16.8 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
EdebiyatManşetÖykü / Roman

Ziyaret

                                                 Emine Baş Berberoğlu

Asansörün önünde bekliyorum. Acele ediyorum ya  takıldı kaldı ikinci katta asansör. Bir an önce çıkıp gitmek istiyorum buradan.  Beklemekten vazgeçiyorum. Beşinci kattan aşağıya merdivenlerden inmeye karar veriyorum. Niye geldim ki ben bu doktora? Bu kadın ne anlasın ki kahrolası bir trafik kazasında eşini kaybedip üç çocukla dul kalmanın ağır yükünü. Merdivenlerden sert adımlarla iniyorum. Kızgınlığım kime? Onu da bilmiyorum ya. Bir de dalga geçer gibi :’’Gidin mezarlığa, ne hissettiğinizi eşinize anlatın, acınızla yüzleşin.’’ Kulaklarımda çınlıyor bu cümleler merdivenlerden inerken.

Birinci katta durdum. Sahi ben eşimin mezarına tek başıma hiç gitmedim. Eşimin kardeşi alıyor bizi her pazar evden. Kayınvalidem, kayınpederim ve çocuklarla birlikte gidiyoruz beş aydır mezarlığa. Doktor haklı olabilir mi acaba? Kazanın olduğunu öğrendiğimiz geceyle ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Elime bir bardak su ile ilaç vermişlerdi. Sanki günlerce uykusuz kalmış gibi sürekli uyumak istiyordum o günlerde. Uyudum da. Eve taziyeye gelenleri bile hatırlamıyorum. Yok yok, haklı doktor. Acımla yüzleşmedim ki ben. Mezarlığa yalnız gidebilir miyim acaba? Eve geç kalırsam merak ederler. Çocukların yanında kayınvalidem ve kayınpederim var. Gözüm arkada değil aslında.

 Aylardır ilk defa tek başıma çıkıyorum dışarıya. Otobüs durağına geldiğimde vazgeçtim eve giden otobüse binmeyi. Üç Çeşme Mezarlığına giden otobüse bindim. Eşarp ve çiçek almadım yanıma. Mezarlığın yanındaki camiden abdest alırım. Vardır camide eşarp. Kalabalığa tahammülüm yok bugün.  Otobüs de kalabalık değildi. Şoförün arkasındaki boş koltuğa oturdum. Mezarlığa ilk kez gideceğim otobüs ile. Kaçırmamalıyım ineceğim durağı. Başım mı ağrıyor nedir? Sanki bir ağırlık var üzerimde. Gitmesem mi acaba tek başıma? İyice karıştırdı, karışık olan kafamı bu doktor. Otobüs bir an önce hareket etse iyi olacak. Vazgeçebilirim her an. Tam çok şükür hareket ediyor derken son anda iki kadın koşarak yetişti otobüse. Kadınlardan biri yaşlıydı. Kalkmak zorunda hissettim yerimden. Soluk soluğa kalmış oturdu hemen. Yanındaki genç kadın kızı olmalı. O ayakta gitmek zorunda. Yaşlı kadın biraz oturduktan sonra kalktı genç kadını oturttu kendi yerine. Kız hiç itiraz etmedi. Yaşlı kadınla yan yana durduk ayakta. Onları izlerken kafam dağıldı biraz. Penye bir kazak giymiş asker yeşili, üzerine de siyah cepleri olan bir yelek, çiçekli parçalı kesim uzun etek, lacivert, kenarları şal deseni olan eşarbını da önden bağlamış. Köyde yaşadığı hissi uyandırdı bende. Ona baktığımı fark etti.

‘’Kızım biraz hasta, çok ayakta kalamıyor.’’

‘’Geçmiş olsun.’’

‘’Sağ olasın.’’

Annesinin yerine oturan genç kadına baktım göz ucuyla. Yirmi dört yaşlarında, saçları uzun, sarıya boyanmış ama sadece uçlarında kalmış sarısı. Saçlarını özenmeden toplayıvermiş. Siyah bir kot pantolon, üzerine de uzun kollu mavi gömlek giymiş. Siyah küçük çantasını da çapraz takmış. Hastalığı ne? Merak ettim birazda. Tövbe tövbe nelere bakıyorum. Bana ne insanların kıyafetinden, hastalığından. Kendimi oyalamaya mı çalışıyorum yoksa? Çok konuşasım yok kimseyle. Yönümü çevirdim cama. Dinleyesim yok yol boyunca başkalarının hikâyelerini. Zihnimin içinde geziniyor düşünceler. Ne diyeceğim şimdi ben ölmüş eşime? Duyuyormuş kabirde yatanlar gelen ziyaretçilerin söylediklerini. Kazanın olduğu gün evden çıkışını hatırlıyorum. Siyah takımını ve yeni aldığı beyaz gömleğini giymişti. Hiç sevmezdi takım giymeyi. Düğünümüzde bile çok sıkılmıştı.’’ Akşama iş yemeğim var, geç gelirim ben.’’ Demişti. Bir daha gelmedi eve.

 Üç Çeşme Mezarlığı yazınca bastım butona indim. Benimle birlikte inenler oldu mezarlık durağında. İyi yalnız değilim ziyarete gelenler var hafta içi diye geçirdim içimden. Mezarlık kapısına gelince durdum bir an. Girmesem mi acaba? Sağ taraftaki camiye girenleri görünce camiye doğru yürüdüm. Abdest aldım yavaş yavaş. Namaz kılacaklar için bırakılan etek ve eşarpların arasından bir eşarp aldım. Çıktım camiden mezarlık kapısında bekleyen çiçekçiye doğru yürüdüm. Çiçeklerin çoğu kırmızı karanfildi, iki buket de nergis vardı. Baktım baktım; sonunda iki buket nergisi almaya karar verdim. Büyük siyah demir kapıdan yavaş yavaş mezarlığa girdim. Sol taraftaki mezarlık görevlilerinin bulunduğu binayı geçtim. Etrafıma baktım, büyük büyük kara selvi ağaçları vardı. Her hafta sonu geliyoruz. Hiç dikkat etmemişim ağaçların büyüklüğünü. Birinci ada, ikinci ada diye diye bölümlere ayrılmış mezarlık. Birinci ve ikinci adada bulunan mezar taşlarının üzerinde Arapça yazılar vardı. Yanlış hatırlamıyorsam eşimin mezarı yedinci adadaydı. Her hafta sonu geldiğim yeri de hatırlamıyorum. Çocuklarla birlikte gelince sağıma soluma dikkatli bakmamışım. Yürüdüm asfalt dökülmüş yoldan. Sağıma baktım şehitlere ayrılmış ada, soluma baktım aile mezarlığı, ileride kalabalık bir grup gördüm. Birini defin ediyorlar. Allah rahmet eylesin. Okudum bir Fatiha, on bir İhlas mezarlıkta yatanların ruhlarına gönderdim. Dalgın dalgın yürüdüm Üç Çeşme Mezarlığında. Okudum gözüme takılan mezar taşlarını. Kimi bebek, kimi benim yaşımda, kimi de yaşlı vefat etmiş. Bir tuhaf hissettim kendimi. Gezintiye mi çıktım ben? Nasıl bir ruh halindeyim bugün? Önceden bir ölüm haberi duysam üzülür, ölen tanıdıksa bir de ağlardım. Ama şimdi seyrediyorum sadece etrafı. Hep o ilaçların etkisi biliyorum ben. Duygusuz bıraktılar beni.

 Yedinci adanın girişindeki çeşmeyi görünce sola doğru yürüdüm. Kadının biri mezarın üzerine kapanmış ağlıyordu. Yanlış geldim. Nasıl bir kadın oldum ben? Eşimin mezarını tek başıma bulmakta zorlanıyorum. Okursam yol boyu mezar taşlarını unuturum tabii ki de. Komşumuz hep derdi. ‘’Mezarlıktan geçerken okumayın mezar taşlarını. Unutkanlığa sebep oluyormuş.’’ Mezarlığa girdiğimden beri kaç mezar taşı okudum ben? Geldiğim yöne geri döndüm. Çeşmenin yanına geldiğimde tekrar okudum tabelayı.’’7. ADA’’ yazıyor. Tekrar geri gittim. Ağlayan kadın hâlâ orada ağlıyordu. Kadının yanına doğru ilerlerken, yere oturmuş başka bir kadın oturduğu yerden kalktı. Oturduğu yerden kalkmasaydı görmemiştim onu. Bana doğru geldi. Otobüste yer verdiğim yaşlı kadın tanıdım onu.

‘’O tarafa geçeceksen, beş dakika beklesen. ‘’

‘’Niye?’’

‘’ Kızım biraz ağlasın rahatsız etmeyelim. Nişanlısını trafik kazasında kaybetti. Kızım yaralı kurtuldu kazadan. Dört aydır hastanedeydi. Kaza olunca nişanlısıyla ikisini ayrı hastaneye kaldırmışlar. Nişanlısı yetimhanede büyümüş, kimsesi yoktu. Arkadaşlarından öğrendi kızım bugün mezarın yerini. İlk defa geliyoruz mezarına. Ben de biraz uzak duruyorum. Kızım acısını aylardır içinde yaşıyor. Doya doya ağlasın içini döksün.’’

Genç kadın ‘’ Caner’’ diye bağırınca yaşlı kadını dinlemedim ilerledim ağlayan genç kadının yanına doğru.

‘’Caner beni nasıl bırakıp gittin. Karnımdaki bebeğimiz de gitti o kazada seninle birlikte.’’

Aklımı mı yitiriyorum yoksa kulaklarım mı yanlış duyuyor? Mezar taşına dikkatlice eğilip baktım. Eşim Caner’in mezarı. Çocukların Pazar günü koyduğu çiçekler de mezarın üzerinde duruyor. Ağlayan genç kadın beni fark edince başını kaldırdı bana baktı. Gözüm kadının elinde tuttuğu fotoğrafa takıldı. Eşim ve ağlayan genç kadın yan yana, ellerinde kırmızı kurdelesi ile nişan yüzükleri. Eşimin üzerinde kazanın olduğu gün giydiği takım ile yeni aldığı beyaz gömleği. Bir süre öylece bakıştık genç kadınla.

‘’ Keşke sadece ölmüş olsaydın Caner.’’

İlgili Haberler

Anne Katili Orestes

Kardelen Oğlakçıoğlu

Maria

okuryazarkitaplar

Bir Nasihat Bin Mana

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...