’ni yatay ve diken kesen tüm cadde ve sokaklar Kabataş – Karaköy – Tophane hattına yokuş aşağı bağlanıyor. Biz de Galatasaray’ a gelip sol koldaki Yeni Çarşı Caddesi’nden aşağı doğru kendimizi bıraktık. Cumbalı evleri, arnavut kaldırımı dar sokaklar görünce öz çekim pozisyonumuzu aldık. Vesile’nin yeni telefonunu hayırladık.

Yeni Çarşı, Tophane’de Kılıç Ali Paşa Camii’ ine kavuşuyor ama yolda isim değiştirip Boğazkesen oluyor. Biz Boğazkesen’i bitirmeden geri dönüp Çukurcuma Caddesi’ne saptık ve böylece Çukurcuma semtine giriş yapmış olduk. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi sırasında ordularıyla buradan geçerken “Cuma namazını şu çukurda kılalım” demiş, bu bölgenin adı Çukurcuma kalmış. Semt, ismiyle müsemma Taksim ve Cihangir’e göre çukurda kalıyor. Bölgedeki ilk durağımız Masumiyet Müzesi… Orhan Pamuk’un hem romanının hem de müzesinin ismi.

1950’lerde başlayıp 2000’lere kadar devam eden Kemâl ile Füsun’un aşkının ve günlük yaşama ait eşyaların sergilendiği bir dönem müzesi. Romanda 83 bölüm, müzede ise her bölümü temsilen 83 kutu/vitrin yer alıyor. Vitrinlerin bazıları hâlihazırda na-tamam, bu açıdan yaşayan bir müze burası. İçeri girince hava, koku ve sessizlik sizi eski İstanbul’a doğru götürüyor. Vitrinin birinden “Nereden sevdim o zalim kadını” süzülüyor. Başka bir vitrinde rahmetli Zeki Müren’in genç yaşlarına ait bir sahne fotoğrafı cam kolonya şişelerinin arasında ışıl ışıl… En çok bu vitrinin önünde kalıyorum, numarası altmış yedi. Ruhumun sükûneti kucakladığını hissediyor, huzur ve tebessümle dolaşıyorum.

Masumiyet Müzesi, ziyaretçilerine nostaljik bir yolculuk, huzur, sükûnet ve mutluluk vadeden ve bunu ziyadesiyle yerine getiren ödüllü bir müze efendim. Bütünüyle Tavsiye ediyorum.

Çıkışta kapıdaki check-in, özçekim ve sosyal medya molasından hemen sonra keşfe devam ettik. Çukurcuma, günümüze ulaşan tarihi yapıları ve dar sokaklarıyla dikkat çeken bir semt. The Guardian gazetesi seyahat ekinde Çukurcuma hakkında bir makale yayınlayınca şöhreti ülkemizin dışına taşmış. Sağlı sollu antikacıları, tasarım dükkanları pek meşhur fakat pazar günü olduğundan çok azını açık bulabildik. Birkaçını dolaşıp günün hatırası olan birkaç alışveriş yaptık. Minik bir yokuş çıktık, her 2 adımda 1 durup arkamızı döndük, Galata Kulesini seyrettik. Kuleyi bu tırmanışta çok güzel bir açıyla seyretmek mümkün. Köşeyi dönüp de düzlüğe çıktık, artık Firuzağa’dayız. Ve beni günün en çok heyecanlandıran yerindeyiz, Asrî Turşucu… 1913’ te Fatih’ te kurulmuş, 1938’ de şimdiki yerine taşınmış bu güzel mekân, Cihangir’ in Alâmet-i Farikası konumunda. Adile Naşit ve Münir Özkul’ un muhteşem filmi Neşeli Günler’in çekildiği yer burası. Filmi çok severim, ondan mütevellit burada olmak beni çok mutlu ediyor. Bardakta turşularımızı çatalla yedik, Ayşegül şalgam suyu içti, Memleket havası, hmmm☺ Ve elbette ki turşulu fotoğrafımız…

Aç karına turşu yiyince daha çok acıktık sanki… Asri’den çıkıp Firuzağa’da devam ettik ve Hakan’ın bahsettiği mekana geldik. İsmi Datlı Maya. Diyebilirim ki, gördüğüm en özgün mekanlardan bir tanesi. Çok eski bir taşfırından – Firuzağa Taş Fırını – lokantaya devşirilmiş, küçücük bir o kadar da sıcacık bir işletme. Taş fırında pişen lahmacun ve pideleri için “bize has” diyorlar. Nar ekşili Antakya lahmacunu ve 3 çeşit soğuk tabak sipariş ettik. Özellikle süzme yoğurt+pancar ile yapılan mezesi tadılmalı. Antakya lahmacununu da ben ilk kez tattım ve sevdim. Servisler küreklerde yapılıyor, 100 yıllık semaverinden çayınızı kendiniz dolduruyor, taş kurnasında eliniz yıkayabiliyorsunuz. Keşfedilecek detay bir hayli zengin. İp ucunu çok vermeyeyim, büyüsü kaçmasın, gidiniz, görünüz, tecrübe ediniz isterim. Bütünüyle Tavsiye ediyorum.

Buradan da mutlu ayrıldık… Hava kararmak üzere… 1491 Miladî Firuzağa Camii’ni gördük. O da sevimli sıcacık ahşap bir yapı. Müezzini akşam ezanına hazırlanıyordu. Sağ çaprazındaki Swedish Point Coffee’de yorgunluk kahvemizi içerken günün kritiğini yaptık, sonraki gezinin tarihini belirledik. Muhitteki çoğu yapı gibi minik, samimi ve zarif. Çalışanları genç insanlar. Onlar da sıcacık ve umut dolu. Kahvelerimize fallar kapadık yine atıp tutmaca oynadık. Yine çok keyifli dakikalar geçirdik ve Firuzağa’ya selam durarak Cihangir’ in yukarılarına doğru revan olduk, 10 dakikalık yürüyüş ile Sıraselviler’den Taksim’ e bağlandık ve bir “İstanbul Lezzetleri”ni daha noktaladık.

Kemal’ e nazire yapıyor ve diyorum ki; “Herkes bilsin, çok mutlu bir gün geçirdim…”

Tüm dostların gönlüne sağlık… İyi niyet, temiz kalp ve muhteşem uyumunuz için müteşekkirim… Sonraki gezimizde belki Haliç’e uzanır, Fener/Balat ‘ a uğrarız, kim bilir;) Sevgiler…

İlgili Haberler

Orta Çağ Avrupa’sında Anne Olmak

okuryazarkitaplar

Ben Bu Cihana Sığmazam

okuryazarkitaplar

Sihirli Sorular 1

Kübra Kaya

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...