15.6 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
ManşetFelsefeKöşe & Yazı

“AN”da olmak, FARKINDA olmak…

An”da olmak, farkında olmak, son zamanlar da ne çok duyuyoruz bu cümleleri değil mi?

Son zamanlarda, özellikle kitap okurken, okuduğum sayfayı 4-5 kere tekrar okumam gerekiyordu. O “an”da olamıyordum. Zihnim başka yerlerde, hayatın getirisi ile artan gelecek kaygısı ya da yaşanan bir deneyim ile geçmişte olan bir anıyı tetikleyip geçmişte dolaşıyordu. İşte bunun üzerine, nefes eğitmeni hocamızla yaptığım bir sohbet üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Yana yakıla zihnimin takılı kaldığı kaygı, duygu, düşünce, inanç gibi şeylerden bahsettim. Yaşıyorum ama yaşadığım zamanın hiçbir kalitesi yok, bana bir şey katmıyor çünkü zihnim benimle değil kafamı toplayamıyorum, odaklanamıyorum.  Dikkatim başka yerde diye bayağı bir şikâyet de bulundum. Ne ilginçtir ki kendimi kendime şikâyet ediyordum. Zihnimden yabancı gibi bahsediyordum. Benim kontrolümde olmadığından, bana itaat etmediğinden, benim otomatik olarak onun peşinden sürüklendiğimden yakınıyordum. Bunun sonucu olarak bazı düşüncelerin duyguların inanç ya da davranış nasıl adlandırırsanız onların yaşamımıza nasıl etki ettiğini bulmak isteğim. Doğduğumuz andan itibaren öğrendiklerimiz, zihnimizin kayıt ettikleri, aktarılan bilgiler ve yaşadığımız zamanın getirisi ile bu düşüncelerin besledikleri korku, endişe, kaygı, duygu, davranışları nasıl beslediği, özgür olduğumuzu düşündüğümüz ama aslında zihnimizin bizi yönettiği gerçeği. Acaba hangi düşünce bize aitti, hangileri kalıp?

Zaman Algısı İnsanlarda Nasıl Değişiyor

Şöyle söylesek, sanırım yanlış olmaz, farkında olamadığımız her an, yaşadığımız an da değiliz, yaşadığımız an da olabilmek içinse, zihin kontrolü sağlanmalı deniliyor. Şimdiki anın önemi var olan tek anın olmasındandır. Geçmiş yaşandı, gelecek ise yaşanmadı.

Geçmiş için “olup bitenler zihnimizdeki anılardan ibarettir” tanımlaması kullanılıyor. Gelecek için ise henüz olmayan, gerçekleşmeyen, zihnimizde olan hayal ya da kurgu olarak tanımlanıyor.

“An”da olmamanın kötü tarafı ise yaşamı kaçırmak. Farkında olmak ya da “an”da olmanın sırrı nedir? Zihnimiz ya da bilinçaltımız sanırım bunun kilit noktası, çünkü farkında olmadığımız her an yaşanılan “an”da değiliz. Bedensel yani fiziksel varlığımız ile “an”da ama zihinden geçen düşünceler geçmiş ya da gelecekte. İşte beden ve nefes bizi var olan şu anda veya şimdiki zamanda tutmaya yarayan birer çapadır. Doğru nefes ve beden farkındalığı ile dikkatimizi zihnimizde uçuşan düşüncelerden “an”a kaydırabiliyoruz. Dolayısıyla zihnimiz geçmiş ve gelecekte olmaya o kadar alışmış ki artık otomatik olarak biz bedensel olarak var olan şu “an”da olsak da, bir işle meşgul olsak da zihnimiz otomatik pilota bağlanıp şimdiki zamandan farklı yerde olabiliyor. Mesela araba kullanmayı yeni öğrenmeyi başlayan bir insan ilk direksiyona geçtiğinde tüm dikkati o “an”dadır; ancak zaman ilerledikçe öğrenmenin de verdiği bilgi ile otomatik olarak artık ne yapacağını bilir, bir nevi direksiyona geçtiğinde biliyorum diyerek ilk zamanda ki gibi tam dikkat ile o “an”da değildir. Hareketleri otomatikleşmiştir. Direksiyonu nasıl tuttuğu vitesi nasıl kullandığı vs hepsi otomatiktir “an”da kalarak bu eylemi gerçekleştirmiyordur. Bir düşünelim direksiyon başına geçtiğimiz de aklımız nerede? Yaptığımız hareketlerde mi yoksa gün içinde yapılacaklar, gidilecek yerler, ödenecek faturalarda mı? Bir örnekleme daha verelim: Sevdiğiniz bir manzaraya karşı oturduğumuzu düşünelim, ilk an da ne kadar güzel diyoruz devamında zihin devreye giriyor otomatik pilota bağlıyor aklımıza bir sürü düşünce beliriyor geçmiş ya da gelecek ile ilgili tıpkı bir önceki örnekte olduğu gibi bedenen ordasınız ama zihnen farklı yerde. Ne manzara ne de yaşanan “an”ın farkındalığı kaldı. Bu sadece bizi o zamanı yaşamaktan değil bir zaman sonra negatif düşünce döngüsüne sokuyor. Psikolojik olarak yıpratıyor, ilerleyen zaman da belki de fiziksel bir hastalığa sebep olabiliyor.

Bu zihnimizin otomatik pilotunun negatif kısmı, ancak bu otomatik pilot diye adlandırdığımız eylemin insanoğlunun hayatta kalma ve evrimleşmesini sağlayan pozitif bir tarafı olduğunu da unutmamız gerekir.

Beynimizin muazzam bir organizma olduğunu biliyoruz. İnsan beyninin var olan en mükemmel bilgisayar olduğu da söylenmekte. Beynimiz doğduğumuz “an”dan itibaren olan her şeyi kayıt ediyor. Aktarılan bilgilerle depoluyor. Bu aynı zamanda insanoğlunun bir durum karşısında oluşturabileceği bir planı olmasını sağlıyor. Misal a noktasından b noktasına gitmemiz gerekiyor. Nasıl gideceğimiz ile ilgili bir sürü plan oluşturuyor her bir planın, izleyeceği yol, yolda karşılaşabilecekleri ve sonucu, aralarından birini seçiyor ve sonuca varıyoruz ya da tehlike anında hayatta kalmak için gereken eylemi yapmak gibi… Burada muazzam bir işlev olarak karşımıza çıkıyor. Beynimizin bu özelliği kendimizi kötü, mutsuz, endişeli olduğumuz zamanlarda pek de işe yaramıyor. Bu negatif duyguların tetikleyici bir anı, olay, düşünce, yorum, vs. tarafından oluştuğu söyleniyor. Örneğin, küçükken bir köpek tarafından kötü bir deneyim yaşayan bir çocuk, erişkin olduğunda köpek gördüğü zaman korkması ve olay olduğu zamanda yanında var olan biri var ise o kişinin davranışı, yorumu ile oradan bir hikâye çıkması. Köpek görseli ile tetiklenen geçmişte kayıtlı kötü deneyim ile korku endişe mutsuzluk hissetmesi, bir anda bu anı geçmişten şimdiki zamana geliyor. Yani zihnimiz bir “an”da inanılmaz bir hızla bir “an”dan başka bir ana geçiş yapabiliyor. Sonuç itibari ile hızla düşünceler öyle bir noktaya getiriyor ki korku endişe mutsuz ya da nasıl tanımlarsanız öyle olabiliyoruz, dikkatimizi şimdiye yöneltemiyoruz. Dikkatimiz burada devreye giriyor işte. Çünkü onu tek bir şeye odaklayabiliyoruz. Neye odaklarsak o şey büyüyor. Devamında fiziksel bedenimiz tepki veriyor çünkü zihni takip ediyor. Zihnimizden ne geçerse fiziksel bedenimiz ona uygun tepki veriyor, hormonlar ona göre üretiliyor. Zincirleme bir reaksiyon gibi devamında uygun olay ve kişiler, durumları kendimize çekiyoruz. Etrafımıza bir bakalım. Beni anlıyor dediğimiz insanlar vardır. Zaman zaman aynı olay örgüsü içindeyizdir, dikkatle bir düşünelim.

Bir süre sonra bu alışkanlık haline geliyor, negatif durum ve düşüncelere alışkanlık oluşuyor, insan iyi şeylere olduğu kadar kötü şeylere de alışkanlık kazanıyor. Olaya bu açıdan baktığımızda hayatımızda devamlılığı olan bazı durumların anlamlandırabiliyoruz. Farkındalık burada anlam kazanıyor. Dikkatin nerede olduğunun farkına varırsan içinden çıkılabiliyor. Doğru çözüm üretebiliyorsun. Dikkat kesildiğin düşüncenin altında yatan sebep, duygu, inanç, anı vs.. bunu bulduğumuzda değiştirme şansımız oluyor. Bu kolay değil tabi ki insanın bunun için çalışması irade göstermesi, değiştirmeye istekli olması, devamında kendi ile çalışması, yüzleşmesi gerekiyor. İrade burada önemli, çünkü nasıl bir spora başladığınızda sonuç için azim disiplin ile sürekli çalışma gerekiyorsa sistem aynı… Düşüncelerimize kendimizi kaptırmamak, arkasından oradan oraya otomatik pilota bağlayıp savrulmamak için hayatımızın kontrolünü ele almamız için zihin kontrolünü öğrenmeliyiz, yani an da kalabilmeli bunu da nefes ve fiziksel beden farkındalığı ile yapabiliriz. Dikkatimizi nefesimize odaklayıp nefes ile bedenimizi hissedersek “an”a geldiğimiz söyleniyor. Nefes egzersizleri ve beden farkındalık meditasyonları da öneriliyor. Düşüncelerimizi yok saymadan farkındalık ile kabul edip geçip gitmesine izin verilmeli deniliyor.

Evrenin zıtlıklardan oluştuğu söylenir ya yani her sorunun bir de çözümü vardır. Bu düşünce ile yola çıkarsak zihnimizin negatife çalışan otomatik pilotundan çıkmanın çözümü farkındalık ve “an”da kalmaktır. Bunun için de çalışmak gerekiyor. Bunu isteyen ve bunun için çalışan herkese kolaylıklar diliyorum.

Yolumuz açık olsun ….

İlgili Haberler

Gençler ve Klasikler

okuryazarkitaplar

İslam’da Kardeşlik

okuryazarkitaplar

Hayat Ağacı Sembolizmi

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...