15.2 C
İstanbul
Pazar, May 12, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
SahneEditörün SeçimiManşetSinemaYeniler

Yönetmenin Dilinden “Senden Bana Kalan”

Bir Güney Kore uyarlaması olan “Senden Bana Kalan” filmi, 2006 yapımı olan “Bir Milyonerin İlk Aşkı” filminin uyarlaması. Senaryosu Levent Kazak’a, yönetmenliği ise Abdullah Oğuz’a ait film ile ilgili olarak yönetmen Abdullah Oğuz’la “Senden Bana Kalan”ı konuştuk.

Uzatmadan sözü Abdullah Oğuz’ a bırakıyoruz:

– Yönetmenliğin çok iyi bir yönetici olduğunu düşünüyorum ve bir de sabırlı ve sakin olacaksınız.

– Senden bana kalan filmi neyi anlatıyor?

– Bu film bence o çok aşk filminden daha çok on sekiz yaşında bir gencin adam olma hikayesidir. Daha iyisini çekmek için yola çıktım. Bence orijinalinin senaryosu başarılı. İzlediğimde filmin sonunda ağlamıştım zaten; ama Kore filmleri daha çok karton karakterler olduğu için hikayeleri aslında bize uygun ama bize fazla komik geliyor çünkü onların yorumları çok farklı. Yani açıkçası biraz karikatür olduklarını düşünüyorum. Adaptasyonda Levent KAZAK’la çalıştık. Levent zaten iyi bir senaristtir. Ama aynı yerden bakmadığımızı anladım. Ben daha çok dram yönüyle ilgiliydim ama Levent daha çok Koreliler’in komik, karikatürist tarafından baktı. Bir takım sahneleri çekmedim. Çünkü ben daha farklı bir şey yapmak istiyordum. Aslında çekilmiş bir filmi yeniden çekmek en büyük challenge. Ben çekilmiş bir filmi asla tekrar çekmezdim. Masalsı bir dünya kurmaya çalıştım. Buna tabi Kaz Dağları ve Yeşilyurt köyü. Gerçekten mükemmel yerler. Çok işime yaradı, efsane yerler. Aslında biz onu öyle olduğu için seçmiştik. Böyle masalsı bir şey anlatmak istedim aslında. Tabi ki aşk bu işin içinde bu işin çok önemli bir masalsı yönü. Tabi köşe yazarları buna çok farklı şeyler yazdılar. Biri dedi ki Apo’nun Toskana’sı… Biri de tam o görmek istediğimiz bir dünya yaratmış, sakin, çok kalabalık değil aslında. Tabi ki benim çok uğraştığım şeyler var orada. Yani filmi orijinalinden daha iyi yapmak adına uğraştığım şeyler. Mesela ne bileyim çocukların oyun diye ortaya koydukları hikâye benim için gerçekle masal arası aslında kendilerine gönderme yaptıkları bir şey. Yani asıl hikâyenin tamamlanmamış kısmını oyunda koyuyoruz ya da görüyoruz o mutlu sonu.

Meryem ile Elif birbirine benziyor.

Şimdi iki kadın arasındaki bağ belli. Çünkü ikisi de hayata tutunmak zorunda. Meryem’in daha acıklı bir hikayesi var. Meryem eşiği atlatırsa Meryem’in önünde bir de gelecek var. Elif’in hikayesi ise şu anda kısa bir hikaye olacak ve bitecek. İkisinin de güce ve hayata tutunmaya ihtiyaçları var. İkisi de karakter olarak birbirine benziyorlar.

Kara bulutlar şimdi geliyor.

Kasvetli o havayla flashback onun hatıraları onun günlük güneşlik hava aynı kare içerisinde… İki ayrı atmosfer ve derinlik farklı bir şey çıktı.

Şimdi ben döndüm dediği sahnede artık biliyoruz ki kız hasta ve bu işin sonu maalesef günlük güneşlik olmayacak. Kara bulutlar şimdi geliyor. Çünkü kız hasta ve maalesef sonunda kurtaramayacak. O yüzden o anı günlük güneşlik göstermek istemedim.

İşin en zor kısmı yağmur sahneleriydi.

Çok güzel romantik sahnelerin yanında çok depresif, geçmişe dönük ve karanlık sahneler de var. Renklendirme yaparken -o grilik zaten benim çok sevdiğim bir ton- zaten o şemsiye ile kendi başına kalıp düşündüğü ve yavaş yavaş geçmişi hatırlamaya başladığı yağmur sahneleri… Yani bir şeyler yapabilmeniz için size bir sürü oyuncaklı olanak veriyor.

Galiba o işin en zor sahneleri o yağmur sahneleriydi. Çünkü bir defa çok da  İstanbul’un ortasında değilsiniz. Gerçekten çok iyi hatırlamıyorum bir sürü tanker sayısınca o kızcağızın üzerine su boşalttık, Ekin’in üzerine. Gerçekten hastalandı ve kendisini bir kaç günde ancak toparlayabildi. Bu çok zordu. Bu bir yönetmen için büyük lüks. Kız gerçekten titriyor ve siz sahneyi daha gerçekçi çekiyorsunuz. Bu durum çok işime yaradı.

O kızcağız on iki kere öldü.

Benim için en zor sahne filmin ilk sahnesi. Filmin ilk sahnesi ilk planı altı kare, son sahnesi altı dakika. Altı dakika tek plan, yani altı dakikalık tek plan. Belki insanlar bunun altını çizemiyor ama filmin beğenilmesinde bütün bunların olduğunu düşünüyorum. Bu benim için bir challenge. Kar yağıyor, çok soğuk,herkes çok yorgun. Ve bu sahneyi on iki kere çekmek zorunda kaldım ve o kızcağız –Neslihan-  on iki kere öldü. Çok kolay bir şey değil, zor.

Künye:

Filmin Türü: Aşk, Dram

Yönetmen: Abdullah Oğuz

Oyuncular: Zeynep Kankonde, Ekin Koç, Neslihan Atagül

Ülke: Türkiye

Filmin Özeti: Çocukluğunda annesiz ve babasız kalan Özgür, büyükbabasının mirası sayesinde zorluk görmeden, biraz da şımartılarak büyümüştür. Büyükbabasından kalacak olan miras sayesinde rahat ve sorumsuz bir hayat sürmeyi planlarken 18 yaşına bastığı gün işlerin hiç de umduğu gibi gitmeyeceğini öğrenir. Özgür mirası alabilmek için vasiyetnamede yazan bir şartı yerine getirmek zorundadır. Buna göre İstanbul’dan Çanakkale’nin Adatepe köyüne taşınacak ve burada bir yıl geçirecektir. Özgür bu şartı yerine getirmezse mirasın yalnızca ufak bir kısmını alabilecek, geri kalan kısmı ise hayır kurumlarına bağışlanacaktır. Mirası hak ettiğini düşünen Özgür, Adatepe’ye gider ve kendini bekleyen yeni hayata böylece atılmış olur. Adatepe’de onu büyük sürprizler beklemektedir. En büyük sürpriz ise beklenmedik bir anda hayatına giren Elif olacaktır.
Yönetmenliğini Abdullah Oğuz’un üstlendiği sıcak bir aşk filmi olan yapımda başrolleri genç oyuncular Neslihan Atagül ve Ekin Koç paylaşıyor. ANS Prodüksiyon’un yapımcılığını üstlendiği projenin uyarlama senaryosu ise Levent Kazak’a ait. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Gamze Pelin Gökçe, Zeynep Kankonde, Sabri Özmener, Wilma Elles ve Doğa Konakoğlu gibi isimler yer alıyor.

İlgili Haberler

Karahantepe…

okuryazarkitaplar

Pınar’la İstanbul Lezzetleri-3

okuryazarkitaplar

Amerika’yı Kim Keşfetti?

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...