14.3 C
İstanbul
Cuma, May 10, 2024
okuryazarkitaplar
Image default
ManşetEzoterizmKöşe & YazıTarih

Gnostizm Nedir?

Hazırlayan : Simyacı

GNOSTİZM

Gnostizm birçok kaynakta temelinde düalitenin olduğu ve karşıt unsurların çekişmesi fikrinin değişik şekillerde işlendiği mitolojik temelli inançsal yaklaşım tarzı denilebilir. Gnostizm Ortadoğuda halklar ve kültürleri içinde çok farklı yorum tarzlarıyla insanın fikri tarihinde bir olgu olup bu düşünce tarzının dayandığı farklı temeller olmakla birlikte kendisi de özellikle Hristiyanlığın  çıkış atmosferinde kendine topluluklar içerisinde yer edinebilmiş ve bu toplulukların inanç algısına doğrudan etki edebilmiştir. Öncelikle Gnostizmin fikri altyapısını oluşturan düalite kavramını açıklamakla işe başlayalım. Daha sonra gnostizme etki edip ve katkı sağlayan inanç sistemleri, halklar, kişiler, mitolojiler ve diğer unsurları tartışarak bu düşünsel yaklaşımı açıklamaya çalışalım. Gnostizmin peşinden sürüklediği inançlarla ve Hristyanlık dinine etkileri ile yolumuza devam edelim. Nihayetinde Gnostik öğretilerin ezoterizm üzerindeki etkilerine değinelim. Gnostizmi daha iyi anlayabilmek için düalizmin, ve Hristiyan heretizminin öncelikle bilinmesi gerektiğinin altını çizmekte fayda olacaktır.

Düalizm:

“İnsanı özsel olarak diğer canlılardan ayıran başta düşünme olmak üzere, diğer zihinsel olguların gerçek doğasının ve kaynağının ne olduğuna ilişkin felsefî bir soruşturmanın genellikle birbirine karşıt iki temel görüşle sonuçlandığı söylenebilir. Bunlardan ilki materyalizm, diğeri ise düalizmdir” Celal Büyük / Düalizim Bilinç Ve Tanrı

Yukarıda insanın zihin yapısını nasıl çalıştığı tartışılmakta ve bunu karşıt kavramların zihinde belirmesi ve bu karşıtlık yokluyla zihnin harekete geçmesi ve (karşıtların çarpıştırılması) algının ortaya çıkmasına işaret edilmektedir. Aslında bu klasik batı düşünce sistemimin temeli olan tez, antitez, sentez diyalektiğine ulaşılabilir. Tüm bu tartışmanın gayesi zihinsel olguların gerçek referansını buldurmaya yöneliktir.

Terimsel olarak düalizm: Herhangi bir alanda birleştirilip bire indirgenemeyen iki karşıt ve bağımsız ilkenin varlığını ileri süren bu anlayış Batı dillerinde Düalizm, Türkçe’de ise “ikicilik” kelimesiyle karşılanmaktadır.

Üzerinde durulması gereken kavram ikiliktir. Bu ikilik birbirinin zıddıdır. İyi-kötü, doğru-yanlış, batıl-hakikat, karanlık-ışık, ruh-beden, cennet-cehennem… gibi kavramlar düalistik anlayışın tezahürleridir ve inanç bağlamında bu zıt kavramlar çeşitlendirilebilir. Bu kavramlar birbirine dönüşemez ve çatışmacı bir etkileşim içerisindedir.

Gnostizm Bağlamında Düalizm:

Sümerler’in yer-gök tanrısı,

Eski Mısır’ın aydınlık-karanlık ikilemiyle farklılaşan Tanrı telakkisi,

Çin geleneğinde evrendeki her şeyin oluşum ve dönüşümünün dayandırıldığı diyalektik zıt kutupluluğu ifade eden Yin ve Yang kavramı,

Hind-İran kültüründe karanlık ve pasifliği simgeleyen Tamas ile aydınlık ve hareketi sembol edinen Satva ikiliği, farklı din ve geleneklerdeki karşıt temel prensiplerden bazılarını temsil eder. HIRİSTİYAN DÜALİST-GNOSTİK BİR TARİKAT OLARAK BOGOMİLİZM ve AVRUPA HERETİK TOPLUMLARINA ETKİLERİ Halim IŞIK

Heretizm ve Hristiyan Heretizmi:

Yaygın olarak Hristiyanlığa veya Hristiyanlık’taki ana akım mezheplere aykırı düşünen inanan ve uygulamalar edinen ve kilise tarafından mahkûm edilmiş, Hıristiyanlık bağlamında din dışı olarak görülen akım. Hristiyanlık tarihi içerisinde Gnostikler çoğu zaman heretik olarak görülmüştür. Bunun sonucu olarak zorlama, dışlama ve çeşitli ıstırap dolu uygulamalara maruz bırakılmıştır.

İznik Konsili’nde ilk kez özgün metinlerin dışında kavramlar İncil’e sokuldu ve ilk kez heretik (sapkın) üretme süreci başlamış oldu.

Batı kendi içindeki düzen, disiplin, ahlaki konular, yetki ve yönetimle ilgilenirken, doğu Grek dünyası daha çok kendisini tehdit eden heretik akımlarla uğraşmıştır. Bunların tehdit ettikleri alanlar Tanrı, Teslis ve İsa’nın doğası ile ilgili hususlardı.

Heresi veya heretik genellikle “çoğunluktan farkli bir inanca sahip olanlar” şeklinde tanımlanmakla beraber bir dönem Nesturilik çoğunluk teşkil etmesine karşın daha sonra büyük ölçüde yok edilmiş ve azınlık durumuna sokulmuştur.

 Diğer yandan Hıristiyanlar sadece kendi kutsal yazılarını referans olarak kullanan değişik yorumlara dayanan Hıristiyan akımlarını değil, İslam dinini de kendileri gibi Tanrı’ya inananların bir dini saymamışlar, ya Hıristiyanlıktan sapmiş bir akım, sapık/heretik bir mezhep, ya da Hıristiyanlardan intikam almak için İsa’nın can düşmanı Şeytan tarafından Muhammed’e kurdurulmuş sahte bir din olarak görmüşlerdir.

İslam dini 14. yüzyılın sonlarına kadar bir Hıristiyan heretiği olarak görülmeye devam etmiş,

Engizisyon boyunca Müslümanlar ve Yahudiler Hıristiyan heretikler olarak düşünülmedi, çünkü onlar Hıristiyan olduklarını iddia etmediler. Sadece Hıristiyan olanlar heretik olarak kabul edildi.

Heretiklerin önemli özelliğini sıralarsak:

  1. Senkretik bir inanca sahip olmak. Mesela İncil’den bazı görüşlerle pagan ve Yakın Doğu inanışlarını birbirine karıştırmak gibi.
  2. Maddi ve manevi alem şeklinde düalist yoruma sahip olmak.
  3. Yeryüzünde bir kurtarıcının zuhur edeceğine inanmak.
  4. İrfani bilgi/hikmet yanında, büyüsel ve ökültik bilgiyi de kabul etmek.

Hristiyanlık dini içerisinde hemen hemen her yüzyılda birçok heretik hareket veya tarikat var olmuştur bunlardan bazıları belli ölçülerde tekamül süreci yaşayarak ezoterik bir hal alarak ya varlıklarını sürdürmüş ya da ezoterik akımları etkileyegelmişlerdir.

Önemli Gnostik Metinler: Tomas İncili, Yuhanna’nın Gizli Kitabı, Filip İncili ve Pistis Sofya, Enok’un Kitabı, Nag Hammadi Yazmaları

Gnostizm nedir?

Radikal düalizm öğretisi Yunanca asıllı bir kelime olan “gnostikos”dan türemiş düşünce sistemi olarak “bilmek, bilgi, irfân” anlamına gelmektedir. Buradaki bilgiden maksat, akıl ve iradeden ziyade metafizik ve mistik bir sezgi yoluyla Tanrı ile ilişki ve deneyime dayanan bilgidir.  (Mustafa Sinanoğlu, “Seneviyye (Düalizm)”, Diyanet İslam Ansiklopedisi)

Gnostisizm, doğrudan kutsal ilhamın bir sonucu olarak, seçilen kişiye verilen sezgisel bilgi veya “gnosie”yi elde etmeye vurgu yapan “bilgi ve kurtuluş” öğretisi anlamına gelmektedir. Dünyaya karşıtlığı, nefreti, dünyadan kaçışı simgeleyen, şahsî ve iç soyutlanma yoluyla dünyadan kurtuluşu belirten terimdir.  Peki dünyadan kaçış ve nefretin asıl sebebi nedir?

Gnostiklerin çıkış noktası hayat içerinde bu kadar kötülüğün, acının, zulmün var olma sebebi nedir? Taratıcı buna neden izin vermektedir? Neden kötülüklerle dolu bir dünya vardır? Tanrı böyle olmasını istiyorsa demek ki tanrının kendisi kötüdür! Ya da bunun bir başka açıklaması, HİKMET”i mi vardır? Gnostikler işte bu çelişkiye bir anlam vermek isterler ve kendi açılamalarını yaparlar. Bu açıklamayı da düalist bir bakış açısıyla temellendirirler. Aslında gnostiklerin yapmaya çalıştıkları yaratılıştaki hikmeti çözebilmektir. Bu çözümlemeyi yaparken mantığa bürünürler. ( Ya da kendi içerisinde mantıklı açıklamaları vardır.)

Gnostisizm  tanrı, evren, dinî ve dünyevî yönüyle meydana gelen her türlü olay hakkında elde edilen bilginin kaynağının duyu ve akla değil, ilham ve sezgiye dayandığını belirten hem mistik hem de felsefî düşünceyi ortaya koymaktadır. Dünyaya karşıtlığı, nefreti, dünyadan kaçışı simgeleyen, şahsî ve iç soyutlanma yoluyla dünyadan kurtuluşu belirten terimdir. Aynı zamanda Hıristiyanlığın ilk birkaç yüzyılında Roma İmparatorluğu ve Batı Asya’yı besleyen ortodoks olmayan mezheplerin pek çoğunun inanç ve uygulamalarına verilen isim olan gnostisizm’in, Hıristiyanlığın içerisinde gelişen ya da öncesinde bağımsız olarak varlık kazanan bir akım olup olmadığı hakkında alanın uzmanlarının farklı yaklaşımları bulunduğu görülmektedir. Bazıları gnostikleri Hıristiyanlığın ilk filozofları ve teologları olarak değerlendirmekte, gnostisizmi Yunan felsefesinin etkisi altında kalmış bir Hıristiyan teolojisi ve Hıristiyanlığın Helenize hali olarak görmekte görmektedir.

Gnostisizmin İlkeleri:

  1. Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
  2. Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
  3. Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
  4. Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
  5. Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
  6. Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.

Aynı anlayış içerisinde farklı yaklaşımlar açıklanmalıdır. Bu farklı açıklamaların hangi inançları doğurduğunu ana başlıklar halinde açıklayarak devam edeceğiz.

Rudolf Guldmon’ a göre Gnostizm yaşama ilişkin veya insanın var oluşuna yönelik bir tavırdan kaynaklanan bir öğreti olduğunu söyler. Hans Jonas ise gnostizm’i bir din olarak kabul eder. Bultman düalizme dayalı bir din olarak kabul eder.

Şinasi Gündüz ise Gnostizmi bir din olarak görmeyip Ortadoğu dinsel geleneğine dayalı bir meta söylem yani üst söylem olarak değerlendirir. Şinasi Gündüz’ün açıklaması yerinde bir söylem olduğunu belirtmek yaralı olacaktır

Saaabilik ve Maniheizmin tamamı, Yahudili, Hristiyanlık ve İslamiyetin bazı ekol veya mezhepler gnostizmin kapsama alanı içerisindedir.

Ünlü Hristiyan Gnostikler: Gnostisizm’in öncü öğretmenleri arasında 1. ve 2. yüzyıllarda yaşamış Valentin, Simon, Basilide, Carpocrade, Saturnin ve Marcion sayılabilir.

Gnostizm’in Kozmogoni (Evrenin Varoluşu):

Batı Gnostizminde kozmogonik düşünce alemin yaratımı veya zuhuru olarak düşünülmüştür. Batı Gnostizminde Yahudi ve Hristiyanlar için sudur yani tanrıdan zuhur etme anlayışı kabul görmektedir.

Doğu Gnostizminde ise ezeli ve ebedi olan saf bir düalizm söz konusudur. Işık ve karanlıklar tanrısı ve bu ikisinin sonsuz mücadelesi…

Gnostizmde Maddi Alemin Oluşumu:

Saabiler için ışık varlıklarının merak sebebiyle karanlık aleme meyletmesi söz konusudur. Burada pişik tanrısından uzaklaşma, karanlık aleme düşüş ve bunların sonucunda maddi alemin oluşumu fikri kabul edilir.

Maniheizm’de ise karanlık güçler ışık âlemini işgal etme niyetindedir. Yüce Tanrı bunu ünlemek ister ve bu sebeple maddi alemi yaratır. Gnostikler maddi alemi ruhun içinde yaşamaya mecbur bırakıldığı bir hapishane olarak görür. Maddi alemin merkezi de dünyadır. Dünyayı Akronlar denen karanlık güçlerin atadığı –adeta- gardiyan yöneticiler yönetirler. Işık güçleri dünyada tutsaktırlar. Burada ışık güçleri ile olan mücadeleden bahsedilir.

Tüm bu mücadele sonunda neler olacak sorusuna verilecek cevapları şu şekilde sıralamak mümkündür.

Aktif mücadele son bulacak, tanrıdan uzaklaşma son bulacak, günah ortadan kalkacak, iyilik ve kötülüğün mücadelesi pasifleşecek, geçmiş gelecekte yeniden inşa edilecek, her şey aslına yani tanrıya rücu ederek herkes ışıklar içerisinde yerini alacaktır.

İnsanın durumu ise insan karalıkla mücadele yeteneğine sahip olduğu için bütün bu olanları düzeltecektir.

Gnostikler ışık aleminin çağrısına cevap verebildiği için kendilerini seçilmiş olarak kabul ederler. Saabiler’e göre yalnızca Saabi anne babadan doğanlar ve Şit Peygamberin izinden gidecekler kurtuluşa erecektirler. Bu yönüyle Saabilere ırkçı bir yaklaşım içerisindedir denebilir.

Maniheizmde ise evrensek kurtuluş öğretisi vardır. Yani herkes ışık özü veya parçacığı taşır ama Maniheistlerde bu ışık çok daha fazladır.

Valentinus’a göre insan ruhları şu şekildedir.

  1. Pnevmatikler/Ruhsallar: Kurtuluş için sadece Gnosise ihtiyaç vardır.
  2. Psişikler/Nefsaniler: İyi ile kötü arasında seçim yapmak zorunda olanlar.
  3. Maddiler: Hiç ışığı olmayanlar, toprağa dönüp yok olacak olanlar.

İnsan yapısı Gnostikler için ruh ve beden olarak iki kavramın bir araya gelmesinden müteşekkildir. Bu anlayış Platon’da ruh ve bedenden ayrılığı olarak işlenirken Eski ve Yeni Ahitte insan tanrı suretinden zuhur eder, hayat maddi alemin dışındadır. Cansızlık dünyaya ait olan bir kavramdır.

Gnostizmde Nefs:

Öncelikle belirtmek gerekir ki nefs beden veya ruh değildir. Dimurg denen yaratıcı insan ruhun nefs üfler. Burada nefs kötücül bir kavram olarak karşımıza çıkar. Pavlus beden-ruh düalizminden bahseder ve bunlar zıt kutuplardır. Bu durumda Gnostik trikonometriye göre insan beden ruh ve nefsin birleşiminden oluşan bir canlıdır. Bu aslında parçalı insan anlayışının ürünüdür. Nefs ve bedenin birleşmesi kötülüğü beraberinde getirir. Tasavvufi düşüncede de bu etkiyi görmek mümkündür.

Gnostizmde Beden: Beden Dimurh’un ürünüdür ve kötürdür. Nag Hammadi’ye göre beden aşağılık düşman ve bir mezardır. Valentianlar’a göre madde ve beden kötü arzu ve ihtiraslardan meydana gelmiştir. Maniheistlere göre ise beden insani bir hayat taşımayan bir canavardır ve tekrar karanlığa dönecek olandır. Corpus Hermeticum’a göre beden cehalet örtüsü, kötülüğün kaynağı, yolsuzluk ve ahlaksızlık bağı, yaşayan ölüm, açıkta kalmış ceset ve soyguncudur.

Saabilere göre ise gemi soyan ve yutan yırtıcı bir deniz ve yedi başlı bir ejderhadır. Pavlus’a göre bütün olumsuz niteliklerin kaynağı, günahın krallığını yürüttüğü kötü bir mekandır.

Dimurg İnanacı:

Madde ve  bedenin yaratıcı tanrısıdır. Köken olarak ışık aleminden gelmekle birlikte karanlık aleme düşmüş olandır. İçerisinde ışık özellikleri az da olsa hala vardır. Saabiler ona Ptalh Derler. Dört hayat döngüsü vardır ve dördüncüsü südurun son aşamasıdır. Dördüncü südur tanrıya en uzak olandır. Dolayısıyla dördüncü sudur tanrıya en uzak alemdir. Bu durum da dünyada yaşayan insan da tanrıya en uzak konumdadır. Bu aleme Ptahl yani Dimurgh düşmüş durumdadır. Bu yüzden o cahil, aymaz ve günahkârdır. O karanlığa şekil verir ve insanla maddi alemi yaratandır.

Valentinalar’da Dimurg: Dişil olan hikmeti sembolize eder. Tanrıdan uzaklaşmıştır. Hikmet ve Dimurg madde ve bedenin oluşumuna sebep olur. Yani Dimurgh’un kaynağı da Hikmet’e  çıkar.

Nag Hammadi’de Dimurg: Hikmet farklı alem yaratma ihtirasındadır. Tanrıdan zuhur eden Aeonlar (alemler) vardır. Alemler ışık alemler ve alt alemler diye ikiye ayrılır ve aralarında sadece ince bir perde vardır. Hikmet maddi aleme adeta düşük yapar ve bir aslan canavar (aslan başlı bir yılan) dünyaya getirir.

Bu canavar maddi alemde sağına soluna baktığında kimseyi göremediğinde kibirlenir ve “Benden başka tanrı yoktur.” der. Bu canavar cahil, aymaz ve aptaldır. Çünkü ışık tanrısının farkında bile değildir.

Maniheizmde Dimurg: Burada Dimurg cahil , aymaz ve aptal olarak görülmez. O tanrının emriyle çalışan ışık güçlerinden bir görevli olarak görülür. Karanlık güçleri yenecek ve kutsal ışık unsurlarını kurtarması için tanrı Urmensch’ı (insanı) kurtarmak için Hayat Ruhu’nu yaratır. Urmensch’un beş silahı vardır. Bunlar: ateş, rüzgar, su, ışık, hava’dır. Hayat Ruhu karanlık alemine iner ve Urmench’ı kurtarır Urmench ise ilk insandır. Yüce Tanrıdan bir başka elçi canlılar arasında kadın ve erkek suretinde dolaşır. Hayvanları, bitkileri ve diğer canlıları yaratır. Arkonlar bunu fark ederler. Eril ve dişil iki arkon çiftleşirler. Birleşen bu arkonların adları Adem (Saklas)  ile Havva (Namrael)dır.

Beden: Beden şekil itibariyle Dimurga benzer çünkü beden de tanrının suretinde zuhur ettiğini söylemiştik.

Saabiler’de Ptahn Adem’i kendi suretinde Havva’yı ise Adem’in suretinde yaratır. Maniheizm’de ilk insan çifti Dimurg’un suretindedir. Beden asla kurtuluşun konusu olarak düşünülemez yani bedenin cennete (ışık alemine) yükselmesi mümkün değildir.

Nefs: Tabiatında kötülük vardır. Kötülük aleminin özelliklerini taşır. Dimurg’un yaratımı başarısızdır. Yaratılan ilk insan hareketsizdir ona nefs üflendiğinde hareket kabiliyeti kazanması beklenir ama yine hareket edemez. Çünkü hayat verme gücü yalnızca ışık tanrısına aittir. Nefs kozmik güçlerin bir parçasıdır ve onlar tarafından yönetilmektedir. Nefs akronların kötü tabiatlarını taşır. Aynı zamanda tabiatın tüm eksiklik ve kısırlığını da nefs taşımaktadır. O bu alemde hırs ve ihtirasların ifadesidir.

Ölü deniz yazmalarında insan: İnsanın iki psişik yönü vardır. Bunlardan birincisi olan hakikat ruhu kaynağını ışıktan alır ve ışık prenslikleri yönetir. İkincisi ise yalan ruhudur ki bunun kaynağı karanlıktır ve onu karanlık meleği yönetir. Son güne kadar insan bu iki unsur arasında tercihini yapmalıdır. Yalan ruhu aynı zamanda insanın nefsine denk düşmektedir.

Ölü deniz yazmalarında ruh: Köken ve tabiat olarak beden ve nefs birbiriyle aynıdır. Ruhun ana vatanı ise Işıklar âlemidir. Ruhun nitelikleri: Hayat, ölümsüzlük, ışık, verimlilik, adalet, iyilik düzen vb… olumlu olan her şeydir.

Ruh ilahi bir plan gereği dünyaya indirilmiştir ve bedene hapsedilmiştir. Bunun sebebi ise karanlığın mütecaviz tavırlarının olması, karanlığın tekrar kendi kaos alemine gönderilmesi ve kutsal ışık varlıklarının kurtarılmasıdır. Görüldüğü gibi ruhun büyük bir kozmolojik misyonu vardır.

Gnostizmde ruh dişil bir ışık gücüdür ve öz itibariyle iyi ve kötülükten uzaktır. O ölümsüz tabiatın göstergesidir. Ruh hiçbir zaman bedende olmaktan hoşnut değildir. Aşağıda Gnostik dinlerin ruhla ilgili yazdığı cümleler onların bakış açısını daha iyi ele vermektedir.

Maniheizm: “Ben bir ışık gücüydüm; ama şimdi şeytanlaın zırhını/elbisesini giyiyorum. Yüce Tanrıya ait bir kızdım. Bugün ise yeryüzünün şekilleri ve cinsleriyle çevrildim. Tabiatı itibarıyla hayat dolu bilgeydim. Hiç hayat taşımayan bu canavara nasıl tutsak oldum? Ben başlangıçtan itibaren ilahi olan bir ölümsüzdüm. Ölümün kötülüğü içinde buraya gömüldüm. Onlar bana, Arkonlar’ın zehrini içmemi söylediler

Saabilik: “Ben (ruh) Uthralara (ışık ruhlarına), kardeşlerime şöyle diyeceğim: Aranızda ben ne günah işledim? Ben aranızda ne günah işledim ki siz beni aldattınız ve aranızdan uzaklaştırdınız? Siz beni yaşadığım mekandan tutsak olarak aldınız, beni kandırdınız ve babalarımın evinden beni uzaklaştırdınız.”

Ruhun bedene girmesinin ilahi amacı da insanın kurtarılmasıdır.

Ey ruh! Sen bu âleme düşmanları yakalamak üzere geldin.”

“Ey ruh yüksel, ilerle, cesede gir. … Asi yılan, kanun tanımayan yılan senin tarafından zincirlenecek. Ejderha senin tarafından zincire vurulacak. Kötü varlık olduğu yerde kat/edilecek. Gücüne kimsenin güç yetiremediği Karanlık Kralı senin tarafından bağlanacak.”

Gnostik Kurtuluş Öğretisi: Ruhun beden ve nefs hapishanesinden kurtularak kendi asli alemine, yani ilahi ışık alemine dönmesini merkezi bir düşünce olarak kabul eder. Gnostik düalizmine göre, sonunda her şey kendi alemine ve asli yapısına/niteliklerine döner. Yani ruh, anavatanı olan ışık âlemine dönerken, beden ve nefs ise ait oldukları karanlık ve kötülük aleminde kalırlar.

Ruhun kurtuluşu için yapması gereken bazı temel şeyler vardır. Öncelikle ruh, kendisini tutsak eden maddi âlemden ve bedenle nefsin her türlü arzu ve isteğinden uzak durmalıdır. Bu, kendisinin gerçek varlığının farkına varması ve ya kendisini bilmesi için şarttır. Ancak bu arzu ve isteklerden uzak durmanın sınırı nedir? Bu konuda Gnostik gelenekler arasında farklı anlayışlar bulunmaktadır. Maniheizm gibi bazı akımlar, mutlak asketizmi ve dünyevi yaşamla tüm ilişkileri minimum düzeye indirmeyi şart koşarken, Sahillik gibi bazı gelenekler ise sınırlı bir asketizmi öngörürler. Ancak genelde Gnostikler, benliği dünyaya bağlayan şeylerden elden geldiğince uzak durmaya çalışarak, maddi hayata karşı olumsuz bir tavır sergilerler.

Ruhun kurtuluşu açısından önemli olan ikinci aşama ise, maddi âleme ve bedenle nefsin arzularına karşı çıkarak kendi benliğinin bilincine varan ruha, yüce tanrısal alem tarafından kurtarıcı bilginin, yani Gnosisin verilmesi, bahşedilmesidir. Tıpkı ruh gibi yapısı itibarıyla bu aleme ait olmayan Gnosisi tanımlamak, başkalarına anlatmak mümkün değildir; ancak o, ne olmadığı şeklinde negatif özelliklerden uzak olduğunun vurgulanmasıyla ifade edilebilir. Örneğin o, akılla öğrenilen, anlatılabilen, ulaşılabilen ve bu âleme ait olan bir bilgi değildir gibi. Gnosis, kurtuluşu hak eden ruhlara bir aracı ilahi varlık (Redeemer) vasıtasıyla ulaştırılır. Gnosisi alan ruh kurtulmuş olur. Kendi asli varlığının tam olarak farkına varamayan (günalıkar) ruhlarla kurtuluş yoluna bir türlü girememiş olanlar konusunda Gnostik gelenekler arasında çeşitli farklı yaklaşımlar vardır. Tam olarak temizlenememiş olan ruhların, bedenden ayrılış sonrası – Maniheizm’de olduğu gibi- tekrar tekrar bedenleşerek kurtuluş yoluna girene kadar dünyada yaşayacağı ya da -yine Maniheizm ve Sabiilikte olduğu gibi- bedenden ayrılış sonrası ruhun ilahi aleme doğru yükselişte çeşitli semavi alemlerde konaklayarak buralarda temizleneceği düşünülür. Kurtuluş yoluna hiç girememiş olan ruhların ise ya dünyanın sonundaki kıyamette kötü arkonlarla birlikte Suf denizine (cehenneme) gidecekleri ya da -Mani öğretilerinde olduğu gibi- reenkarnasyon yoluyla temizlenene kadar dünya yaşantısını sürdürecekleri var sayılır. (EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yıl: 7 Sayı: 14 (Kış 2003) ——— 1 GNOSTİK ANTROPOLOJİ (*) Şinasi GÜNDÜZ)

.

Düşüş Motifi

Gnostisizmin kutsal tarih anlayışında ışıkla karanlığın aktif mücadele döneminin oluşumunu açıklayan ve dolayısıyla birçok gnostik bakış açısının temel taşını oluşturan bir doktrindir. Gnostik mitolojide önemli bir yere sahip olan düşüş, temel olarak ışık âleminin dışına çıkmayı ifade eder. Mitolojik anlatım içerisinde bu düşüş ya da ışık âleminin dışına çıkma, günah veya hata nedeniyle ayrılma, ışık aleminden dışlanma ve belirli bir gayeyle kasıtlı olarak gönderilme şeklinde olabilir.

Tanrıdan tezahür eden bu ilk ilahi varlık (Sophia) -bütün gnostik geleneklere göre- dişi bir figürdür. Sophia farkında olmadan kendisini oluşturan yüce varlığa karşı gitgide ilgisizleşmeye ve onu unutmaya başlar; zira bu dişi figür yalnızlıktan sıkılmakta ve kendisine bir eş aramaktadır. İşte onun bu hareketi, kendisinin gittikçe yüce tanrıdan ve ilahi âlemden uzaklaşmasına ve ışık alemiyle karanlık alemi arasında bir ara alem oluşturmasına yol açar. Gnostik düşünceye göre, yüce tanrıyı veya ilahi öğretiyi unutma ve buna karşı ilgisizlik şeklinde de olsa hata ve günah, kişinin kirlenmesine ve ilahi alemden uzaklaşmasına yol açar. Kirlenen kişinin ise bu kirlerden temizlenmeden ışık alemine dönmesi veya orada yer alması söz konusu olamaz. Bu nedenle kişinin, kurtuluş için gerekli şartları yerine getirene ve günahlarından temizlenene kadar ilahi alemin dışında kalması kaçınılmazdır. Dolayısıyla tanrıın ilk tezahürü olan Sophia da hatası nedeniyle ilahi alemin dışına itilir. Yalnızlıktan sıkıkan Sophia’nın hatası onu, ezeli-ebedi ışık olan tanrının yerine gölgesel kaotik bir yapıya sahip olan karanlığa yönelmeye iter.

Sabiilikte Ruh’dan başka diğer düşmüş ışık varlıkları da söz konusudur. Sabii literatüründe ikinci hayat, üçüncü hayat ve dördüncü hayat olarak da nitelenen Yuşamin. Abatur ve Ptahl. Ruha’nın dışında ilahi alemden düşüşün üç safhasını oluştururlar. Sabii literatüründe Ruha’nın düşüşünün zaman ve şekliyle ilgili açık bir ifadeye rastlanılmazken diğer üç ışık varlığının düşüşü bu ilk şekilde ele alınır. Her şey ezelden beri birbirinden aynı mekanlarda yaşayan ışık ve karanlık alemlerinden ışık alemine ait bazı varlıkların yüce tanrının iradesi dışında karanlığı merak etmeleriyle başlar. Bu varlıkların karanlığı merak edip onu öğrenme arzusuna kapılmaları ışık aleminden sırayla tecrit edilmelerine neden olur. Işık aleminden tecrit edilen varlıklar ise ilahi alem dışında kendilerine ait bir mekan oluştururlar. Öncelikle karanlığı merakından dolayı Yuşamin, ışık aleminden uzaklaşır ve ışık aleminin karanlıkta olan sınırlarında kendisine bir dünya (şakina) kurar. Sonra Yuşamin’in dünyasındaki varlıklar (muhtemelen Yuşamin’in tezahürleri) karanlığı merak eder ve ona bakarlar. Bunun üzerine Muhtemelen karanlık alemini oluşturan kafa suyun etkisiyle onların sureti yansır ve bu yansıma bir başka düşmüş varlık şeklinde müşahhaslaşır. Bu düşmüş varlık Üçüncü Hayat ve Abatur isimleriyle de isimlendirilen Bhaq Ziva’dır.

Gnostikk mitolojide işlenen ikinci düşüş modeli, ruhun (insan ruhunun) madde alemine gönderilmesi ya da atılması düşüncesine dayalıdır. Yukarıda ele aldığımız düşüş modeli temel yapı itibariyle ışığın (yüce tanrıdan zuhur eden ışık varlığının) karanlıkta yansıması şeklindeyken, ruhun düşüşü modelinde ışık varlıklarının bizzat kendilerinin karanlık alemine indirilmeleri veya atılmaları söz konusudur.

Gnostiklere göre insan üç unsurdan oluşur: Beden, can (nefs) ve ruh. Bunlardan beden ve can bu aleme yani süfli madde alemine aittir; zira beden, yüce tanrıdan kaynaklanan, onun tarafından yaratılan bir şey değil. Kötü varlık Demiurg tarafından karanlık alemine ait olan madde kullanılarak oluşturulan bir unsurdan (veya nefs) ise yeryüzüne bağımlı olan bedenin maddi aleme yönelik hislerini, arzu ve isteklerini ifade etmektedir. Öte yandan insanı oluşturan üçüncü unsur ruh ise ilahi âlemden doğum ve ölüm çarkına sahip olan bu süfli aleme düşmüş bir cevherdir. Işık âleminden gönderilen bir başka ilahi varlık tarafından asli tabiatının kendisine öğretilmesi yoluyla uyarılması ve böylelikle nihai kurtuluşun sağlanması, gnostik steriolojinin temel çerçevesini oluşturmaktadır.

Kaynak:

Hıristiyan Düalist-Gnostik Bir Tarikat Olarak Bogomilizm Ve Avrupa Heretik Toplumlarına Etkileri Halim Işık

İznik Konsili Öncesinde Ve Sonrasında Heretik Hıristiyan Akımları/ Doç. Dr. Kadir Albayrak

Dharma Ansiklopedi, Dharma Yayınları

Dictionary Of Mysticism, Nevill Drury

Gnosticism, Dina Ripsman Eylon

Gnostiklerde Düşüş Motifi Ve Dimurg Düşüncesi Şinasi Gündür

İlgili Haberler

Arketipler…

okuryazarkitaplar

İnsan ve İnanç

okuryazarkitaplar

Gençler ve Klasikler

okuryazarkitaplar

Yorum Yap

Kitap, Sinema, Tiyatro, Edebiyat, Tarih, Mitoloji, Müzik, Resim, Gez Gör, Doğa Sporları, Aktüel Bilim, Anadolu, Dünya Mirası, Festival, Fuar, Sergi, Akademi, Yazarlar...